Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

POPÜLİST İTİRAZLAR, CİNSEL TEHDİTLER VE AİLEYE DÖNÜŞ ÇAĞRILARI: TOPLUMSAL CİNSİYET KARŞITLIĞI ... Gizem Bilgin Aytaç ve Ayda Sezgin (2022), toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin ortak özelliklerini şu şekilde sıralamaktadırlar: 1. Sağ-muhafazakâr rejimlerin ahlâk, gelenekler, toplumsal ve dinî değerler vurgusu 2. Popülist-otoriter siyasetin aile birliği üzerinden toplumsal cinsiyet eşitliğini kutuplaştırıcı bir politika alanı haline getirmesi 3. Cinsiyetçi işbölümü, bakım emeği ve güvencesizlik gibi konular ekseninde neoliberalizm ve patriyarkanın kesişim alanları 4. Demokrasi ve hukukun erozyonu sonucu daralan sivil toplum alanı Prudence Nazeyrollas (2019) ise beş temel tema üzerinde durmaktadır: • LGBT hakları: Bu hareketler özellikle aynı cinsiyetten insanların evlenmelerine, eşcinsel (homoparental) ailelerinin tanınmasına ve lezbiyen çiftlerin tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olabilmesine karşı çıkarlar. • Üreme hakları (gönüllü ve yasal kürtaj, doğum kontrolü, tüp bebek yöntemi vb.): Toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin temeli büyük ölçüde kürtaj karşıtı hareketlere dayanır. • Okullarda cinsellik eğitimleri: Okullardaki cinsellik eğitimlerine, ayrımcılık ve toplumsal cinsiyet klişelerine karşı mücadeleye çocuğun masumiyeti adına karşı çıkılır. • Üniversitelerdeki toplumsal cinsiyet çalışmaları: Bu hareketler nezdinde, bilimsel değil ideolojik oldukları gerekçesiyle toplumsal cinsiyet çalışmalarının itibarı yoktur. Cinsiyet kavramının toplumsal boyutu sadece biyolojik cinsiyete yer verilmesi amacıyla reddedilir. • Demokrasi: Bu hareketlere göre ayrımcılık karşıtı yasalar kendi dini özgürlüklerini ve ifade özgürlüklerini engeller. Toplumun en küçük birimi olarak imlenen ailenin sorgulanarak eleştirilmesi, özellikle 2010’dan itibaren güç kazanmaya başlayan küresel sağ hareketler açısından tehditkâr bulunmakta ve küresel sağın da bu tehdidin ortadan kalkması adına önlemler alma yoluna başvurduğu görülmektedir. Patriarkal karşıtlıklar ve tehditler, son dönemlerde özellikle bazı Avrupa ülkelerinde çok daha belirgin bir şekilde tanımlanmaktadır. Toplumsal cinsiyet karşıtlığı da bu nispette politikalara yansımakta ve ailenin güçlendirilmesi gerektiği düşüncesi öne çıkmaktadır. Farklı cinsel tercihler sorgulanmakta, yasaklama ve kısıtlama yollarına başvurulmakta ve ailenin yeniden canlandırılmasını amaçlayan sosyal politikalara öncelik verilmektedir. Aile, buradaki en önemli toplumsal kurum olarak ele alınmakta ve cinsel kimlikler üzerinden aileyi oluşturan dinamikler zarar verildiği ileri sürülmektedir. Emel Çokoğullar Makalenin devamı: dergipark.org.tr/tr/download/art...
·
448 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.