Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

176 syf.
5/10 puan verdi
Cengiz Dağcı Ölüm ve Korku Günleri'ni sevgili eşi Regina Hanım'a ithaf etmiş. Bu kitapta Cengiz Dağcı bu kez Kırım'ı ve Kırımlıları anlatmıyor. İkinci Dünya Savaşı'nda Alman işgali altındaki Polonya ve Varşova'yı konu alıyor. Oradaki insanların yaşadıkları korkuyu Teresa Zaromb karakterinin gözünden anlatıyor. ••• Kitapları sonradan hatırlamak üzere inceleme yazdığımdan bundan sonraki kısım ipucu (spoiler, tatkaçıran, sürprizbozan) içerebilir. Kitapla ilgili daha genel bilgiler edinmek isteyenler bundan sonraki kısmı okuyabilir. --------------------------------------------------------------------------- Sliska Sokağında yaşayan Teresa Zaromb, pek sevmediği annesi ve geçmişiyle ilgili hatırladığı ayrıntıları kaleme alır, Varşova'dan sürüldükleri son âna kadar yazar. Babası genc yaşta ölünce, annesi bir süre başka erkeklerle beraber olur. Teresa bunu sindiremez. Annesinin ölmeden kısa bir süre onunla ilgilenmiştir sadece. Mihal'i anlatıyor bu bölümde sürekli. Onu özleyip özlemediğini sorguluyor sık sık. Sonra da onu ruhunun değil bedeninin arzuladığına karar veriyor. Mihal öldürülünce de pek etkilenmiyor. Komşuları Karbonski de Teresa'dan hoşlanır. Öbür dünya gibi konularla konuşurken aslında tek istediği biraz daha yakın olmaktır Teresa'ya, bunu sonlara doğru söylüyor. Mihal'in ölümünden sonra, Alman üniformasıyla savaşan Asyalı bir gence (Melekof onların deyimiyle Asya'ya) aşık olur. Asya, Polonyalıların saflarına geçer ve onlara yardım eder. Teresa'yla beraber olurlar. Varşova Almanlar karşısında düşerken, Asya esirlikten (!) kurtulur ve Almanya safına geçer tekrar. Bu noktada Teresa'nın gururu incinir. Son olarak da Sliska'yı nasıl terk etmek zorunda kaldıklarını anlatır Teresa ve kitap sona erer. --------------------------------------------------------------------------- Teresa karakterine ısınamadığımı söylemeliyim. Çünkü gel-gitleri olan bir kadının gözünden anlatılan bir roman. Çok fazla çelişkili ifadeleri var. Kendinle barışık değil ve kendini kabullenemiyor romanın sonlarına kadar. Zaten kitabın sonlarına doğru bir yerde Dağcı'nın Teresa karakterini; "... İçimdeki fırtınalar dinmişti. İki Teresa yoktu artık. Aynadaki o güzel Teresa başka bir Teresa değildi, aynı Teresa Zaromb'du." şeklinde konuşturuşuna şahit oluyorsunuz. Cengiz Dağcı'yı tanımak, okumak isteyenlerin bu kitaptan başlamamaları gerektiğini düşünüyorum. Bana göre kitabın adında geçen "korku" kelimesini hissettiremediğini düşünüyorum Dağcı'nın. Belki de karaktere ısınamadığımdan böyle düşüyorum. Belki de Teresa'nın kitabın başından neredeyse sonuna dek ifade ettiği korkusuzluğu ve ölüm karşısındaki kayıtsızlığı böyle düşünmeme sebep oldu. Bütün bunlara rağmen -ne tuhaftır ki- alıntıladığım cümle çok fazlaydı. Ancak devam kısımları öyle garip bir şekilde ilerliyordu ki kalemi yerine koyup işaretlemediğim birçok cümle olduğunu da fark ettim. Dağcı'nın diğer romanlarının oldukça gerisinde kaldığını düşünüyorum. Değerli okurlara keyifle okumalar dilerim...
Ölüm ve Korku Günleri
Ölüm ve Korku GünleriCengiz Dağcı · Ötüken Neşriyat · 2016252 okunma
·
67 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.