Gönderi

"Ortaya çıkabilecek hazin sonuç belki de duygu yelpazesinin büyük ölçüde ve geri dönüşü olmayacak biçimde yitimi ve insanın yaşantısının yoksullaşmasıdır. Kısa bir süre önce, münzevi Emily Dickinson büyük bir acının doğurduklarını ustalıkla yazabiliyordu. Büyük kederin ardından, kaskatı bir uyuşukluk çöker bedene/Sinirler dizilir sıra sıra mezarlar gibi matem içinde. Nathaniel Hawthorne suskunluğunu dünyayla sıkı bağlar kurmanın yeni bir biçimine dönüştürebiliyordu; bununla ilgili bir eleştiri de durumu, uygun biçimde "utangaçlığın felsefesi" olarak adlandırıyordu. Henry David Thoreau da kasabadan birkaç kilometre uzakta bir kulübede yaşayıp ısrarla yalnızlık isteyenlerdendi. Mektup almayı ya da kelle vergisini ödemeyi reddederek, "yavaş ve telaşız" bir hayat sürebilmek için diğer insanlardan uzak duruyordu. Bugünlerde olsa Dickinson, Prozac kullanırdı; Hawthorne, söyleşi programı Oprah 'ya çıkıp müşkül durumunu sosyal fobi diye adlandırarak ağıt yakardı. Thoreau da mahkemeye çağrılır; sivil itaatsizliği, insanın kendi vicdanının peşinden gitmesi olarak gördüğü için DSM'den bir tanı alırdı. 19. yüzyılda Thoreau, Hawthorne, Dickinson ve sayısız başka kişi insanlığa, derin düşüncelerden doğan bilgeliği bağışladılar. Bugünse psikiyatrlar bize ilaç kullanmamızı öneriyor." -Christopher Lane, Utangaçlık: Normal Bir Davranış Tarzı Nasıl Hastalık Haline Geldi?, İş Bankası Kültür Yayınları, syf: 11
·
747 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.