Bu Gabriel Garcia Marquez'den okuduğum ikinci kitaptı. Bir çırpıda okunup, uzun süre düşündüren tarzda bir konuya sahip. 1982 yılında yazara bu eser sayesinde Nobel ödülü tutuşturulmuş! Hak ediyor mu? Bana kalırsa yaştan yaşa ya da düşünceden düşünceye değişir gibime geliyor.
Kadifemsi kırmızı koltukta oturup, yanında kırmızı bir şarap olmalı bu satırları okurken. Hafif kısık bir müzik olacak arka fonda ve zihninin içerisindeki sandıkta yaşamış olduğun tecrübeleri birer birer masaya yatıracaksın. Kafan sakin olacak az biraz ama anıların yazarın ki gibi ilginçse o kısım biraz zor.
Sevgili okurlar, bu hikayede baş konuk 90'lık bir ihtiyar! Bu ihtiyarın bakışlarında çekingenlik ve yüzünde yılların izlerini taşıyan hüzünler var. 90. doğum gününe kadar günübirlik yataklara konuk olmuş ve belki de saf aşkı duyumsamaya çabalamış. Kitabı araladıkça içimden "Ah be adam! Kolay mı aşkı bulabilmek? Kaç kişi bulmuşta yitirmemiş? Ya da kaç kişi aşksız göç etmiş bu dünyadan?" diyorum! Ama aşk bu! Yaşı var mı? Kalıbı ya da süresi var mı? "Uyuyan güzel" Delgadina ile karşılaşması da işte kitabın hüzününü daha da çok arttırıyor.
Tertemiz küçük kızımıza abayı yakması ve şekilden şekile, renkten renge geçmesi kaçınılmaz oluyor. Eh bizde dokunulmadan sevilmeyi ve insanın değişebildiğine inanıyoruz. Hikaye çok mu ilginç? Çok mu güzel? Ona sen karar ver okur.
#benimhuzunluorospularim #memoriademisputastristes #gabrielgarciamarquez #canyayinlari