ANEMONANEMON
Bir yılı aşkındır, hücrelerine kadar özümsediği Anemon’u eline aldığında, hemen açamadı kapağını. Önce teni, sonra gözleri sindirmeliydi. Hepsinden önce heyecanını yenmeliydi. Kokladı. Alya’ya Şiirler, Alya’nın avuçlarındaydı nihayet. Bir yıl boyunca her gün ilmek ilmek işlenen dizeler tekrar, yeniden okunmak için bekliyordu. Ve Alya’nın Koca Şairiyle tanışma zamanına tekabül ediyordu ilk baskı tarihi. Kesinlikle tesadüf değildi. Biliyordum.
“Bir milat olacak tanıştığımız gün
Sarılıp sevişeceğiz günde üç öğün
Kalbimizde nişan gönlümüz düğün
Yıllara geçmişi sormayacağız” (s,19)
Şiir, okurken sizden ezgi ister, tını ister, ses ister. Ve ruhunuzu vermenizi ister. Onun haykırışı size nefes aldırır ve hayata başka baktırır. Aceleci olmadan, tadına doyarak ve bazen geri gidip tekrar tekrar o harmoniyi duyumsayarak, keyifle okutuyor bu eser kendini.
Nasıl bilirsiniz Hasan Ildız’ı? Ben iyi bilirim. Taa kalu bela’dan beri. Özellikle şiirlerini.
“Aklım ihlal ediyor sınırları bir bir” (s,9) dizesiyle başlayan Anemon’u gel de okuma hadi.
“Aşk diye yüreğinde
Havva’nın ısırdığı elmayı getir.” (s,17) yoğunluğuyla sizi içine çeken Anemon’u okuma hadi şimdi.
“Leylim bir geceyim, masalında Şehrazat’ın
Bin birinci hikâye, benim doğum saatım
Sulara akıtın beni, rüzgârın önüne katın
Mevsimler ılık hâlâ, gül kokuyor bak etim
Leylim bir geceyim, masalında Şehrazat’ın.” (s,10) diyerek, tüm yazdıklarını özetler aslında.
“Ben Hasan Ildız, eski bir yorum
Görsel sanatlar öğrencisi
Kırk yıldan beri
Doğanın halleri üzerine çalışıyorum” (s,56) kelimeleri şaha kaldırmadan, doğanın verdiklerine bir öykünmeyle, ruhunda canlandırmış sezgilerini. Gayesi, zihnindeki davranışla, dışsal gerçekliğe çevirmektir aşkını, yani Alya’sını.
Şiirlerde, yaşayan gerçek bir aşka şahit oluyorsunuz.
“Sen benim ezberimdin
Son ilmihal dersinde
Veremesem boğulacaktım
Boğulacaktım aklımı almasaydın
Kalbimle kalmasaydın
Kalbimden soğuyacaktım” (s,27)
Hasan Ildız ölmedi henüz. Yazgısı devam ediyor.
“Bir Yörük çocuğunun gözlerinden yazıyorum sana
Gezdiği dağlardan ve
Geçtiği su kenarlarından
Sana çam sakızı toplamış
Bir de alıç koymuş heybesine
Gözlerine bakıp bakıp
Soğuk diyemiyor kimseye
Kars diyor, Iğdır diyor
Bir de Ardahan ekliyor üzerine.” (s,42) dizeleriyle ve hemen hemen yazdığı tüm şiirlerde, yaşadığı coğrafyasının kendine özgü yapısını açık açık anlatmıştır. Ait olduğu milletin dilini, ahlakını, kültürünü, eserleriyle gelecek nesillere taşımaktadır.
İşte, hayatını bir kâğıda ve bazen bir mısraa sığdırmıştır.
“İhtimaldir” (s,51), “Kadınım” (s,66), “Sana” (s,74) mısraları, başlı başına mana barındırmaktadır içinde.
“Anemon”, Lady Godiva’dan Şehrazat’a, İphegenia’dan Helen’e, Afrodit’e, Meryem’den Hatice’ye ve Züleyha’ya, pek çok kadın inceliğini ve aşkın sonsuz halini yansıtmaktadır.
Bazen Beethoven’in “Ay Işığı Sonatı”, Antonia Vivaldi’nin “Dört Mevsim” iyle hayatının arka planından haberdar ediyor bizi. Oradaki bir noktadan, nasıl sevinçler yarattığını ve bazen körleştiğini, uzaklardan ağır yaralar aldığını gösteriyor bize ve bazen ümitle, çölde bir tas su ikram ediyor sevdiğine. Ardından “Son Yaprak” hikâyelerindeki gibi Alya’sını ince ince iğnelemekten geri kalmıyor.
Ruhu bedenden çıkarıp ahhh çektiriyor.
“Adını verdiğim çiçekler bir bir ölüyor
Bir sen kalıyorsun içimde anadan üryan
Bir sen kalıyorsun içimde akıllara ziyan” (s,78) ve bir kez daha açıp okumaya cesaret edemiyorsunuz.
“Yusuf’un Züleyha’ya küstüğü yerden yazıyorum” (s,97) dizesiyle karşılaştığınızda, sizi savaşlardan, açlıktan, intizardan ve en çok da sevdadan geçiriyor. “Mutlu Aşk Yoktur” der gibi.
Hasan Ildız şiirlerinin, bağımlılık yaptığını itiraf etmek istiyorum. Çünkü okuyana hayaller kurdurtuyor, gezdiriyor, düşündürüyor, heyecanlandırıyor. Birkaç karamsar yeri olsa da pek çok satırında kendi mutluluğunu arayan, yaşayan, cana işleyen umutvarilik hüküm sürüyor. Bu da topluma karşı olan sanatçı sorumluluğunu taşıdığını göstermektedir. Geleceğe yönelik hayalleri, tasavvurları hayali değil, ince bir duyarlılığa sahiptir.
“Sonra sen geldin
İklimleri değişti dünyanın
Yeni bir bahar geldi kapıma oturdu
Sonra kuşlar geldi
İbibikler, dugguklar, leylekler..
Bir çiftçi tohum saçtı tarlaya
Sonra biri daha, biri daha...
Sen geldin diye oluyordu bütün bunlar.” (s,81)
Ve şiirin sonunda sevdiğinin, Alya’sının dizelerine de yer verir Anemon’unda.
“Sen geldin
Mevsimler şiddetini artırdı
Kuşlar gökyüzünde çiftleşti
Güneş tohumlara
Her zamankinden daha hızlı hayat verdi
Ve dünya artık bir daha
Hiç kaybetmedi iyi insanları” (s,82)
Mutluluğa, yaşama sevincine açtığı kapıya, hep sevdiğiyle koşmuştur atını.
Kitaba adını veren Anemon şiirinin astokriş dizilimi hem bir kadına duyulan aşkı anlatılıyor hem de tüm eserin satır aralarında pek çok çiçek isimlerinin geçtiğini bize fısıldıyor.
Sözcüklerin birbiriyle uyumu, arı duru bir dil, bir söyleyiş, sezdiriş, yürek, ruh. Duygusallığı, doğallığı, içtenliği ve rahatlığıyla şiirlerini canlı tutmuştur her daim.
Tarkovski’nin dediği gibi; “Bir sanat eserini gören ya da okuyan bir kişi eskisi gibi kalamıyor ve olamıyor.”
Sen Mısır’ın yani Züleyha’nın, sen kalbimin yani Alya’nın, sen edebiyat dünyasının yani Şairlerin, sultanısın.
Her dem şiirle kalın.