Gönderi

Dursun'dan mucize tanımı, son cümleye dikkat
1- Tanımı "Peygamberliğini ileri süren kimseyi doğrulamak için Tanrı'nın bu kimse eliyle ortaya koyduğu olağanüstü durum, olay." İslam Tanrıbilimcileri, "mucize"yi böyle tanımlarlar. Demek ki: • Biri ya da birileri kalkıp "ben peygamber olarak gönderildim", ya da biz peygamber olarak gönderildik." diyecek, diyecekler. • Peygamber olduğunu ileri süren kimsede ya da kimselerde, peygamberliğin kanıtı olarak olağanüstü durum, olay görülecek. "İnanmazsanız işte size mucize! Peygamber olmayan böyle bir olağanüstü durum ortaya koyamaz. Görün de inanın !" diyebilecek. Peygamberin bu meydan okuması karşısında kimse, benzerini ortaya koyamayacak.
Sayfa 283 - 8.cilt
·
166 görüntüleme
Serhat okurunun profil resmi
Son cümle İslam alimlerinin mucize tanımını içeriyor da denebilir. Benzerinin ortaya konulamayacağı en büyük mucize Kuran'dır alimlere göre. Kadı Abdulcebbar incelemesinde bunu anlatmıştım oradan bakabilirsiniz. 8.cilt sayfa 284, Mucizenin olup olamayacağını savunanların görüşleri: C- Mucizenin Olup Olamayacağı Konusundaki Tartışmalar Kelam-akaid kitaplarında, geniş tartışmalar görülür: 1- "Mucize Olamaz" Diyenlerin Görüşleri "Mucize" diye birşeyin olamayacağını ileri sürenler, görüşlerini başlıca şöyle dile getirirler: • "Mucize"nin olması demek, doğadaki yasaların alt üst olması demektir. Çünkü, doğa yasalarına uygun biçimde ortaya çıkan hiçbir şey "mucize" olamaz. Örneğin "gökten yiyecek dolu sofra indirilmesi", "ayın bölünmesi", "ölünün diriltilmesi", yaşanan doğadaki, evrendeki süregelen yasalara "ters"dir. Bu yasalarınsa "değişmezliği " vardır. Her şey değişir, ama doğa yasaları değişmez. Kur'an'da da, "Tanrı'nın yaratış yasasının değiştirilemeyeceği" (bkz. Rum Suresi , ayet: 30.) ve "Tanrı'nın sünneti"nin yani "Tanrısal geleneğin", "Tanrısal düzendeki yasanın" hiçbir zaman değiştirilemeyeceği" anlatılır. İlgili ayetler: Ahzab Suresi, ayet : 62 Fatır Suresi, ayet : 43 Fetih Suresi, ayet : 23 • "Mucize" diye ileri sürülenle, öteki olağanüstülükler arasındaki fark, yalnızca "iddia"ya dayanır. "Mucize" diye bir şey kabul edilirse, bir "kehanet”çinin, bir "büyücü"nün ya da bir başkasının sergilediğiyle karıştırılır, hangisi "mucize"dir, hangisi değildir anlaşılmaz olur. 2- "Mucize Vardır" Diyenlerin Görüşleri Kutsal kitaplarda, bu arada Kur'an'da ve hadislerde, "peygamberlerin mucizeleri "nden çok açık biçimde söz edilir. Peygamberliğe inanan, "mucize"ye de inanır. "Tanrı'nın sünneti"nin, yani "Tanrısal geleneğin" hiçbir zaman "değiştirilmemesi"nin anlamıysa ' başkadır. Bu yasayı, insanların değiştiremeyecekleri anlatılmaktadır. Tanrı'nın kendisi dilerse değiştirir. "Doğa yasalarını değiştirme"ye Tanrı'nın gücü yeter. Tanrı, insanlara elçilerini gönderirken, onları birtakım "kanıt"larla gönderir ki inansınlar. "Mucize", bu nedenle Tanrı tarafından yaratılır. Peygamber, kimsenin yapamadığını ortaya koyduğu zaman, peygamberliğini kanıtlamış olur. Böyle kanıtlar olmasaydı insanlar kolay kolay inanmazlardı. "Nereden belli senin Tanrı elçisi olduğun?" diye sorulduğunda, bir "mucize" göstermek şarttır. İnsanların peygamberlere inanagelmiş olmaları da "mucize"nin gösterilebildiğinin bir kanıtıdır. Çünkü mucize gösterilmemiş olsaydı, kimse peygamberlerin peygamberliğine inanmazdı. (Tartışmalara ilişkin ayrıntılar ve daha geniş yorumlar için "Kelam-akaid" kitaplarına bakınız.) 8.cilt sayfa 283 mucize maddesinde gelecek haberlerine dair vurgu: Mucize türleri başlığı altında 3 madde yazmış. 1.madde fiili mucize 2. madde terk(eylemsizlik) mucizesi 3. Madde ise sözlerdeki mucize. Alıntılayayım oradan: 3- "Söz"lerdeki Mucizeler Geçmişteki ve gelecekteki "bilinmezler"den, "haber verme" gibi. Hadisler, Kur'an yorumcuları ve İslam dinbilirleri, mucizenin bu türünün de birçok peygamberde ve bu arada Muhammed Peygamber'de görüldüğünü anlatmaktalar. Din Bu'da “mucize peygamberlik kurumunun temel dayanağıdır, dahası tek dayanağıdır” demiş fakat Din Bu’da hep ay yarılması, gökten sofra inmesi gibi mucizelerden bahsetmişti ancak Kuran Ansiklopedisi’nde görülüyor ki sözlü mucizeler de var. Tdv’nin Mucize maddesine baktım orada “Kelam alimleri mucizeleri idrak edilmeleri açısından üç grup altında toplar.” denmiş ve akli, haberi ve hissi mucize olarak 3’e ayrılmış. Bu adamsa başka bir ayrım yapmış ve mucizelerin böyle ayrıldığını nereden aldığı da belli değil. Ben ilk defa gördüm. Yine benim hatırladığım kadarıyla Din Bu serisinde “peygamber iddiasında bulunan adam bu gelecek haberlerini nereden bildi?” diyecekler için bir açıklama yok sadece serinin 2. ve 3.cildinde en sağlam hadis kitapları bile uydurmalarla doludur diye dayanağını doğru düzgün ortaya koymadan kitaba yazdığı bu düşüncesi var. (Muhtemelen soran olursa böyle derdi) Dolayısıyla geçmişe dair haberleri kölelerden öğrendi iddiasını verirken gelecek haberlerini hiç işlemeyip gayb haberlerinin bu yönüne değinmemesi ilginç. “Ayakkabıları kıldan bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Siz yüzleri kılıflı kalkanlar gibi, gözleri küçük, burunları yassı bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmaz.” hadisini eleştiri amaçlı kullanmak için işlemişti fakat peygamberin bunu nerden tahmin ettiğini söylememişti. Ayrıca Kuran Ansiklopedisinin çeşitli yerlerinde başka kitaplardan yaptığı alıntılarda alimlerin Kuran’ı en büyük mucize saydığını vs de göstermiş, alıntıların satır aralarında bu geçiyor. 8.cilt sayfa 286 mucize ve akıl – bilim ilişkisi: il- MUCİZE VE AKIL-BİLİM Kur'an ve hadis yorumcuları, İslam kelamcıları, "akla ve bilime aykırılığı" ileri sürülerek "mucize"ye karşı çıkılamayacağını savunurlar. Özellikle eski kelamcılar, genellikle "mucize" olarak aktarılagelen şeyleri, "akıl ve bilim"le bağdaştırma yoluna gitmemişlerdir. "Aklın kabul ettiği bir olağanlıkta olsa mucize diye nitelenemez." Böyle derler. Buna karşılık, özellikle son yüzyıllarda, "din"i akıl ve bilimle bağdaştırma çabasının bir parçası olarak, "mucize"yi de "akıl ve bilim"e göre yorumlayanların bulunduğu görülmekte. "Mucize"ye inanan büyük çoğunluksa, bu tür yorumları "sapma", "saptırma" ve "mucizeye inançsızlık" saymaktalar. Bilim dünyasında benimsenen bir görüşe göreyse konuya şöyle bakmalı: "Din"in ve temel konulardan "mucize"nin alanı başkadır, "akıl ve bilim"in alanı başkadır. Bu alanları birbirine karıştırmamak gerekir. Bir yanda "doğaüstü" ve "olağanüstü", bunlara "inanç" vardır; öbür yanda "gözlem ve deney" ve ona göre değerlendirme vardır. Biri öbürüne karıştırılırsa işin içinden çıkılamaz. "İnanç" yolunu seçen, "mucize"ye de inanır ve artık "mucize olarak aktarılan şu olay akla, bilime aykırıdır. Onun için dinde böyle bir şey kabul edilemez" diyemez. "İman"ın ne olduğu ve alanı gözardı edilmedikçe, "mucize"de, "akla ve bilime uygunluk" koşulu aranmaz. Yani "mucize ve akıl bilim ayrı alanlardadır dolayısıyla akılla bilimle mucizeyi doğrulayamazsın, dolayısıyla reddedemezsin de. Kelamcılar da böyle anlamıştır” denilebilir. Ayrıca sen videoda “ ….nedensellikle nedensellik üstünde konuştuğumuz bir mevzuyu karıştırıyor arkadaş, bilimi metafizik sahada konuşur sanıyor” demişti Altay Cem Meriç de. Ansiklopedide işlediği ile Din Bu’da konuyu işleme şekline bakılırsa bu ikisini karıştırmıyor, manipüle etmek için Din Bu serisinde böyle konuşuyor.) Ayrıca Müslümanken yazdığı Müslümanlık ve Nurculuk kitabına göre Kuran’dan şunları anlıyormuş: İsrâ Suresi'nin 9. ayetinin anlamı şöyledir: "Gerçek bu Kur'an (insanları) öyle bir şeye (yola) doğrultup götürür ki o, en adil ve doğru yoldur. Güzel güzel amel ve hareketlerde bulunan mü'minlere kendileri için muhakkak bir ecir olduğunu da müjdeler o." Kur'an-ı Kerim'in insanları yönelttiği belirtilen "en gerekli, en doğru olan yol" birçok ayetlerde belirtilen "Sırat-ı Müstakim" doğru yoldur. İnsanlar bu yola çağrılır. Acaba bu yol "Sırat-ı Müstakim" hangi yoldur? Çeşitli ayetlerin ışığı altında hemen söyleyebiliriz ki, bu yol bilim (akıl ve nakil) yoludur. Çünkü Kur'an-ı Kerim her şeyden önce akla ve nakle önem verir. Her ikisinin gayesi de insanın saadetini, selametini, mutluluğunu temindir. Bir kitap 40 yıl böyle anlaşıldıktan sonra dönüş yapınca ilk anlayışın tamamen tersi şekilde nasıl anlaşılır merak konusu.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.