Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

408 syf.
10/10 puan verdi
Tutkunun İki Hali
Bende çok yoğun hisler uyandıran, aşık olduğum bir kitap. İncelemesini yazmak için oldukça heyecanlı olduğumdan hemen olay örgüsünden bahsedip bodoslama konuşmak istediğim konulara geçeceğim. Her şey Earnshaw ailesinin babasının bir gün gittiği yolculukta Heathcliff adını koyduğu altı yaşındaki çocuğu evlatlık edinmesiyle başlıyor. Evin diğer çocukları olan Catherine Earnshaw ve Hindley Earnshaw yeni gelen Heathcliff'i hor görüyor, çok kötü davranıyorlar. Bütün bu zorbalıklara karşı ise babaları en çok Heathcliff'i seviyor. -Spoiler- Sonrasında Catherine Earnshaw ile aralarında çocukluk aşkı denilebilecek bir şey başlıyor. Bir gün beraber komşuları olan Linton ailesinin evini gözetlerken köpeği tarafından yakanılan Catherine, bir müddet bu evde konaklıyor. Geri döndüğünde ise eskiden olduğundan farklı bir görünüşte, kitabın anlatıcısının tabiriyle daha hanımefendi görünüyor. Heathcliff bu değişikliğe elbette kötü yaklaşıyor fakat asıl olaylar Catherine'in Heathcliff'i sevmesine rağmen Edgar Linton'la evlenmesi ve Heathcliff'in de intikam yemini edip Uğultulu Tepeler'i terk etmesiyle başlıyor. Öncelikle bu platformda Uğultulu Tepeler hakkında okuduğum ve oldukça karşılaştığım "Böyle aşk mı olur?", "Kadınlar gerçekten sadece entrika kitapları yazabiliyor" gibi yorumlara kendi düşüncemi de eklemek istiyorum. Kanımca burada üstünde durulan duygu durumlarını "aşk romanı" başlığı altına yerleştirmek oldukça sığ bir düşünce. İnsanın aklını başından alan, gözünü karartan oldukça uç duygular tutku olarak yaşanır fakat yine hepimiz biliriz ki bu tutkular aşırılıklarından ötürü insanı bitirir. Kitaptaki bütün karakterler neredeyse nefret edilecek türden uyuzlar, iyi bile değiller. Hatta baş karakterlerimizden Heathcliff, o kadar kötü birisi ki üç kuşak boyunca süren bir intikam planı yapıyor ve bunu hayata da geçiriyor. Fakat kitabın öyle bir aurası var ki içimizde hep aynı burukluk, hep aynı üzüntü... Kızıyoruz belki Heathcliff'e ama bir türlü sevdiğine kavuşmasını, mutlu olmasını dilemekten kendimizi alamıyoruz. Bunun başlıca nedenleri var elbette. Birincisi Heathcliff karakterinin rolü direkt olarak saf, duygularla hareket eden, insanın bozulmamış doğasının bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Catherine'in onu statüsü için ne kadar severse sevsin bırakmasını, doğaya, çocuksu dürtüye ve hatta belki de "id"e bir karşı çıkış, bir aldatma olarak görüyor. Başkası ne der düşüncesi, toplulukların oluşmasıyla gelen bir tavır. Küçük bir çocuk birlikte oynadığı, sevdiği insanların mertebesini düşünmez. Dolayısıyla Heathcliff, bu çocuksu ve saf duygularına ihanet edildiğini düşünüyor. Bununla birlikte de tek tutkusu aşk iken onun tam zıttı olan fakat yin yang gibi birbirinden ayrılamayan ikizi, yani nefret oluyor. Şimdi gelip de "insan sevdiğine bunları yapar mı?" diyeceksiniz. Yapmaz... yapamaz. Heathcliff'te Catherine'e hiçbir şey yapmıyor zaten, Catherine'i bitiren yalnızca kendi doğasına ihaneti oluyor. "Ben kendi katilimi seviyorum; ama seninkini, onu nasıl sevebilirim!" diyor Heathcliff ölüm döşeğinde Catherine'e. Nefretinin hedefi yalnızca sevdiği kadını öldüren koşullar. Bunun doğruluğu yanlışlığı tartışılır, "Diğerlerinin suçu neydi?" diyebilirsiniz. Fakat bir roman okuyoruz arkadaşlar, karakterlerin kendi içerisindeki tutarlılığı, içsel yolculukları bunlar önemli... Günümüzdeki aşk yaftasıyla şiddet gören insanların bu konuyla ne alakası var? Veya kadınların sadece entrika yazabilmesiyle de bağlantısız. -ki sadece bunu yazıyorsak bile iyi olduktan sonra ne önemi var?- Kitabın sonunda da görüyoruz ki Catherine'in abisinin oğlu ile Cathy birlikte mutlu bir sona doğru gidiyorlar. Heathcliff bunu görüyor, anlıyor ve anca o zaman huzurla toprağın altındaki sevdiğine kavuşabiliyor. Çünkü küçük Cathy, annesinin yaptığı hatayı yapmıyor, sevdiği insana bilmediği her şeyi öğretmek için çabalıyor ve birlikte kurtuluşa eriyorlar. Statüsü yüzünden Heathcliff ile evlenmek istemeyen Catherine'in bu hiç aklına gelmemişti oysaki... Sonuç olarak ben kitabı şiddetle tavsiye ediyorum gençler. Okurken aklınızı bulandıran konuyla alakasız yorumları ve düşünceleri bir kenara bırakmanızı öneririm. Yoksa havadan bile nem kapıp güzel şeylere tarafsız gözle bakabilmenin zevkini yaşayamayacağız.
Uğultulu Tepeler
Uğultulu TepelerEmily Brontë · Can Yayınları · 201842,4bin okunma
·
160 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.