Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Vietnam’da Bir Meksika Lokantası’nda
Dönsün pervaneler durmazca, Dönsünler görülmeyecek denli, Çünkü terletir tepeden tırnağa Vietnam’ın geçmişi bizi. Kaskı masaya bırakalım Ve dünya gezgini sanalım Kendimizi yollarda… Yiyelim paçanga varsa, Götürsün diye bizi Anımsatsın bize Uzakülke’mizi, Börekleri… Fransız ekmekleri de anımsatır gerçi, ‘Baget’ denince daha çok anlaşılan o ekmekler; Anımsatır Fransız peynirleri Uzakülke’mizi… Kırık Tayca’mıza baksın uzaktan, Telaffuz edemediğimiz Vietnamca kitabı. “Bu dilde evindedir o” diye bir söz vardır ya, Nasıl bir ev olduğudur önemli olan… Ne çabuk bitiyor yeşil çaylar Ve kahretsin, Bilmiyorlar ve bu yüzden, Çalmıyorlar burada İnti İllimani’yi, ‘Mavi Gözler’i… “Nasıl bir ev?” diyorduk: Pembe pancurludur kimilerinin anadilleri, O dillerin yalnızca, ‘Sevgilim, canım, cicim’den oluşur Kelime haz’nesi… “Çivi çiviyi söker” türündendir kimi anadillerse, Soğuğa karşı buzdan yapılır böyleleri… Bu dillerde, çok az malzemeyle, Ne zengin kelam eylendiği bilinmekte… Nasıl ki yalıtır hasır evler dışarıyı, Yalıtır dışarıyı ve demek ki sıcağı, İşte öyle anadiller vardır ki, Ferahlatır heba olmuş insanı… Kimi evde bir damla girmez içeriye, Ormanları süpüren tufanlarda bile, İşte öyle anadiller vardır ki, İçer’den izlersiniz yağmuru, seli, İçer’deyse kuru bir dinlenme mevsimi… Hindistancevizi suları da çabuk bitiyor birader, Ve kahretsin, Bilmiyorlar ve bu yüzden, Çalmıyorlar burada İnti İllimani’yi, ‘Mavi Gözler’i… “Hollandaca konuşalım” diyorsun tamam ama Anlatmadın, nasıl bir evdir bu Hollandaca… Konuşalım, Hollandaca konuşalım ama Yalnız baş sallamayı bilirim ben Hollandaca’da… Bu yeterli midir dil evinde biraz olsun uzanmaya?.. Ancak böyle bir ortamda, böyle loş kulaklarla Hoş gelir bu gitarın çalınışı –‘çalınış’ mı diyorsun buna?!- Öyle mi çalarlar Andlar’da, Bir edattır gitar, Anlamsızdır tek başına, pan flüt olmadığında… Bu sıvaları dökmek kimin fikri? Yırtık kotları moda diye giymek gibi… Hayır, İspanyol meyhanesi değil burası, Ölmeyeceksek de ölelim yine de, Çünkü asılı durur Zapata’nın şapkası, Benzemiyor bu hayatın tadı birşeye, Baharat, ketçap, mayonez atsan da… Suda bile yetişiyor çiçekler, Demek ki yaşam da, Başlamış olabilir bir Meksika Lokantası’nda, İşte bu masadaydı o ilk patlama! Bizans’ın dünyanın merkezi saydığı mihenk taşı sanki, Yerebatan’dadır hala! Nasreddin Hoca’nın dünyanın merkezi saydığı, ayağını bastığı yer burada! Hindistancevizi de bitti, yeşil çay da bitti, Biraya mı geçelim temelli? Ama kahretsin, Bilmiyorlar ve bu yüzden, Çalmıyorlar burada İnti İllimani’yi, ‘Mavi Gözler’i… Havaya attığım Vietnamlı koni şapka, Düştü çok sonra, Meksika şapkası olarak bu defa! Uzun yollar giderler kimi insanlar Küçük adımlarla; Ve başkaları, koşarlar aynı yere Ve sıkılırlar orada yalnız başlarına… Zaten herşey de yazmıyor Asya Dergisi’ndeki Ho Çi Minh Haritası’nda… Kimi zaman açılır kapılar, dışar’dasındır, Başkaları çıksın diye açılır, Ve onlar çıkarken, sen giremezsin Ve kapılar hep yüzüne kapanır… Boşuna dememiş Murat Belge; “Kapatmak içindir kapılar bizde, Açmak için olaydı kapılar, ‘Açı’ olurdu adı, ‘kapı’ yerine…” Yine o kadar değil, o kadar değil, Ekleyelim Belge’nin sözüne; Yapmak içindir ‘yapı’lar en azından, Yıkmak için olaydı yıkmak için, ‘Yıkı’ olurdu, neyse ki ‘yıkı’ değil… ‘Bira’ dedik, bira bile bitti, Şaraba geçelim temelli, ünlü yılan şarabına Vietnam’ın, Yılanlarla mayalanan şaraplara… Ama hızlı içelim, bitirelim, Grev yapmadan yılanlar da; “Artı-değer kazanıyor şarapçılar, Mayaladığımız şaraptan, Ve ölüyoruz kıvrıla kıvrıla, Tadamadan yarattığımız güzelliği…” Ya, kahretsin, Bilmiyorlar ve bu yüzden, Çalmıyorlar burada İnti İllimani’yi, ‘Mavi Gözler’i… Durdurma beni fazla durdurma, durdurma, Gemilerde koyun taşıyan Yeni Zelandalı! Bırak daha da içeyim, çünkü anımsamak isterim, Çölde içtiğimiz çayı, Ali’yi, Hubli’yi, Cana’yı… Vietnam’da bir Meksika Lokantası’nda, Kızılderili resimleri asılmış duvara. Bak bu resimlere ve anımsa Kızıldere ile Kızılderi’yi karıştıran çocukları… Hep yakınlık duymuştur o çocuklar Kızılderelilere Onlar ki başkaldırmışlar Yankilere! Bir yanda, yönetemeyenler, yönetilemeyenler, bağımsızlık sonrası; Bir yanda, sömürgeciliğe bağlayanlar tüm sorunları… İki tarafa da karşı çıkma çabası, iki taraftan da uzak durma çabası… Önce’nin sonra’laştığı döngüsellik zamanı… - Ama arkadaş! Türkiyeli arkadaş, Mavi değil benim gözlerim. - Senin gözün değil mavi olan, Güneşten yansıyan gözüne, ışığın rengidir mavi. Ve benim baktığım yerden, Mavi yansıyor gözlerine… Mavi ki açık deniz rengi, Mavi ki gökyüzü rengi… Sahi nasıl denir Vietnamca’da, “Yelkenler tümden fora!”? Mübarek şiir! Tablo gibi adı var, Yok efendim, Vietnam’da, Hem de bir Meksika lokantasında… Tablo olmaz, küratörler divanında İcazet almadığında… Alamaz! O zaman biz bunu Toma’ya, Edelim armağan, Assın beğenirse salona Ve çekilelim, Yüzelim Vietnam çorbalarının –yüzmeye devam edelim- Kurbağa, yılanbalığı, deniz ürünü parçalarında… Ulaş Başar Gezgin 18 Haziran 2007, Vietnam Kaynak: Gezgin, U. B. (2008). Vietnam Şiirleri (2007-2008) [Poems of Vietnam]. Ho Çi Min Kenti, Vietnam, Mart 2008.
·
210 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.