Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Osmanlı’da ilk sosyalist dergi, 26 Şubat 1910’da yayınlandı. İştirak Dergisi’nin künyesinde sahibinin ve sorumlu yazı işleri müdürünün Hüseyin Hilmi Bey olduğu görülüyor. Bir yıl ve 20 sayı çıkabilen, içeriği nedeniyle kapatılıp tekrar açılan dergi ile, Türkiye’nin ilk sosyalistlerinden Hüseyin Hilmi Bey öylesine özdeşleşir ki, ilerleyen yıllarda ‘İştirakçı Hilmi’ olarak anılmaya başlar ve tarihe de böyle kaydedilir. Hilmi yoldaş sosyalizmi beklenmedik bir yerde öğrenir: Romanya’da. Siyasal etkinliği dergicilikle kalmaz, önce Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın sonra Türkiye Sosyalist Fırkası’nın kurucusu ve genel başkanı olur. Partisi, 2. Enternasyonel’e üye olur. 1. Paylaşım Savaşı boyunca sürgündedir. İşgal İstanbulu’na döner ve partisiyle özellikle tersane ve tramvay işçilerini örgütler. 1921’de 1 Mayıs, İstanbul’da alanlarda kitlesel olarak kutlanır. Osmanlı’da ilk kez Marx’ın bir makalesinin yayınlandığı tarih 1871’dir (Hakayık-ul Vakayi Gazetesi). Bundan 50 yıl sonra Marxist görüşlerin Osmanlı’da işçiler arasında etkili olmaya başladığı görülür. 1885 İzmir doğumlu İştirakçı Hilmi’nin sonu, dönemin birçok sosyalisti gibi hazin olacaktır: 1922’de bir faili meçhula kurban gider. Yakalanan şüphelinin tutanaklara geçen sözleri, İtalyan komünist yönetmen Pasolini’yi öldüreninkiyle benzer niteliktedir. Bu dünyada muhafelete ölüm düşmektedir. Şimdi İştirak Dergisi’nin ilk iki sayısında birlikte gezelim: İlk sayının kapağında, “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” sözüne yer veriliyor. ‘Umumi Yalanlar’ başlıklı yazıda çalışarak zengin olunamayacağı, ancak halktan çalarak zengin olunabileceği anlatılıyor. ‘İşçiler ve Sefalet’ adlı yazıda mülkiyet kavramı sorgulanıyor; tembel zenginlerle çalışkan yoksullar arasında bir ayrıma gidiliyor. Yazıya göre birinciler egemen (mütehakkim), ikinciler ise her haktan mahrumdur. Bu yazı biterken, “Bundan sonra her hafta Türkiye‘deki işçilerden sefaletten ve esbabı sefaletten [sefaletin nedenleri] sendika ve grev kanunlarından ve sendikalizminden bahsedeceğiz” deniyor. ‘Sosyalizm Nedir?’ başlıklı yazıya göre, sosyalizmin tarihte kökleri bulunmaktadır. Kilise, çıkışı itibariyle yoksul dostu bir niteliktedir, kurumsallaşmasıyla birlikte bozulmuştur. Toplumda emekçi çoğunluğun sermayedar azınlığa hizmet etmesinin adil olmadığı ve bu adaletsizliğin mülkiyet hakkından ileri geldiği belirtiliyor. Sonrasında ‘Zenginlerimize’ başlıklı bir şiire ve Blanqui’ye yönelik olarak yazılmış yazılara yer veriliyor. İlk sayıdaki son yazı, bir çeviri: ‘Sosyalizm ve Köylüler’. Bu yazı ikinci sayıda da sürüyor. İlk sayıdaki Blanqui’ye karşılık ikinci sayıda Proudhon tanıtılıyor ve Bakunin’le ilgili bir şiire yer veriliyor. İkinci sayıdaki bir yazıda, tarihsel olarak esnaf örgütlemesiyle Avrupalı anlamda sendikalaşmanın benzerlikleri üstünde duruluyor. Eskiden esnaf, gelirinin bir bölümünü acil durumlar için ‘emniyet sandığı’na bırakıyordu. Sendikanın da benzeri bir dayanışmacılık yönü olduğu vurgulanıyor, “Vatan sizin pazularınızın sarf ettiği kuvvetle afakı terakkiye [ilerleme ufku] doğru gidiyor” deniyor. Osmanlı’da İstanbul’daki birkaç iş kolu dışında geleneksel anlamda proleteryanın var olmadığı ileri sürülüyor; Osmanlı sanayisi hâlâ çok geri. Aynı sayıda, ‘Bursa’dan amele kızlar’ın bir mektubu yer alıyor. Kızlar, “Allah bizi bu patronların gazabından ne zaman kurtaracak?” diye soruyor. Hükümete yönelik olarak Bursalı beş bin işçi kızı temsilen yazılan bu etkileyici ve düşündürücü mektup, Ermenice’den çeviri. Kızlar mektupta sefalet içindeki yaşamlarını, çalışmak zorunda olmayan zengin kızlarınınkiyle karşılaştırıyorlar. Sorularla dolu olan mektup, bugüne dair çok şey söylüyor: “bizim hukukumuzu gasp etmek hakkını fabrikatöre kim vermiştir? (...) Fabrikatörlerin esiri değiliz. Onların verdiği para sadaka değil alın teri dökerek sarf ettiğimiz say ve gayretin semeresidir. (...) Çalışmak bizim için bir saadettir. Kanun cihanı idare eden say ve ameldir. Fakat hukuku (...) gasp edenlere karşı ne gibi bir hattı hareket takip etmeliyiz? Sabahleyin fabrikaya ayak basar basmaz merhametsiz direktör karşımıza çıkarak kör olasınız ayağınız kırılsın nerde kaldınız sabah oldu diyerek bize gayet zehirli kahvaltı ikram eder.(...) Bizim hukukumuzu müdafaa ediniz bizi şu fabrikatörlerin (...) mezaliminden kurtarınız.” Dergi 20. sayısında hükümetçe kapatılır; gerekçesi, “ameleyi isyana teşvik etmek”tir. İlerleyen yıllarda yeniden yayınlanır, fakat eskisi kadar sürekli ve etkili olmaz. Hem İştirakçı Hilmi’yi hem İştirak’ı hem de Bursalı işçi kızlar başta olmak üzere İştirak yazarlarını saygıyla anıyoruz.
595 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.