Dünyayı boş verin, ülkemizdeki değişime bakalım... Ben 60’lı yıllarda ilkokulu okurken ülkemizde ambalajlı çikolata yoktu, hazır kekler, bisküviler, dondurmalar yoktu, asitli/kolalı içecekler yoktu, hazır meyve suyu yoktu, cips yoktu, fast food yoktu ama şişman çocuk da yoktu. O günlerde binde bir görülen şişman çocuklarla ‘şişko’ diye alay edilirdi. Bugün saydığımız tüm bu hazır yiyecek ve içecekler var ama ortalık ‘tosuncuk’ çocuklardan geçilmiyor.
Eskiden her türlü et ve et ürünü bol, doğal ve ucuzdu, bütün yemekler tereyağına pişerdi. Meyve sebze doğal, hormonsuz ve boldu, o yıllarda makarna bile yoktu, bulgur pilavına talim edilirdi, çikolatalar pastalar yoktu, annelerimiz haftada bir kek pişirirdi... Tatlı ihtiyacımız daha ziyade meyve ile karşılanırdı, bayram dan bayrama da bir baklava yenirdi. Yanlış anlaşılmasın, nostaljik takılmıyorum, sadece dramatik değişimi vurgulamak istiyorum, çünkü bugün orta yaşlı olan birçok insan dahi bu yakın geçmişte ki günleri hatırlamıyor.
Eski zamandaki yoklar listesine dikkatli bakarsanız ‘yok’ olan şeylerin ortak noktası: Şeker ve trans yağlar.
1980’li yıllardan itibaren ülkemizde yok olan şeyler ‘var’ olmaya başladı ve değişim başladı. Aynı yıllarda ülkemize ‘fast food’ girdi ama bir yandan da ABD’den yayılan ‘low fat’ modasına uyulmaya başlandı. Diyet ürünler bir anda market raflarını doldurdu. Neticede bu değişim bizde de maalesef olumsuzluklara neden oldu; şişmanlık arttı, şeker hastalığı arttı, hipertansiyon arttı, kalp-damar hastalık
ları ve kanser arttı. Ve Türkiye Batı dünyası standartlarını yakaladı!