Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

592 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
23 günde okudu
. . . . SOFIE’NİN DÜNYASI . . . .
Roman sosuna batırılmış bir felsefe giriş 101 kitabı Bir Şüphenin Romanı: ‘’Sofie’nin Dünyası’’ Keşke ergenlik dönemimde okumuş olsaydım dediğim, bana ahlar vahlar çektirmiş, felsefeye giriş kitabı niteliğinde bir kitaptır; ‘’Sofie’nin Dünyası. 3000 yıllık felsefe tarihini özetlemeye çalışırken idrak yetisi yeni yeni palazlanmaya başlamış, dünyayı ve evreni anlamlandırma telaşına düşmüş 18 yaş altı ergen kitleye, sanki hayatlarında ilk kez tadarak deneyimleyecekleri bir yemeği yermişçesine o yemeği sevdirmek için roman sosuna batırıp servis edilmiş felsefeye giriş niteliğinde bir kitap. Felsefeye ilk adımlarını ergenlerin dünyasından bakarak, onlara hitap ederek anlam arayışlarına yön veren, kafalarındaki sis bulutlarını bir nebze dağıtan, şüphe etmeyi, sorgulamayı, doğru düşünmeyi öğreten, gerçek bir eğitimcinin kaleminden çıkmış altın değerinde bir eser. Özellikle öğretmenlerin 18 yaş altı öğrencilerine mutlaka okutması gereken kitapların başında yer alması gerekir. En değerli kitaplar, 18 yaş altı dönemlerinde okunup idrak edilebilen ve kalıcı bir etki bırakabilen kitaplardır. Kitap seçiminin en önemli olduğu bu altın yıllarda böylesi bir kitap üstün bir değer taşır. Farkındalığın tam olarak büyük ölçüde oluşamadığı – dalgalı dönem diye tabir edilen – ergenlik döneminde tesadüfen ya da bilinçli olarak gençlerin önüne çıkması/çıkartılması ve okuması gereken kitaplardan biri. Benlik sorunsalı. Ben kimim? Nasıl meydana geldim? İçinde varolduğum dünya nasıl oluştu? Burada olmamın bir anlamı ve amacı var mıdır? Temelde bu soruların eksenin başlayan ve şüphenin ilk kez başladığı Antik Çağ Felsefesinden başlayarak tüm dönemleri ele alan geniş perspektifiyle ufuk açıcı nitelikte. * * * * Konusu: 14 yaşındaki Sofie adlı karakterimizin posta kutusuna gelen içinde "Kimsin sen?" yazılı bir mektubu almasıyla başlıyor. 15. Yaş gününü kutlamaya hazırlanan Sofie, posta kutusunda ''Kimsin sen?'' yazılı bir kağıt bulur. Bu soruyu, diğer sorular ve günümüze kadar uzanan bir felsefe kursu takip eder. Sofie, ilk başlarda gizli gizli bir felsefe öğretmeni ya da filozofla tanışır. Onlardan ilk çağlardan itibaren Sokrates, Platon, Descartes, Spinoza, Kierkegaard, Marx, Darwin derken birçok filozofu, felsefe akımını öğrenme imkanı bulur. Lise çağında hatta biraz daha altı yaşta olan biri bile rahatlıkla anlar. Kitabın ana karakteri, zaten 14 yaşında bir kız ve yazar da bu kız üzerinden romanı sürdürüyor. Yani, 14 yaşında biri bu kitabı eline aldığında kendini romanın içinde anlıyor halde bulacaktır. * * * * ESERİN YAZARI VE FELSEFE SORUNSALI: Sofie'nin Dünyası, idealist bir öğretmen olan Jostein Gaarder’in, okullarda felsefe eğitiminin yeterli olmadığını düşünmesi, felsefeyi öğrencilere ve genç kuşaklara en iyi şekilde nasıl öğretebilirim kaygısı/düşüncesi ile kaleme aldığı bir romandır. Yazar, felsefeyi herkese öğretebilecek, felsefeyi sevdirecek bir kitap yazarak herkesi, düşündürmeyi, herkese eleştiri yaptırabilmeyi amaçlamıştır. Eğitim dünyasına hitaben belki de felsefenin – doğru düşünme biliminin – eksikliğine dikkat çekmek için yazılmış bir kitap da denilebilir. Aslında herkes felsefeye ihtiyaç duyar. Düşünme yetisi olan her insanın temel döngüsel bir ihtiyacıdır sorgulamak, şüphe etmek. Her ne kadar insanlar felsefeye çok ilgim yok ya da felsefenin içine çok girince akıl sağlığımı kaçırırım diye düşünseler de varoluşu her gün direkt ya da dolaylı olarak sorgularlar. Kafasında hep bir hesap-kitap vardır ama bunun aslında bir felsefe olduğu gerçeğini görmezden gelir. Felsefe aklını yitirmiş, deli insanların işidir diye düşünür kendine bu sıfatı yakıştıramaz. Bilmez ki O da hergün felsefenin içindedir ve düşündüğünün tam tersi şekilde felsefe deli işi değil bilakis akıllı ve sorgulayan mantıklı insanların işidir… Düşünen, sorgulayan, mantık yürüten – kısacası kafasını çalıştıran – insanın aklı, hareket halindedir, işleyen demir gibi parıldar. Eskilerin tabiriyle aklına mukayyet olur. Doğru cevapları bulmak için doğru soruları sormak gerekir. Bu soruları soracak kafanın sağlıklı olması ancak doğru düşünmek ile – felsefe ile – mümkündür. ''Bütün gerçek filozofların gözleri hep açık olmalı. Hiç beyaz karga görmemiş olsak da, aramayı sürdürmeliyiz. Günün birinde, benim gibi bir şüpheci bile daha önce inanmak istemediği bir olguyu kabul etmek zorunda kalabilir. Bu olasılığın kapısını açık tutmasam, dogmatik biri olurdum. Gerçek bir filozof olmazdım o zaman.'' * * * * İNSANIN MİSYONUNU ANLATAN GOETHE’DEN BİR CÜMLE… YORUMA NOKTA. ‘’3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan, günübirlik yaşayan insandır.’’ ALINTILAR: ‘’Varoluşunu ne kadar çok düşünürse düşünsün, hemen yaşamın sonu olduğu düşüncesi de geliveriyordu aklına. Bunun tam tersi de geçerliydi: Bir gün yok olacağını kuvvetle hissederse, yaşamın nasıl sonsuz bir değere sahip olduğunu da asıl o zaman anlıyordu. Madalyonun bir yüzü ne kadar büyük ve belirginse, diğer yüzü de o kadar büyük ve belirgindi. Yaşam ve ölüm aynı şeyin iki yüzüydü. ‘’ sy 13 * * * ‘’Ömründe ilk defa, en azından nereden geldiğini sormadan, bir dünyada yaşamanın imkansız olduğunu düşündü.’’ * * * ‘’…gerçek bilgi, kişinin kendi içinden gelmek zorundadır. Başkalarına aktarılabilecek bir şey değildir. Sadece insanın kendi içinden gelen bilgi, gerçek ‘’kavrayış’’tır.’’ Sy 77, Sokrates * * * ‘’…filozofun belirsiz tasavvurlardan doğadaki görüngülerin ardındaki gerçek idealara uzanan yoludur.’’ Sy 105 * * * ‘’Dünyanın ya da dünyadaki şeylerin nasıl davrandığına dair beklentilerimiz olmadan geliriz dünyaya. Dünya olduğu gibidir ve biz yavaş yavaş öğreniriz bunu.’’ (David Hume) * * * ‘’…yanan güneşin çevresinde dönmekten sersemlemiş bir gezegen gibi…’’ sy 320 * * * ‘’Yarın doğum günüm, diye düşündü. İnsanın 15 yaşgününden tam bir gün önce yaşamın aslında bir rüya olduğunu anlaması ne acı! Tıpkı rüyada piyangodan milyonlar kazanıp ikramiyeyi almak üzereyken uyanıvermek gibi…’’ * * * ‘’…insanın tüm evreni kendi içinde taşıdığını ve dünyanın sırrına ermek için en iyisinin kendi içine yönelmesi gerektiğini kastediyordu bununla.’’ (Sy 397) * * * ‘’Asıl önemli olan tek bir kişinin varoluşuydu. İnsan kendi varoluşunu yazı masasının başında yaşamaz. Biz insanlar ancak eylemde bulunduğumuz zaman- özellikle de önemli bir seçim yapmak gerektiğinde- varoluşumuz karşısında tavır almış oluruz.’’ (Sy 429, Kierkegaard) * * * ‘’Estetik aşamada bulunan biri hep günü gününe yaşar ve haz peşinde koşar. Bir şeyin iyi olması güzel, hoş ya da keyif verici olması demektir. Böyle bir insanın tümüyle duyular dünyasında yaşadığını söyleyebiliriz. Estetik eğilimli insan hazlarının ve ruh hallerinin elinde bir oyuncak gibidir. Sıkıcı gelen her şey kötüdür onun için.’’ (Sy 432, Kirkegaard) * * * ‘’Kierkegaard için kaygı neredeyse olumlu bir şeydir. Kişinin bir ‘varoluşsal durumda’ bulunduğunu gösterir. Bu kişi daha yüksek bir aşamaya sıçrama yapıp yapmayacağına kendi karar verebilecektir. Bu, ya gerçekleşir ya da gerçekleşmez. İnsan, gerçekten sıçramadıysa, ‘neredeyse sıçramış olmak’ bir işe yaramaz. Ya olur – ya da olmaz. Senin yerine başka biri de yapamaz bu sıçramayı. Kendin karar vermeli, kendin sıçramalısın.’’ (Sy 433, Kierkegaard) * * * ‘’Kant gibi Kierkegaard’da öncelikle insanın karakter yapısı üzerinde durur. Asıl önemli olan, insanın neyi doğru neyi yanlış saydığı değil doğru ya da yanlış bir şey karşısında tavır alma kararlılığıdır. Oysa estetik aşamada bulunan biri sadece neyin eğlenceli, neyin sıkıcı olduğuyla ilgilidir.’’ * * * +‘’Evet, sonunda. Ama bir ara ‘İngiltere’nin en tehlikeli insanı’ sayılmıştı.’’ -‘’İşe bak!’’ + Kibar bir hanımın şöyle dediği anlatılır: ‘’İnşallah söyledikleri doğru değildir. Ama doğruysa bile, inşallah fazla duyan olmaz.’’ Ünlü bir bilimci de benzer şeyler söylemişti: ‘’İnsanı aşağılayan bir keşif bu. Ne kadar az konuşulursa o kadar iyi olur.’’ Sy 470, (Darwin’in Buluşu ile ilgili o gün telaffuz edilen bazı konuşmalar.) * * * ‘’Geçti! Ne saçma söz! Neden geçmiş? Geçmişle hiç olmamış aynı şey! Niye ki bu bitmek bilmez yaratış. Yok olacaksa bir gün her yaratılmış! ‘Geçip gitmiş!’ Yani neymiş? Ha olmuş ha olmamış, Olmuş gibi dönüp durmuş. Sonsuz boşluk en iyisi bence.’’ (Faust, Goethe) * * * ‘’Dinleyicilerine şöyle bir durum tasarlamalarını söyledi. Salonda herkesi rahatsız eden ve yüksek sesle gülüp konuşarak, ayaklarıyla tepinerek konuşmacıyı yani kendisini konuda saptırmaya kalkışan biri bulunmaktadır. Sonunda konuşmacı sözlerine devam edemez olur. Bu durumda muhtemelen güçlü kuvvetli birkaç kişi kalkıp kısa bir itişme sonunda adamı kapıdışarı edecek, koridora atacaktır. Böylece adam ‘bastırılmış’ olur ve konuşmacı dersine devam edebilir. Ama adamın tekrar salona girmeyi denemesi de mümkündür. Bu yüzden bastırma işlemi tamamlandıktan sonra sandalyeler kapının önüne yerleştirilerek bir ‘direnç’ oluşturulur. Freud’a göre salon ‘bilinç’, koridor da ‘bilinçdışı olarak düşünülürse, bastırma süreci kavranmış demektir.’’ (Sy 489, Freud) * * * ‘’Bastırılmış düşünce ve dürtülerimiz de kesinlikle geri dönmek ister. Bilinçdışımızdan çıkmaya çalışan bastırılmış düşüncelerin kesintisiz baskısı altında yaşıyoruz.’’ * * * ‘’Yansıtma, kendimizde olan ve bastırmaya çalıştığımız özellikleri başkalarında bulmamızdır.’’ (Sy 491) * * * ‘’Düşündüğümüz, esinlendiğimiz ve yeni fikirler bulduğumuzda da böyledir. Bilincimizde de ‘düşünce mutantları’ birbirini izliyor. En azından çok sıkı bir sansür uygulamadığımız zamanlarda. Ama bunların çok azını kullanmamız mümkün. Bu noktada aklın önemini vurgulamak gerek. Çünkü aklın da işlevi çok önemli. Akşam olup ağa takılanları ortaya serince, sıra ayıklayıp düzenlemeye gelir.’’ (Sy 499) * * * ‘’Kompozisyon, yani birleştirme düşgücünün işi değildir.’’ (Sy 499) * * * ‘’Bu dünyaya sadık kalın. Dünya ötesi umutlar dağıtanlara kanmayın!’’, Nietzsche * * * ‘’Varoluş özden önce gelir’’ J.PSartre * * * ‘’Bitkilerle hayvanlar da ortadadır, onlar da vardır, ama var olmanın ne anlama geldiği sorusuyla ilgilenmek zorunda değillerdir. Varoluşunun bilincinde olan tek canlı insandır. Sartre’ın deyişiyle, fiziksel nesneler sadece ‘kendinde’ vardır. İnsan ise ‘kendi için’ var olur. Yani, insan olmak bir nesne olmaktan farklıdır.’’ (Sy 312) * * * ‘’ ‘Öz’ dediğimiz, bir şeyin gerçekten ne olduğudur, yani onun ‘doğa’sıdır. Ama Sartre’a göre; insanın böyle bir doğası yoktur. İnsan doğasını kendi yaratmak zorundadır. Kendi doğasını, kendi özünü yaratmalıdır, çünkü bunlar ona önceden verilmiş değildir.’’ Sy 512 * * * ‘’Binlerce ışıkyılı mesafedeki bir yıldıza bakınca, binlerce yıl önceki bir olayın ‘gürültüsünü’ görüyorum.’’ Sy 568 * * * ‘’Yani insanların gökte görebildiği şeyler aslında binlerce ya da milyonlarca yıllık kozmik fosillerdir. Yıldızlardan anlam çıkarmaya çalışan bir kahinin yapabileceği tek şey de geleceği değil geçmişi okumaktır.’’ Sy 574 * * * ‘’Bulutsuz bir gecede evrenin tarihinde milyonlarca, hatta milyarlarca yıl öncesini görürüz. Bir bakıma yüzümüzü yuvaya doğru dönmek anlamına gelir bu.’’ Sy 575 * * * ‘’Milyonlarca yıl önce yakılmış büyük bir ateşin bir kıvılcımıyız biz.’’ Sy 575 big bang
Sofie'nin Dünyası
Sofie'nin Dünyası
Sofie'nin Dünyası
Sofie'nin DünyasıJostein Gaarder · Pan Yayıncılık · 202036,6bin okunma
··
676 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.