Gönderi

Tüm kitaptaki en ilginç, aynı zamanda en doğru tespitlerden biri
Avrupa Türkiyesi'ni aralıksız allak bullak eden bu ırklar mücadelesinde Türklerin rolü neydi? Bu ilginç bir soru elbette. Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Ulahlar, Arnavutlar, Trakya'yı Makedonya'yı ve Arnavutluk'u birbiri elinden kapmaya çalışırken, o toprakların bir hukuki sahibi bulunduğunu hesaba bile katmıyorlardı. Bir sahip ki, hele onların az çok sallantılı tarihi haklarıyla karşılaştırılınca azımsanmayacak bir hak sahibi olarak çıkardı karşılarına. Türkler o diyarlar üzerinde kılıcın hakkına, fetih hakkına sahiptiler. Oralarda başkalarının kanını dökmeden önce defalarca kendi kanlarıyla sulamışlardı o ovaları, yaylaları; en ululardan bir sultana, ünlü komutanlara ve sayısız askere mal olmuştu o topraklar. Sonra, o diyarlar Türklerin elindeydi, Türklerin yönetimindeydi, mülkiyet hakları birçok uluslararası antlaşmayla tanınmıştı; gerçi bütün bunlara aldıran yoktu. Bir Türk devletinin varlığını, bilhassa o ülkelerde bir Türk yönetiminin, Türk memurlarının ve Türk ordularının varlığını hiç hesaba katmaksızın, her kavim kendisi için bir mülkiyet hakkı yaratmaya uğraşıyordu. Tuhaf olan şu ki, bu mülkiyet hakkı doğrudan doğruya Türk'e karşı değil, başka bir kavme veya kavimlere karşı yaratılmaya çalışılıyordu, sanki asıl sahibi Türkler değilmiş gibi. Her hususta tamamen zıt kanaatler besleyen bu kavimler, sadece bir noktada her zaman mutabık olurlardı. O nokta da şuydu: Tartışma konusu ülkeler üzerinde Türklerin hakkı kesin olarak reddedilecekti. Hepsi de, bağımsızlıklarını kazandıktan beri, o diyarları Türklerin elinde sağlam mülkiyet değil, geçici bir emanet saymaya alışmışlardı.
·
169 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.