Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

479 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
#okudum / tehlikeli oyunlar Oğuz Atay’dan okuduğum dördüncü eser ve yine nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Kitabın konusu yerine biraz hissettiklerimden bahsetmek istiyorum. Oğuz Atay’ın kitapları insanı psikolojik yönden çok etkiliyor. Bence herkes zaman zaman kendini Hikmet Benol gibi hissetmiştir. Bu yüzden en ufak bir noktada bile kendinizi benzettiğiniz Hikmet Benol sizi kafasındaki düşüncelerin içerisine alıyor ve gerçekten oradan oraya savuruyor. Kitapta kim gerçek kim hayal, bunlar bir oyun mu yoksa gündelik olaylar mı? Sürekli bu sorgulama sürerken kitap birden bitiyor ve size koskocaman bir boşluk kalıyor. Kitap içerisinde pek çok ironi barındırıyor, roman karakterlerinin isimleri bile ironi içeriyor. Çevreye yabancılaşan Hikmet Benol zamanla kendisine bile yabancı kalıyor. Bu yabancılaşma o kitabın bazı bölümlerinde o kadar yoğunlaşıyor ki gerçekten ara ara kitabı kapatıp nefes alma ihtiyacı hissediyorsunuz. Çok küçük bir olay sizi bambaşka olaylara sürüklüyor, gerçekten kitabın akışını anlamak ve anlatmak bir noktadan sonra imkansızlaşıyor. Dikkatimi çeken bir şeye de değinmek istiyorum, zira bahsetmezsem eksik olurdu, çünkü bir okur olarak beni üzdü. Konu, yazarların anlaşılmama korkusu. Oğuz Atay’dan daha önce okuduğum Korkuyu Beklerken eserinde de görmüştüm. Korkuyu Beklerken’de: "Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?" şeklinde bir cümle vardı. Bu eserde de yazarımızın buna benzer haykırışları dikkat çekiciydi: “Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum, ben Van Gogh'un resmi değilim, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız...”. Dünya klasiklerinde de bu tarz kendini bulmaya çalışan, kaybeden, maddi zorluklar içinde olan ama kendini bir türlü kurtaramayan roman karakterleri ile tanışmıştım. Bence Oğuz Atay’ın bu kitabı dünya klasikleri gibi büyük bir eser. Zaten Oğuz Atay’ın en etkilendiği yazar Dostoyevski’ymiş bunu da bu kitabında oldukça hissettirmiş. Ben kitabı Tutunamayanlar’dan daha çok sevdim, Korkuyu Beklerken ilk okuduğum kitabı olduğu için ikisi arasında ayrım yapamıyorum. Üstkurmaca tekniğini kullanan yazarlara hayran kalıyorum. Türk edebiyatında bu tekniği kullanan yazar sayısı sınırlı olduğu için bu şekilde yazılan kitapları bir anda tüketmek istemiyorum. Zaten bir anda okumayı aklım da kaldıramıyor. Tehlikeli Oyunlar bu tekniğin muhteşem bir örneği. Kitapta o kadar çok değinilmesi gereken şey var ki saatlerce konuşabilirim ama yorumumu yavaştan bitiriyorum. Kitabın sonunda yer alan incemeleri de okumanızı öneririm. Ek bilgi: Oğuz Atay, Fikriye Gürbüz ile evlenmiş, bu evlilikten bir kızı olmuş. Boşandığında evinden sadece kitaplarını alıp çıkan Oğuz Atay, boşandıktan sonra yalnız yaşamış ve bu dönemi edebiyat açısından çok verimli geçirmiş. Boşandıktan bir yıl sonra yakın bir arkadaşının eski karısı olan Sevin Seydi ile ilişki yaşamaya başlamıştır. Oğuz Atay, “Tutunamayanlar” ve “Tehlikeli Oyunlar” isimli eserlerini de Sevin Seydi’ye ithaf etmiş, eserlerindeki Günseli ve Bilge karakterlerini oluştururken ondan esinlenmiştir. Kitabın son cümleleri beni çok etkiledi ve gerçekten kitabı da özetliyor. *SPOİLER* Hava kararıyordu.Köşeden bir genç kızla bir genç adam göründü kolkola. Delikanlı bir şeyler anlatıyordu, genç kız da başını sallıyordu. "Bana kalırsa film biraz karışıktı" dedi genç adam. "Bazı yerini anlamadım." "canım" dedi kız, "sonunda çocuk ölüyor işte." "Aptal," dedi delikanlı, "O kadarını biz de anladık." Yani arkadaşlar, kitaba herhangi bir olay örgüsü içeren bir kitap gibi yaklaştığınızda beklentiniz karşılıksız kalacaktır. Kitabı sadece bu olay ile değerlendirip yetinmemek, başka şeyleri de bulmak lazım.
Tehlikeli Oyunlar
Tehlikeli OyunlarOğuz Atay · İletişim Yayıncılık · 202230,9bin okunma
·
285 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.