Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
BÜYÜK EŞİK
Çoğu zaman başlamak önem arz eder ama başlamaktan daha önemli bir şey varsa o da nasıl başladığındır. Bu yüzden şu an anlatacağım şeye başlarken başlamadan önce nasıl başlayacağımla ilgili aklımda hiçbir şey yoktu ama kalemle kağıdı elime alınca düşünceler ve kelimeler nüfuz etti ama eminim ki yazım aşamasında birçok yerde takınacağım. Eee hadi fazla uzattık sanki, zaman geçmeden anlatmaya başlayalım. Anlatacağım şey bir kitap. Kısa bir süre önce okuduğum, etkisinde kaldığım, tadı hem damağımda hem de dimağımda kaldı. Bu kitap Aslı Erdoğan'dan Mucize Mandarin. Bu kitapla serüvenim bayağı uzun ama kitabı okuma serüvenim bir o kadar kısa. Kitabı ilk olarak takip ettiğim bir içerik üreticisinde görmüştüm. Keza o dönemde çok okunuyordu, herkesin diline pelesenk olmuştu. Lakin beni o kadar kendisine çekmemişti. Tabii okumak için meraklanmıştım ama o kadar da olmazsa olmazlarımdan değildi. Daha sonra bu kitabın bana geliş süreci ise şu: Kuzenim bir yere gidiyordu ve beni çok sevindirecek bir haber verdi. Okuma kitaplarını bana hediye etti. Yaklaşık 20 kitaptan fazla. Bir okur ve kitaplara aşık biri olunca çok sevindim teker teker kitapları gösterdi. Aralarında okuduklarım ve okumadıklarım vardı azar azar da olsa okumaya başladım. Çok güzel eserlerdi Mucize Mandarin'i bir kez de orada gördüm. O zaman bir nebze daha heyecanlı olarak kitapları eve getirdim. Kitaplığa dizdim. Bu okuma öncesi serüvendi, bir de okuma serüvenine gelelim. Kitap okumaya başlamadan kitabı minikte olsa biraz araştırırım. Mucizevi Mandarin'i de araştırmaya koyuldum. Okuyanların beğendiği, sürükleyici olduğu ve çeşitli iltifatlar almıştı. Daha sonra bir de kitabı şu an okumakta olan birine sormak daha sağlam olacağından okumakta olan https://1000kitap.com/katranmavisii'e sordum. O da daha kitabın başında olduğunu ama okuduğu kadarıyla okunması gereken bir kitap olduğu ve güzel bir kitap olduğunu söyledi. Ben de tabii o zaman iyi bir seçim diyerek kitap okumaya başladım. Kitabı okumaya başladık ama elimden düşmek bilmiyor. Aman Allah'ım okudukça okuyasım geliyor. Ders çalışıyorum molaya giriyorum kitap elimde, akşam yatmadan önce kitap elimde. Ee öyle böyle derken kitabı severek okumaya devam ettim. Kitabı neden bu denli sevdiğime gelecek olursak kitap öncelikle iyi bir üslupla yazılmış. Kelime seçimleri, kelimeler arası ahenk, öykünün çarpıcılığı ve tabii okurken kendiniz yaşıyormuşçasına sarmalayışı. Şahsen ben okurken Cenevre'nin sokaklarında dolaştım, Leman Gölü'ne gittim, duruldum; Rio Irmağı'nın diğer ırmakla kavuşmasını izledim. Birçok kez Sergio ile tanıştım, konuştum, karşılaştım. Ee bu kadar faaliyeti yapmamı sağlamış bir kitabı nasıl olur da beğenmem, sevmem. Unutmadan belirteyim kahramanımızın göçüp gittiği Cenevre'nin kokuşmuşluğu, durağanlığı ve vahim durumundan muzdarip olduğu halde; tek gözüyle, sargılı gözüyle yaşamaya mahkum oluşuyla herkesin ona öcü muamelesi yapmasından bıktığı halde yine de memleketine dönemiyordu. Çünkü bir kere orayı bırakmıştı ama bir daha gitme eğilimini kendinde bulamıyordu. Bir keresinde kolonya şişesinin üzerindeki yanlış resmedilmiş ama yine de ona memleket kokusunu getiren İstanbul resmini atamıyordu. Durup durup ona bakıyordu. Zaten zor olan da bu değil mi? Gitmek kolay ama geri dönmek mi maalesef o, o kadar kolay değil. Geri dönsen eminim ki bu çıkmazdaki halinden daha iyi olacaktır ama geri döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi değil, hiçbir şey hiç kimse yerli yerinde değil. Belki hatıralarının üzeri tozlu bir örtüyle kapatıldı ama yine de gitmeye değer ya. Hele ki bulunduğun yer yabancı bir yerse. Çünkü senin elinde o tozlu örtüyü kaldırmak, o tozların havadaki durumunu izlemek gibi büyük bir şansın da var geri dönmek bir nebze de olsa iyidir. Bir de bulunduğun yerde yanında kimse yoksa ya da tek kişi varsa ve o da hayatından birdenbire, seni yerle bir ederek çıkıyorsa bulunduğun yer cehennem, sen ise bir zebaniye dönüşüyorsundur. Neden mi çünkü karakterimiz ortada bırakıldığı için kendini o kadar yok sayıp kendinden gözünden o kadar utanıyordu ki bu da onu bu hale sokuyordu. Haa bu arada belirtmek isterim ki ben bir ara yazar kendi hayatını anlatıyor zannettim. Bir defa yurtdışında bulunuyor oluşu, sahici anlatışı, karakterin kadın oluşu falan o yüzden bir ara aklımı çelmedi değil ama araştıracağım ve bakalım biraz otobiyografik tarafı var mı? Bu bölümden sonra bir de kitabın ikinci bölümüne gelelim. İkinci bölümde bu sefer tam tersi bir erkek karakter var ama sonu yine aynı, çarpıcılığı bir nebze aynı, olayın içindeki çarpıcılık ve karakterlerin yine umutsuzluğu birinci bölümdekiyle aynı ve aynı tema üzerinde dalgalanıyor. Erkek karakterin karşısındakini tanıması, değerlendiriş biçimi, karakterini yaşatmaya çalışması ama yine de karakterin günden güne ölmesi, sondaki vurucu darbe ve yine karakterin bulunduğu duruma ve anılara tahammül edemeyerek yine yitip gitmesi. Evet evet o da taşındı, göç etti. Çünkü anıların onu boğmasından, kızını ruhu ile birlikte oluyor oluşu ama kızın olamayışı onu yıkıyordu. O da herkesin yapacağı gibi yitip gitmeyi seçti. Eee son olarak iki tane alıntı cümle ile bitirelim durumu: "Ama hepimiz her gün birilerini öldürmüyor muyduk?" Sayfa 156 "Bir anı geçmişe uzanan köprüdür, üzerinde yitip gittiğin dar, tahta, tehlikeli bir köprü. Geçmiş, ırmağın hiç ulaşamadığın öbür yakasıdır." Sayfa 127 Bir de genellikle yazılarımın sonuna belki yazıyla, belki sevip sevmememe göre, bazen de hangisini istersem bir şarkı koyarım ama hadi bir değişiklik yapalım ve bu sefer siz bu yazıyı okuyunca hangi şarkıyı koymayı uygun bulursanız onu yorumlara yazın. HOŞÇAKALIN :) Ha kitap herkese önerimdir! Okuyun, okutun.
Mucizevi Mandarin
Mucizevi MandarinAslı Erdoğan · Everest Yayınları · 20131,385 okunma
··
663 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.