Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

464 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
28 günde okudu
kelimelere hayat veren kadın
Nazan Bekiroğlu...... Kelimelere hayat veren kadın.... Kaleminde kendimi bulduğum ve her yazdığını içselleştirdiğim bir yazar. Çok etkilendiğim bir yazıyı okurken kendime şunu söylüyorum: " Yeryüzünde her insan aynı duyguları yaşıyor ama sanki tek biz yaşıyormuşuz gibi hissediyoruz çoğu zaman. Sadece bizim yaşadığımızı hissettiğimiz o derin duyguların bir kalemden dökülmüş olmasına hayran oluyorum. Aynı duyguları yaşıyorum ve bunu bir başkası muhteşem bir cümleyle anlatıyor. İşte edebiyatın gücü bu olsa gerek. Kelimelerin hayat bulması buradan geliyor. Ben neden bu cümleyi kurmamışım diyor insan. Ama işte ben yaşamaya çalışırken bazıları yazarak yaşıyor o duyguları. İlginç bir döngü hali. Yaşarken hissettiğimiz kadar okurken de hissediyoruz... Bazı zamanlarda da farkında olmadığımız bir durumun vehametini gözler önüne seriyor o muhteşem kalemler. Gözümüzün önünde olan ama görmediğimiz, kalbimizi yakan ama hissetmediğimiz her ne varsa farkına varmamızı sağlıyor. Tıpkı bir dostla konuşur gibi iyi geliyor çoğu zaman. Bazen de vurgun yemiş gibi bir duyguyla sarsılıyor kalbimiz. İşte Nazan Bekiroğlu'nun kalemine hayran kalmamın sebepleri. Çoğu zaman kendimden izler buluyorum. Bazen de bir gün olabilme ihtimali ile okuyorum o cümlelerini. Ama farkında olmak zırh olur mu kalbe bilmiyorum. Zira kalp, aklın sınırlarının çok ötesinde bir krallık ve hükmü çoğu zaman zalim kral belirliyor.... İşte bu kitap farklı konularda kaleme alınmış uzun veya kısa cümlelerden oluşan bir duygu şöleni. Nazan Bekiroğlu kitaplarını önceden okumuş olmak kurulan cümlelerin varış noktasını bilmek ve anlamlandırmak açısından önemli. Ama illa okumak gerekir mi derseniz bence hayır. Çünkü her cümle sahibiyle müsemma. Ona atfettiğiniz size aiti duygularla yeniden hayat bulabilen cümleler aslında. Selam ve dua ile En sevdiğim alıntıların bu kitapta olması onları tek bir seferde görmek açısından paylaşılmaya değer buluyorum. .... Bildim bilinmesi gerekeni. Ama yaşamaya sıra gelince adamakıllı tökezledim. Öyle yanlış kapılar çaldım, dünyalar bir araya gelse anlamayacaklara öyle güzel hikayeler anlattım ki. Helâl ü hoş edelim mi şimdi? Gece geçtiğim yollara sabah olup da gündüz gözüyle baktığımda gördüm uçurumları. Cahilin cesareti. Şimdi sağa çektim bekliyorum. Ben buraya bıçak sırtımda yürüye yürüye, sehiv secdesinde bile yanıla yanıla, mahya kandillerinin şiddetli rüzgarda kopup düşeceğinden korka korka geldim. Geçtim içinden hayatın. Şimdi o koşsun arkamdan. Bedeli hayat olarak ödenen kitabın satış ücretinden bahsedilemez. "Canınız öyle yanar ki feryat edersiniz. Duyarlar: AA! Ne güzel sesi varmış!" Sizin gördüğünüz dumanı. Ateşi bendedir. Kalem kimin elindeyse romanı o yazar ama gerçek bir hikayenin hiçbir zaman tek anlatıcısı olamaz. Düz cümleler dediysem boş cümleler demek istemiyorum. Sadeliği sevdim sığlığı değil. Bana bir isim ver, varlığım olsun. Bana sen isim ver, varlığım senin olsun. Bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun. Seni anan beni de ansın. Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın. Bir "ile" koy aramıza bizi birbirimize bağlasın. Bu kadarı bu kaleme bile çok fazlayken varsın kopsun kıyametim. Toplansın mahşerim. Öyle bir ölüm ki her hâlde ölmeyeceğim. Nasıl ayrılacağım onlardan? Ben, bu hikâyeden sessiz sedasız nasıl çıkıp gideceğim? Yetenekli birinin elinden tutmamak kadar yeteneksiz birini yüreklendirmek de hata. İyi bir filme rastlamak için kaç kötü film seyretmek zorunda kalıyoruz? İçselleştirilmiş olanın değil görselleştirilmiş olanın rağbet bulduğu bir çağda yaşıyoruz. O kadar ki eskinin değil "eski gibi" olanın peşinde koşuyoruz. Sen güzelliğinin her şeyi fethettiği zamanlardasın ve ben hangi yanıma değsen o yandan ağrıyorum. Siz ellerinizi doğradınız ben yüreğimi doğradım. Siz bir kez gördünüz ben yıllardır bu güzellikle sınanmaktayım. Bak alnına, iki kaşının ortasına. Orada benim mührüm var. Alnımın yazısı olduğun kadar alnına da yazıyım. Kim bilir kimlere kader olsun diye kurban gittiğimiz kazalardan biriyle katıldım senin hikayene. Her şey sen nasıl istersen öyle olsun. Yeter ki al şu kalbimi, bana ağır geliyor, senin olsun. Bana bir yazgı çiz. İçinde sen ile ben olsun. Bunca yolu senin için yürümüşüm. Yersiz yurtsuzum. Vatanım olur musun? Senin çaren bende yok ama benim dermanım sensin. Bundan böyle soruya cevap da sensin cevaba soruda Hayallerimde bile sana söyleyemediğim şeyleri yazacağım şimdi, Siz yerine sen demek gibi. Şimdi ben, Yusuf, tut ki Mısır'a azizim, efendiyim boynumdaki künyede hâlâ vasfım yazılı: Züleyha 'ya köleyim. Ne mutlu kalbine sen düşene ne mutlu senin kalbine düşene. Mahir bir yüzücüymüş fırtınalı denizde. Anlaşılan hiç vurgun yememiş. "Allah'ım" dedi. " Ne zaman istersen al canımı ama bugün değil. Bu duygu kalbimdeyken bana yazık olur." Ne anılar yarattım hiç yaşanmamıştılar. Ezelde tanışmış ruhlara asılı hatırlatmak için küçük bir işarettir suret. Ne mümkün! Ne zaman unutur gibi olsam olmuyor. Unutmak istediğim şeyin tam ortasındayım. Yokluğu yokluk ki, ben onu hâlâ yitirdiğim cenneti sever gibi seviyorum. Ey bezirgân, suçu suçluya ödetmeli masuma değil. Bu kadar hesap yapma. Günah deyip duruyorsun. Etin kaç dirhem senin? Bedenin günahını ruhun günahından daha üste koyma. Dikkat et. Belâ aşktan büyüktür, Allah hepsinden. "Sensiz olmuyor," diyen kalbe güvenilmez. "Sensiz"liği denemiştir. Bugün değilse yarın. Birgün başaracaktır. Yüklemi aşk olanın kullanamayacağı yegâne gramerdir çoğul eki. Aşk tekildir. Aşklarım diyemeyiz, ölümlerim diyemeyeceğimiz gibi. Mecnun-ı biçareye döndüm ama Leyla'm benim farkımda değil. Herkes kendi kalbinin içini bilir; ben aşkın hatırıyla geldim sana, sen hayasızlık ettin. Kader dediğim benim gücümü aşan şeydir. Sana inanmam için göster bana mucizeni. Haberciysen haberin nerede? Öldürüp sonra can vermenden vazgeçtim. Aşkın dininde en büyük mucize olan şeyi göster bana. Kur benim kayıtsız şartsız güvenimi. Aşkın dininde imanımın sınırlarının son sidresinde. Bir parmak daha ileri geçsem yanıp kül olacağım. Bana bir şey söyle. Darmadağınığım. Ey seyyarelerin en tekinsizi! Çarpacak beni mi buldun? Yanarak var olmayı kabullenmekle sönerek yok olmak arasında yapılacak seçimden ibaretti bütün hikâye. "Tanrım," dedi. "Tanrım değmeyende oyalama beni." Bu kapkara gölgeyi üzerime kendim saldım. Kader sandım. Kimseyi suçlamıyorum. Ama bir küpe sol kulağımı öyle deliyor ki gözümden yaş geliyor. Bir daha böylesine sevmez zannettiğim kalbim, " Bir daha böyle sevemem ," dedirten bir aşka bir kez daha düştü. Bir kez daha aynı cümleler olduğunu bilmeden aynı cümlelerle sevdim. Kalbin ne kadar taşıyabiliyor bu sırrı? Sır ki bir senin bilmediğin. Oysa melekler de biliyor bunu levh-i mahfuz da. Kötülükle sınanmayan iyilik makbul meta değil. İnsanı insan yapan kötü olmaya gücü olduğu halde iyi olmayı seçebilmesi. 3 şey seçtiler cennetten çıkarmak için. Bir: kelimeler. İki: aşk. Üç: annelik duygusu. Neye tutunsa avuçlarının arasından kayacak, neye yaslansa üzerine yıkılacak gibi duruyordu. Dünyaydı burası. Kan kokuyordu. Belki hayata dair bilginizin tamam olması için çıkmıştır varlığını bile bilmediğimiz bunca kötülük karşımıza. Bir insanın olgunlaşması için ne kadar çok acı gerekli. Güzel bir kağıt üzerine yazılmış neden bu kadar kötü bir hikayesin? Her kötülük bir mantıkla başlar kendi gerekçelerini üretir. Başka türlü ruh da beden de buna dayanamaz ... Kimse sebepsiz kötü olduğunu kabul etmez, şeytanın bile kıyası var Yenilmişlerin öfkesi ile doluyum şimdi. İrademi bütünüyle kinime teslim ettim Artık bütün nedenler kayıp. Nedensizim. Her an her şeye dönüşebilirim. İsyansa isyan. Kötülükse kötülük. Öfkeyse öfke. Hepsi de benim işte. Bütün alfabe tersine dönüyor benim dilimde. Bir tek kötülük aklar bundan böyle beni, sadece araya soktuğum şiddetli nefret ayakta tutabilir. İçi boşalmış, su ile toprak cesedime ancak o can verebilir. Böyle bir boşluk sadece kötülükle dolabilir. Kendi yasalarımı koymaya kendimde yasa tanıyorum. Çünkü farklılığımı da üstünlüğümü de biliyorum. Ben uçurumun ta kendisiyim ve kendimi büyük bir coşkuyla kendime bırakıyorum. Kalbine dokunmalı insanların. Yoksa bir kalpleri olduğunu kolayca unutuveriyorlar. Mucizeler öyle çok sık görünen şeyler değildi. Ama. Birilerinin mucizesi olmak da lazımdı. Bir Pollyanna tebessümü, kendinizce bir emniyet şeridi bile belirlemişsiniz: Bilmemenin, görmemenin, işitmemenin bilinci. Şimdi sırtınızı dönüp gönül huzuru ile gidebilirsiniz. Öyle mi? Fikirleriyle yaşantısı uyuşmayan kişinin ne ahlakından ne özgürlüğünden söz edilebilir. İnsan içinden yenilenmeyince dışından eskir. Sözü ilk sen bozdun, kimseyi suçlama. Ama unutma. Bazı unutmaların sonu hatırlamaktır. Sen unutsan da sözün seni hatırlayacaktır. Mah-ı muharrem'di. Her yan Kerbelâ. Varsın olsun, Hüseyin olmak Yezit olmaktan yeğdi. Hesabı, bütün mazlumlar gibi, Hesap Gününün Sahibine havale etti. Göster bana zalimlerin de çöküp gittiğini. Çok mu zaman alacak? Bir mağarada 309 yıl uyuyup uyanmaya razıyım. Utanmak ki duyguların en değerlisi. Utanman yok mu senin? Sudan sebeplerle yititiriz su gibi aziz şeyleri çoğu zaman. Gideceği yere su gibi akarak değil ateş gibi önüne çıkanı yakarak gidiyordu. Ben ki birden fazla ölmeyi bildim, artık bundan böyle yaşayabilirim. İnsan içindeyken yangının hacmini bilmiyor. Kalan küllere bakmalı. Bir anlasam ceza mıdır, bedel mıdır, sınav mıdır, ya da bir ihtimal daha var mıdır? En zayıf olduğum yerden sınanmış en hassas olduğum yerden vurulmuşum. Hangi yanımdan yara alsam o yanımdan ağrımışım. Ruhum, bedenim, fikrim, zihnim, cism ü canım yandı. Keder canı geçip kemiğe dayandı. Dayanırım zannetti. Tahammül de tıpkı sessizlik ve sabır gibi öğrenilebilir değil miydi? Dayanılır gibi değildi. altında ezildiğim her şeyi, bu acıyı unutabilmek için bir diğer acımı diriltmeye uğraşıyorum. Bir acıya tahammül edebilmek ancak ondan daha büyük bir acıyla yüz yüze gelmekle mümkün olabilirdi. Böyle bir acıyı ancak daha güçlü bir acı susturabilirdi. Kazası ahirete kalan kederler var. "Kader böyle" miymiş? Yo! Kimse "Kader böyle," demesin. Gücümün sınırları dışına çıkan şey kaderimdir. Ama gücümün sınırları içinde kader ben'im. Kadere sığınma. O'nu, kendi sonucuna bahane kılma. Kanım hacmini, nabzım haddini, zihnim tahammülünü aştı. Akla sığması gerekiyordu olan şeyin. Aklım almadı. Her şeyin akılla halledilemeyeceğini bana söyleyenin yine akıl olması, acı. Kalbim? Beni yarı yollarda bıraktı. Öyle yükseldi ki ruhu Havva 'nın, başı arş-ı âlâya vardı. Cennetten sürgün edilmiş kadının cennet şimdi ayaklarının altındaydı. Bu kadar zaman yetiyor ona güvenmem için. Çünkü sevdim ve ben kalbiyle yaşayanlar zümresindenim. Neden bazı kimselerin yokluğu, varlıklarında ummadığımız kadar büyük bir boşluk bırakıyor içimizde? Bunca sevginin bir anda anıya dönüşmesi zoruma gidiyor. Benim kendime bile vafam yok ki sana vefasızlığımdan sual olunsun. İki satırı bir araya getirsem üçüncüsünde şaşırıyorum. Bir daha görmek isterim. Fakat bıraktığım yerinde duruyor mudur? İşte bu beni korkutur. Mahiyeti değişmiş bir dostun eski haline yazılan mektup. Ne beyhude gayret. Bırak gitsin. Hayat ne biliyor musun? Delinmiş sandalına su dolarken senin daha yüksek bir hızda onu boşaltmaya çabalaman. Açılan kapıdan çıkılıyordu da yıkılan kapının sadece altında kalınıyordu. Ne gökten üç elma düştü ne kimseler çıkıp oturdu kerevetimize. Ne de biz erdik muradımıza. Yaşama dönmek için ölümün kıyısına gelmesi gerekmişti. Mucize, kapılarını ancak kendisine inananlara açar. Suyun aynasında ölümden gayrini göremeyen, kendi tabutunun kuru tahtasına sarılmış, tutunacak dal arıyor. Farz edelim ki şu anda sen cehennem gibi bir hayatın içindesin. Ama cennetteki yanın, bir perde üzerinde seyreder gibi şu an seni seyrediyordur. Bu da sen. O da sen. Sen ondan habersiz ama o senden haberdar. Bu kadar, hepsi budur. Hayat çok sert. Bir gölge altına sığınmazsam gerçekliğin altından kalkamam. Her şeyin gelip geçici olduğu bu kadar zahirken insan nasıl olup da bu kadar acı çekebiliyor? Geçmişi bizim için manalı kılan şey, ona bugünden bakıyor olmamızla alakalıydı. Resmi tarihlerin soğukkanlılığına mukabil Çanakkale'yi bunca dokunaklı kılan, her dinlediğimizde bizi ürperten insan hikayeleri. Hayat zaten yeteri kadar dokunaklıyken savaşla sınanan gencecik insanların kendi özgür iradeleriyle vatan savunmasına koşarkenki seçimlerinin hazin asaleti. Çanakkale belki tek mısra: Gençliğim eyvah... Çocuklar ise hala saftılar. Kendilerine ne olduğunu anlamadan, ölümün ne olduğunu bilmeden ölüyordular. Bunlar, tartısı dünya terazisine sığmaz yaralar, hâlli mahşer gününe kalmış hesaplardı. Ben çantamı hazır ettim, nasibi olan yoluma çıksın. "Geleceğim," demedim, bekliyor mudur? Hani güzelliğin sonu yok, sonrasında hep aklımız kalır ya. Bu kez öyle değil işte. İlk kez: Bu kadarı kâfi. Daha fazlası olsa da fark etmez olmasa da fark etmez. O kadar güzel ki. Sana geldim ey şehir. Desem ki "Derdimi anlatmak için kendimi sana getirdim." Oysa bilirim, sen de benden dertlisin. Mezarları açık dururken bile hiç ölmeyeceğim sananlar. Masumların gözyaşında, terinde, kanında efkâr dağıtırlar. Dünyanın ipi koptu, çivisi çıktı. Benimse bildiğim tek şey var. Her şeye rağmen insanın hayatı onurla tamamlanması gereken bir şeydir. Tek masumun acı çektiği yerde bütün gerekçeler geçerliliğini yitirir. İnsanı ihmal eden her ideoloji kendi yarattığı nesil tarafından boğulmak mecburiyetinde. İlk ihlâl bütün ihlallerin cümle kapısıdır. Bozulma sonradan gelir. Bir şeyi hak edenden esirgeme kadar hak etmeyene vermek de haksızlık. Masalcı masalını terk etmiş şimdilerde. Kraliçe, Pamuk Prenses'ten alacaklı, bir de zehirli elmasının hesabını soruyor. Kaderimde zindan varsa Yusufluğum su götürmez benim. Kuyuyla, güzel Züleyha'nın aşkıyla zindanla sınanmazsa Yusuf'un Yusufluğu eksik kalır. Hiçbir şey için değilse bile sadece bir bahçesi olduğu için gecekondular koruma altına alınmalı. Manşet: "Bunu yapan insan olamaz." Yo, tam da öyle. Bunu yapan ancak insan olabilir. İnci bulduğuna sevinmek yerine istiridyeyi kırdığına üzülsene. İnci kimin hakkı? Hayatını tehlikeye atan dalgıcın mı? Güç sahibi hükümdarın mı? Yoksa inciyi daha güzel gösteren güzelin mi? İnci, karnında bir inci büyütmüş olmanın bedelini "kırılmakla" ödeyen istiridyenin hakkı olmasın sakın? En zayıf olduğum yerden sınanmış en hassas olduğum yerden vurulmuştum. Küskünlük de var kalbimde pişmanlık da. Hâlâ küle dönmedim hâlâ yanıyorum. Hiçbir şeyden vazgeçmedim kimseyi affetmiyorum. Ben bin kere kabul ettim kabahatimi. Sen bir kere affet. Düştüm, düşmüşlüğüm kimsenin değil benim yanılgımın eseri. Düştüm. Düşenin dostu Allah. Tut elimden kaldır beni.
Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekiroğlu
Yerli Yersiz Cümleler
Yerli Yersiz Cümleler
Yerli Yersiz Cümleler
Yerli Yersiz CümlelerNazan Bekiroğlu · Timaş Yayınları · 20171,361 okunma
·
1.121 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.