Gönderi

Bıkkınlık
Uyanışımın ilk saniyesinde, kahvaltıdan ilk yudumumu aldığımda, sigaramdan ilk dumanı içime çektiğimde, telefonu açıp kurcaladığımda, gözlerimi kitaplarıma diktiğimde ve yine akşam kafamı vurduğumda bana eşlik eden o hissi siz de tanıyorsunuz. Bıkkınlık. Söylenecek bir söz kalmadı, uğruna koşulacak bir dava da barınmamakta, felsefe aradığınız cevapları vermiş lakin yapacak bir şey olmadığından gözleriniz geziyor ayrıntıda. Yeni hobiler türetilecek, yeni fikirler düşünülecek, yeni kitaplar okunacak ki biraz olsun bir şey için bakış esnasında dünya içinde olmakla gelen o bıkkınlık duygusu giderilebilsin. Bahsettiğimiz depresyon değil çünkü depresyonu nefes alırken bile canımızın acışından hatırlıyoruz. Bahsettiğimiz sıkkınlık değil çünkü geçici olmadığını biliyoruz. “Hiçliğin hiçleşmesiyle” var olup, varlığın hiçleşmesiyle yok oluyoruz. Hafızamız silindi ama bu saçmalığı sanki sayamadığımız kadar yaşamışız. Ahirette ırmaklardaki şaraptan ikram etseler, sağolun ben alkolü bıraktım diyecekmişçine bir bıkkınlık. Serotonin eksikliğinin sebep değil sonuç olmasına varacakmışçasına bir bıkkınlık. Nefes alım verim arasındaki mesafeyi hissedermişçisine bir bıkkınlık. Şu ifadeleri belirli tespitlere bağlayıp, metnin niteliğini artıramayacak ve metni belirli bir sonuca ulaştıramayacak kadar bir bıkkınlık. Sen, ben, o. Biz, siz, onlar. Ne demek istediğimi hepimiz biliyoruz.
·
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.