5 Şubat 1923’te, İzmir’de verdiği söylevde şu sözleri söylemişti:
“Bir toplumsal yaşam iki cinsten (erkek ve kadından) yalnız birinin çağdaş gerekleri alması ile yetinirse, o toplumun yarıdan çoğu güçsüzlük içinde kalır. Bir ulus ilerlemek ve uygarlaşmak isterse özellikle bu noktayı temel almak zorundadır İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki bugün kendimizi bağlı sandığımız bin türlü bağlar yoktur. Türk toplumsal yaşamında kadınlar bilim, ekin ve öteki alanlarda erkeklerden kesinlikle geri kalmamışlardır. Belki daha ileri gitmişlerdir. Bugün bu ülkeyi incelemeden geçirelim. Göreceğimiz iki görüntü vardır. Birisi tarlalarda erkeklerle birlikte çalışan, eşeklerine binerek öteberi satmak için kasabalardaki pazar yerine giden, oralarda yumurta ve tavuğunu, buğdayını kendisi satan ve ondan sonra kendine gerekenleri kendisi satın alarak köyüne dönen ve hergünkü işlerinde kocala rına, kardeşlerine yardım eden kadınlar.
Efendiler! ülkemizde bilgisizlik varsa geneldir. Yalnız kadınla rımızı değil erkeklerimizi de kapsar. Bir başka görüntüye, kasa balarda, kentlerde rastlıyoruz. Bu da genellikle yabancıların romanlarında okunan kafes söylenceleridir. Kuşku yok ki bu çirkin gelenekleri yayanlar saraylar olmuştur.
Son söz olarak diyorum ki: Bizi analarımızın adam etmesi gerekirdi. Onlar edebildikleri kadar etmişlerdir. Bundan sonra başka anlayışta, başka olgunlukta adamlara gereksinimiz vardır.
Bunları yetiştirecek olanlar bundan sonraki analardır. Bu söylediklerimin, gelecek, onur, yaşam ve varlığını sağlamayı ve sürdürmeyi ilke edinen yeni Türk devletinin temellerinden birini oluş turması gerekir ve oluşturacaktır.”