Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Deve Kuşunun Fikri Ben Afrika’nın kuzeyinde yaşayan akıllı ve gencecik bir deve kuşuyum. Buralarda boynumun ne kadar uzun olduğunu bilmeyen yoktur. Benim gibi uzun boyunlu bir devekuşunun ağaçların en yüksek yerlerinden beslenmesi küçümsenecek bir şey değildir. Gözümü kısıp etrafı şöyle bir süzdüğüm zaman çok uzaktaki hayvan dostlarımın neler yaptığını görebilirim. Diğer hayvanlarla benim aramda belirgin farklar var. Bazen kendimi bir çita gibi görüyorum çünkü iki ayağım olmasına rağmen uzun bacaklarım sayesinde çok hızlı koşabiliyorum. Beni en çok kıskanan kuşların leylek gibi uzun bacaklı kuşlar olduğunu düşünüyorum.  Çünkü bacakları uzun olmasına rağmen hızlı koşamıyorlar. Bana zarar vermeyen herkesle dostça geçinirim. Zor durumda olan hayvan dostlarıma yardım etmeyi çok severim. Günlerden bir gün başımdan şöyle bir olay geçmişti. Sıcak bir gün ortasında hemen ilerideki nehrin kıyısında kaz çobanlığı yapan bir Afrikalı vardı. Elinde uzun bir kamış taşıyan ve kaz çobanlığı yapan bu siyah tenli başı fesli ayağı mestli yerli, önüne kattığı uzun kaz sürüsünü fevkalade güzel yönetirdi. Onları olası tehlikelerden korumaya çalışarak otlatır ve hiç eksiksiz geri yuvalarına dönmelerini sağlardı. O gün çobanın yine kaz sürelerini otlatırken elindeki kamış sopayla kazlara vurduğunu gördüm. Hemen son sürat çobanın yanına geldim. Beni görünce irken çoban korkusunu bastırıp ‘’hayrola devekuşu kardeş’’ dedi. Bende ona ‘’kazlara niçin sopayla vuruyorsun dostum. Onların diğer bütün canılar gibi canı acır. Hem onlar olmasa sen geçimini sağlayamazsın. Bu güzel kaz dostlarımıza güzel davran ki onlarda senin istediğin gibi davransınlar.’’ Dedim. Çoban ise onların itaatsizliğinden dem vurarak ‘’beni çok yoruyorlar söz dinlemiyorlar’’ dedi. Bende dostum onların siz insanlar gibi akılları yok onlar içgüdüleri ile hareket ediyorlar. Onları bazı davranışlarında ödüllendirerek eğitebilirsin’’ dedim. Bu söz çobanın da aklına yatmıştı. Ama nasıl bir ödüllendirme yapması gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Ona yardımcı olmak için şöyle bir fikir oraya attım: ‘’elindeki kamışın ortası boş değil mi? Kamışın bir ucundan yemleri ince ince ezip katalım kamışın diğer ucuna ise sadece sopayı yere hafifçe vurunca yem dökülecek şekilde aralıklı bir tıpa takalım. Böylece sürüden ayrılan kaz, sopayı yere her vurduğunda yem düştüğünü görünce onu takip ederek tekrar sürüye katılır. Ayrıca sopayı yere her vuruşunda ritimli belli aralıklarla vur ki kazlar bu sese alışsın ve yem bitmiş olsa bile sopanın sesine koşullanıp gelsinler.’’ Bir taraftan beni dinleyen çoban diğer taraftan kamışı incelemeye başlamıştı bile. Beraberce kamışın bir ucuna tıpayı takıp diğer ucundan yemleri döktük. Zamanla kazların daha itaatkar davrandığını gören çoban çok sevinerek bana çok teşekkür etti. Bende ona nazikçe gülümseyip kendisini ve kazları vahşi hayvanların tehlikesinden koruyacağıma söz verdim. O günden beridir güler yüz, tatlı dil ile günlerimizi gün ettik. Gökten üç elma düştü. Biri bu masalı dizip koşana, biri okuyup dinleyene birini de dua edip üfleyene..
Sayfa 33 - insan ve hayat kitaplığı / *kahramanını seç bölümü ile ilgili yazı çalışmam.Kitabı okudu
·
402 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.