Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

184 syf.
·
Puan vermedi
Otuz yedi yaşında fakat yetişkin olmayı başaramamış Arvid'in, annesinin hasta olduğunu öğrenmesinin ardından anılarına çıktığı yolculuğa şahit oluruz kitapta. Abisinin ölümünden sonra görünürde pek düşkün olmasa da zihinsel bağlamda sürekli birlikte olduğu annesinin ilgi ve sevgisini kaybeder. Hatta neredeyse kıskanır abisini, ölümüyle her gün annesinin hatrında olmayı başarabildiği için. Annesiyle filmler izleyip kitaplar üzerine konuştuğu, bütün kardeşleri uyurken onunla tek başına zaman geçirmeyi başarabildiği geçmişe sığınır gözleri kapalı bir şekilde gerçeklerden kaçabilmek için. Danimarka'daki pek yakın çocukluk arkadaşı Mogens'i paranoyak düşüncelerle hırpalayacak kadar hafızasından silmiş olmasına rağmen annesine dair her anısının oldukça canlı olduğu bir geçmişe... Arvid işçi sınıfından gelen bir ailenin çocuğudur ve üniversiteye girerek ailesinin hayallerini gerçekleştirmiştir. Fakat bir noktada içinde bulunduğu çevrenin etkisiyle komünist olur ve babasının çalıştığı fabrikaya işçi olarak girmeye karar verir. Bu annesiyle arasının açılmasına sebep olur. Oğlunun çocukça davrandığını düşünen annesiyle arasındaki ilişkisi asla eskisi gibi olmayacaktır. Arvid'in partiye katılmasının ardında bir şeylere ait olma, insanlar tarafından kuşatılmış olma isteği yatar aslında. Hep sevgisine ve ilgisine aç olduğu annesinin ve kendisini bir türlü bir parçası hissedemediği ailesinin yerine kendisini sonunda bir yere ait hissedebildiği partiyi koyar. Partiyle yollarını ayırdığında Arvid çoktan tekrardan annesine muhtaç bir çocuğa dönüşüvermiştir. Annesinin doğum gününde üzerinden karşıya geçmenin neredeyse imkansız olduğu cevval Rio Grande nehrinin kurumuş olması metaforu üzerinden annesine söylemek isteyip de başaramadığı şeyler yüreğimi sızlattı okurken. Arvid görüp görebileceğim en duygusal roman karakterlerinden biri oldu. Hastalığını öğrenmesinin ardından evden ayrılan annesinin peşine takılıp Danimarka'ya giden Arvid aslında annesine destek olması gerekirken ağzından çıkan ilk şey boşanmakta olduğu olur. Annesi açısından ilişkilerinin ne kadar tek taraflı ve yıpratıcı olduğunu anlamaya başlarız Danimarka'da geçen süre boyunca. Tam burada kitap beni kendi annemle ilişkimi gözden geçirmeye itti. Anneme çok düşkün birisi olarak aslında ona yük olup olmadığımı düşündüm ve onu kendimden bağımsız bir birey olarak değerlendirdim. Annelerin de birer birey olarak yaşanmışlıkları ve hayattan beklentileri var. Çocuk yetiştirme gibi zorlu bir sürecin bir noktada sona ermesi ve çocuğun yetişkin olması beklenir. Kendi ayakları üzerinde durmaya başaramayan Arvid üzerinden bunun bir anne için nasıl bir yük olabileceği, kelimenin tam anlamıyla atsan atılmaz satsan satılmaz bir insanın ne denli yıpratıcı olabileceğini anlatır yazar. Halbuki annenin hastalığını öğrendikten sonra memleketi Danimarka'ya dönmesi kendi geçmişi ve çocuk kaybı travmasıyla yüzleşebilmek içindir. Kitap boyunca Arvid hala yaşamakta olan babasından ölmüş gibi bahseder. Babası anılarında neredeyse hiç var olmamış, silik bir karakter olarak yer alır. Babası kendisine öylesine uzaktır ki, annesinin yardım amaçlı eve aldığı evsizlerden birinin babası çıkması olasılığı Arvid için çok daha anlaşılır bir durumdur. Hal böyleyken ıslanan kıyafetlerini çıkarıp babasınınkilerini giydiğinde ve annesinin tabiriyle tam da beklendiği gibi kıyafetler ona cuk oturduğunda hissettiği huzursuzluk çok vurucudur. Arvid kendine bu denli uzak bir karaktere nasıl olup da bu kadar benzeyebildiğini anlamlandıramamakta hatta annesinin gözünde annesiyle hiçbir paylaşımı olmamış babasına benziyor olmaya dayanamamaktadır. Bu benzerlikle bir türlü barışamamakta ve bu benzerliğe olan nefreti kendisini değersizleştirip kusurlu görmesine yol açmaktadır. "Zamanın dışında bir adamdım ben. Ya da karakterimde bir kusur, temelinde her geçen sene büyüyen bir çatlak vardı." şeklinde ifade eder her geçen sene biraz daha benzediği babasına karşı düşüncelerini. Geldiği noktadaki halinden memnuniyetsizliği ve annesinin karşısını bu şekilde çıkmak istememesi yüzünden annesinden kaçması ve bunu yaprken aralarına girmiş nehri daha da derinleştiriyor olması çok üzücüydü. Kendisini sevmediğini düşündüğü karısını görmemek için gözlerini kapatarak bekleyen bu histeriye varacak derecede çocuksu karakteri tanımak benim için çok değerliydi. Arvid; umarım içindeki boşluğu etrafındakilerle değil, kendinle barışıp kendini severek doldurmayı başarabilmişsindir. Ayrıca bazı bölümlerde annenin Arvid hakkındaki düşüncelerini okuyabilmek annemle kendi ilişkime ayna tutması açısından benim için çok önemliydi. Ayrıca bu noktada kitabın Oidipus kompleksi üzerine kurulmuş olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır sanıyorum. Anılar yazarı Per Petterson'un bu minimalist ve sürükleyici romanı tekrar okunup irdelenmeyi hak ediyor. Keşke biraz daha uzun olsaydı diyorum incelememe son verirken, keşke biraz daha üşüseydim rüzgarlarında soğuk Danimarka denizlerinin.
Lanet Olsun Zaman Nehrine
Lanet Olsun Zaman NehrinePer Petterson · Metis Yayınevi · 2012278 okunma
·
109 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.