Bir insan, ait olmadığı ve daha önce hiç görmediği bir kültürü ne kadar sevebilir? Ya da sevebilir mi?
19. yüzyıl entelektüellerinden Francis Hopkinson Smith, bir mühendis olmasına rağmen sahip olduğu sanatsal görü ile İstanbul'u ve halkını diğer Batılı oryantalistlere resmediyor.
Venedik ile birlikte sevdiği diğer şehirlerden olan Osmanlı Devleti'nin başşehri İstanbul'u çok canlı bir dil ve tasvir yeteneği ile hikayelerinde ve resimlerinde anlatıyor.
Batılı birçok "sözde aydın"ın, "sözde" Ermeni soykırımını savunmasına karşın, tek başına Türkler'i savunan bu aydın, galiba o dönem için bir "dünya vatandaşı" olarak nitelendirilebilir.
Kitabın yazarı, kıymetli akademisyen ve sevgili kuzenim Semra Daşcı'nın "Üzerinde çalışmaktan zevk aldığım bir eser." diye nitelendirdiği bu kitabı sanırım birkaç kez daha okuyacağım. Entelektüel bir "dünya vatandaşı" nasıldır, anlamak için.