Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

112 syf.
8/10 puan verdi
Kırmızı Pazartesi
Başlamadan önce, yazar gerçekten de kasabalarında yaşanmış bir cinayetin suç dosyasını hazırlamış. Kitabı okurken gerçek mi değil mi emin olamadım fakat sonradan araştırınca gerçek olduğunu öğrendim.  Kitabı tek cümleyle anlatmak gerekirse belgesel gibi bir kitaptı. Böyle belgesel gibi deyince tamamen bilimsel istatiklere dayalı bir metin gibi geliyor kulağa fakat öyle değil. Bu kitapta işlenmiş bir cinayetin iç yüzünü, neden işlendiğini, nasıl ve kimler tarafından işlediğine bakıyoruz. Yazar cinayetle alakalı olan olmayan herkesle görüşmüş, tanıkların ifadelerini eklemiş, cinayetten sonraki soruşturmaya dair olan belgeleri incelemiş ve sanki bir suç dosyası hazırlamış. Kitabı okurken acaba katil kim gibi bir düşünce yaşamıyoruz. Zaten katiller başından beri biliniyor. (Kitabın kapağında bile resimleri var zaten.) Sanırım bu kitabı şuana kadar okuduğum polisiye romanlarından ayıran özellik de bu. Bilirsiniz Agatha Christie, Jo Nesbo, Ahmet Ümit… gibi pek çok yazar da polisiye türünde yazar fakat onların hiç birinde böyle bir yazım tarzına rastlamadım, o yüzden bu kitaba polisiye kitabı demek doğru olur mu bilmiyorum. Çünkü polisiye romanlarında asıl unsur meraktır (ya da katil ve polisin akıl savaşları belki) fakat bu kitap böyle değil. Bu kitabın olayı daha çok, yaşanmış bir cinayet hakkında makale okumak gibiydi. Fakat yazarımız kurbanın bir tanıdığı olduğu için anlattıkları olaylara dayalı gidiyor bu sebeple insanı sıkmıyor. Kitap cinayet sabahından bir kaç sahneyle başlayarak geçmişten günümüze olmak üzere ilerliyor. Kitabı okurken eksi bir gazete okuyormuşum ya da radyo tiyatrosu dinliyormuşum gibi hissettirdi. Buna kitabın baskısı da sebep olmuş olabilir. (Btw benim okuduğum baskı gerçekten çok güzeldi.)  Her neyse sonuç olarak kitabın kurgusuna gelecek olursak; {Bu kısımdan sonrası spoiler içerecek.}  Açıkçası kitapta kime üzülsem kime kızsam bilemiyorum. Kendilerine engel olsunlar diye her gördüklerine biz adam öldüreceğiz diyen ve kendi kendilerine belki bir umut cinayeti durdurmak isteyen katil ikizlere mi, {Aslında "Adamlarda öldürmeseydi aaa," yorumu doğru ama şöyle de bir şey var eğer öldürmeselerdi "Ayh ayh kendi kardeşinizin namusunu (sanki adam ölünce temizlenecek ya nys) mu temizleyemiyorsunuz yazık yazık bir de kendinize erkek adam diyorsunuz cık cık cık" gibisinden bir mahalle baskısı yaşayacaklardı, asıl sorun her şeyi bilmesine rağmen asla buna karşı çıkmayan halkta zaten (ikizlerden birinin kendi nişanlısı bile zaten öldür hadi kolay gele tarzı bir tavır takınıyor yani) o yüzden adam öldürülmesini savunmasam da ikizlere nefret de kusamıyorum.}  tüm kasabanın öldürüleceğini bilmesine rağmen kendisi her şeyden bi' haber olan Santiago'ya mı, Santiago'nun öleceğine bilmesine rağmen her şeyi alaya alan ve haber verme zahmeti bile göstermeyen halka mı, o kadar para harcayıp düğün yapan sonra "E, efendim kızınız bakire değilmiş de ben bunu geri vermek istiyorum, " diyen Bayardo San Román' a mı, Angelina'ya " Kızım boşver boşver fark etmez kocan merak etme," diye gaz verip evlenmeden söylemesini engelleyen arkadaşlarına mı, yoksa onları dinlemeyip "Ben dürüst bi' kız olcam PUHAHAHAHAH" diyerek Santiago'nun başını yakan Angelina'ya mı (kızım madem sonradan geri aşık olcan adama niye böyle yapıyorsun deli etme adamı ki sen bu işin sonunun böyle olacağını biliyorsun) , kafası bilmem karış havada olan Albay'a mı, "Öl, oh canıma değsin," diyerek Santiago'yu uyarmayan hizmetçi kadına mı, oğlum seni öldürecekler diyen 'müstakbel kayınbabasını' dinlemeyerek dışarı savunmasız halde çıkan (oğlum sanarsın Hulk yani sen neyine güvenion da çıkıon) Santiago'ya mı, 'Santiago içeri girdi,' diyerek annesinin kapıyı kapatarak oğlunu aç kurtlara atmasına sebep olan hizmetçi kıza mı, hadi madem haber vermediniz bari adam parçalanırken izlemeyin engel olun dediğim (tekrardan) halka mı, yoksa işlerin en başında Angelina'nın bekaretini alarak kendi sonunu yazan Santiago'ya mı?.. (Ki emin değiliz bu durumdan bile)  {Bu cinayetteki tek masum herkesi seferber etmeye çalışan Sütçü Kadın'dır. Teşekkürler. #SütçüKadınFanClub}  Sanırım bu cinayetin tek bir suçlusu yok, pek çok suçlusu var. Eğer yukarıda yazdığım nedenlerden sadece biri bile gerçekleşmeseydi Santiago Nasar öldürülmemiş olacaktı. Zaten kitapta da geçiyor bu, soruşturma dosyasında not alınmış halde; "... hayatın edebiyatta bile görülmeyen onca rastlantıdan yararlanmış olması ona büyük bir haksızlık gibi görünmüştü."  (Yine de asıl sorunun "namus cinayeti" gibi bir kavramı savunup bunun için can alınmasını görmezden gelerek bunu destekleyen halkta olduğuna da hem fikiriz sanırım.)  O yüzden bunlara takılmak yerine (aynn knk kaç saattir ztn ben sayıyorum sebepleri) keşke şuralara da değinilseydi dediğim kısımlardan bahsedeceğim. Bence kitap olması gerektiği gibiydi baştan sona, sadece keşke Santiago Nasar ve Angelina'nın arasında olanları net bir şekilde öğrenmiş olsaydık dedim sonda çünkü hala emin değilim Santiago suçlu mu değil mi? Angelina oydu diyor ama yazarın dediği gibi belirsizlik var bence bu durumda. O kısımlar keşke netleşmiş olsaydı fakat gerçek bir hikaye olduğu için olmuyorsa olmuyor sanırım. Birde Angelina 16 yıl aralıksız mektup yazdıktan sonra (el insaf be kızım şaka mısın 16 yıl ne, kağıt israfı vallahi okumamış da zaten adam?..) damat bey geri geldi ardından bunlar musmutlu yaşamaya mı başladılar noldu yani…  Son olarak eve gitmek için yan evin kahvaltı masasının yanından ceset halinde geçen (hayal etmesi şaka gibi bi durum, düşünsene yemek yiyorsun o sırada bi' adam bağırsaklarını elinde taşıyarak yanından geçiyor) ve 'Neyin var kuzum?' (ölmedik ayaktayız teyzecim :D) sorusuna 'Beni öldürdüler halacım,' diyen Santiago'ya Allah rahmet eylesin demek (ya da onların dinine göre Tanrı merhamet eylesin mi? Idk) istiyorum. Işıklar içinde uyu koçum. Merak etme zaten 2 seneye ölcekmişin ha 2 sene önce ha 2 sene sonra ne fark eder. Önemli olan düğün masraflarını hesaplamayı yetiştirmiş olmak di mi ama? Endişelenme cenazene çiçek koydurtmadık, her şey istediğin gibi oldu. (Organlarını takma kafaya sen, bağışladık onları.) Tam da zamanında söylemişsin 'ben istememek çiçek, 'diye yani bir gün sonra söylesen haberimiz olmayacaktı, reis ya içine doğdu kesin. Bitirmeden şey soracağım; geçen rüyamda incir ağaçlarının arasında, yağmurun altında yürüdüğümü gördüm. Senin annen rüya tabiri yapıyomuş sanırım ona bir soru versen zahmet olmazsa. Ben bizimkilerle konuştum da " Uçan kuşlar varsa kesin hayırlı bir şey merak etme knk," dediler. Sonuç olarak bilinmedik bir yerden miras kalacak üzerime fln diye yorumluyoruz. Sen ne diyosun? Annene selamlar ^^ (Edit: Başlarda normal yazarken sonlara doğru biraz laubali yazmışım rahatsız ettiyse kusura bakmayın.) 
Kırmızı Pazartesi
Kırmızı PazartesiGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202177,6bin okunma
·
205 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.