Gönderi

272 syf.
6/10 puan verdi
Dorian Gray'in Portresi
Selamlar, hiç vakit kaybetmeden konuya girmek istiyorum. (İnceleme çok uzun olduğu için yüklerken sorun çıkardı o yüzden kalanını yorumlarda yayınlayacağım.) Dorian Gray'in Portresi uzun zamandır gerek arkadaşım tarafından olsun gerek sosyal medyada olsun her yerde şiddetle, şiddetle ve daha çok şiddetle önerilmiş bir kitaptı. O yüzden
Dorian Gray'in Portresi
Dorian Gray'in PortresiOscar Wilde · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202374.6k okunma
115 views
Iaevimsti Loarsgar okurunun profil resmi
Devamı: O kadar Harry'den bahsettikten sonra bir o kadar az bahsedeceğim Basil'e gelelim. Genel olarak; klasik, hayata karşı pasif diye adlandırabileceğimiz, yaşama amacı başka birine hayran olup onu yüceltmek olan birisiydi. Ölümü üzmedi. Sadece gereksiz bir ayrıntı gibi geldi bana. Okuyanlar "Herkes öldürür sevdiğini ayhhh aman tanrılarımmmmm :')))" tarzı bir tepki vermiş ama yani ne bileyim. (Bu tepkilere çok gülmüştüm kusura bakmayın.) Bir kere Dorian, Basil' i sevmiyordu ki bile. KSNIZNWISNWKN. Başından beri Basil'i ona tapan sıradan biri olarak gördü çünkü zaten etrafında güzelliğinden dolayı o kadar çok böyle insan vardı ki, bu onun için önemli bir şey değildi. Basil'in bu hikayede sadece 3 görevi vardı. 1) Harry ve Dorian'ın tanışmasına vesile olmak 2) Dorian'nın portresini çizmek ve 3) ölerek Dorian'a vicdan azabı yaşatmak. Ki bu sonuncusunun hikayenin mantığına aykırı olduğunu düşünüyorum. (Buna Dorian'nın kısmında daha çok değineceğim.) Kendisine dair tek diyebileceğim şey belki Dorian hakkındaki saf düşüncelerini daha çok okuyabilirdik. (Sansürsüz basımda belki buna dair daha çok şey vardır, fırsat bulursam onu da okumak istiyorum.) Son olarak kurguda basit görevleri olan basit bir karakterdi; ölmesi gerekiyordu, öldü. Bu kadar. Tiyatrocu kız, bu kızımız bir anda Dorian'a aşık oldu ve Dorian'nın güzelliğini göz önünde bulundurursak gayet normaldi bence intiharı. Terk edilmeye dayanamadı ya da Beyaz Atlı Prens'ine layık olamadığını falan düşündü. Büyük ihtimalle düşünülmeden yapılmış bir girişimdi. O kadar genç biri için normal karşıladım bunu. Oyunculuğuna dair değiştirdiği o tarzı hakkında yorum yapamayacağım. Gerçekten çok duygusuz olduğumu düşündüm çünkü o sahneyi okuduktan sonra, bana pek bir şey ifade edemedi. Bu tarz duygusal nedenlere dayandırılmış şeyler anlamsız geliyor, gereksiz ve düşünmeye değer olmayan gibi. (Bu benle alakalı, siz bana bakmayın.) Tamam tüm duygularını anlıyorum ama hani bu adam sana oyunculuğundan dolayı aşık oldu ya hani. Gerçekten… Gelgelelim Dorian'a. Gerek Harry'nin betimlemeleriyle olsun gerek Basil'in aşkıyla kafamızda canlandırabildiğimiz şekliyle ilk bölümden yunan heykellerini aratmayacak güzelliği ile bizi büyülüyor. Amacı da bu, bu güzelliğini sonsuza kadar kullanarak herkesi büyülemek. Buraya kadar her şey normal. Harry vs. ona bir aydınlatma yaşatıyor zaten onlarla alakalı da bir sorunum yok. Bunlardan sonra tiyatrocu kızla sonu kötü bir ilişkileri oluyor ve 18 yıllık bir ara giriyor karakter ile aramıza. (Bu arada kız öldükten sonra Harry'nin Dorian'ı mükemmel bir ustalıkla manipüle edip aslında ölmesinin kendisi için muhteşem bir trajedi olmasından bahsetmesine değinmeden geçemeyeceğim, burada Dorian'nın nasıl şekillendirilebilecek toylukta olduğu ve de Harry'nin ne derece bie kurnaz olduğunu görebiliyoruz.) Bu aradan sonra bir anda karakterimize bir şeyler olmuş. Yazar bize karaktere neler olduğundan bahsettiğini iddia ediyor büyük ihtimalle fakat bunlar sıkıcı bir şekilde yazılmış doğal taşlar, bilmem kaçıncı yüzyıldan kalma kumaşlardan ve Dorian'nın maymun iştahıyla denediği daha pek çok değişik şeyleri kuru kuru anlatmaktan ileri gitmiyor. Arada bir iki paragraf Dorian'ı dışarıdan da görüyoruz (Keşke Dorian'a kendi bakış açısıyla daha net ve daha çok bakabilseydik, daha yararlı olurdu.) buna rağmen karakterin psikolojisinden çok uzağız. Dorian 18 yılın ardından çökmüş bir halde karşımıza çıkıyor, uyuşturucu bataklığına bile düşmüş hayatta tadacağı zevk kalmamış biri olarak. Ya da en azından Oscar Wilde bize bu hale gelmiş bir kişiliği vermek istiyor. Yine de maalesef ki veremiyor. (Bu benim kendi düşüncemdir, 'yoo ben gayette kendisiyle beraber depresyona girdim tmm mi? ' tarzı düşünceleriniz varsa öyle düşünmeye devam edebilirsiniz.) Benim için Dorian'nın onca yıldan sonra yaşadığı psikolojiyi anlayabilmek ve bunun bana anlatılması önemliydi. Fakat bu bize verilmedi. Bu sebeple 18 senenin sonunda Dorian bana kendi ruhunda sıkıntıları olan, anlık bir patlamayla cinayet işleyebilecek biri değil de oyuncağı kırıldığı için ağlayan küçük bir oğlan çocuğu olarak gibi göründü. Hikayede keşke üzerine düşülseydi dediğim bir diğer kısımda bu. (Umarım sansürsüz kısmında 18 yıla dair bir şeyler okuyoruzdur, belki Dorian'ın yaşadığı ve bizim sonradan sinyallerini aldığımız hayatta hoş olmayan unsurlar olduğundan dolayı kesilmiş olabilir.) Dorian aslında sıkıntı yaşamamış ama canı mutsuz olmak istediği için mutsuz olan ve puf bi anda adam katleden biri olmuş oldu. (Bu kısımlar büyük ihtimalle tam metinde daha ayrıntılı vardır ve bize bu kısım daha iyi aktarılmıştır, fakat ben bu yorumu sansürlü kitap üzerinden yazıyorum ve zaten de "AMAN ALLAHIM ÇKO MÜKEMMEL" diyen çoğu kişi de burdan okudu.) Basil'in ölmesindeki gereksizliği buna bağlıyorum. Ölmesi ve Dorian'nın kendinin farkına varması gerekiyordu fakat Dorian'nın psikolojisi bu duruma hazır değildi. O halde bir adam öldürmesi hikayede çok gülünç kaldı. (Uşaklarına olan şüpheleri vs. tamam, durumunu anlatabiliyordu fakat yeterli değildi.) Sonrasında çıldırıp portresine saldırması vs. belki bir nebze daha iyiydi fakat daha iyi olabilirdi. Son kısımda Dorian'nın hisleri açısından çok fakir kaldığımızı, onu yeteri kadar anlayamadığımızı düşünüyorum. (Ama mesela buna rağmen tek bir sahnede Dorian'ın geçmişteki ilişkileri üzerine olan imalarıyla kıskançlık hissini Basil bize tamamen verdi yani.) Mesela James Vane onu az daha öldürüyordu fakat o ölüm hissi bana geçmedi. Son sahneye gelirsek ben sonunda portreye saldırdığımızda ruhumuzun öleceğini (Çünkü kitapta başından beri Dorian ruh ve beden olarak 2'ye ayrılmış durumdaydı ve portre ruhu temsil ederken biz yaşlanmayan bedendik.) bizim ruhsuz robot olarak kalacağımızı bu sebeple de buna dayanamayıp (ki Dorian duygulara özel olarak önem veren biri) kendimizin intihar edeceğini düşünmüştüm. (Ki o son daha çok yakışırdı bence yine de bu yazara kalmış tabiki de bize ne.) Bu sonda bu kitaba uygun oldu mu, oldu. Güzelliği uğruna öldü ki bu son karaktere en çok yakışan şey olmuş oldu. O son öldüğü sahne için "The Hearse Song" aşırı derece de uyuyor bence. Fırsatınız varsa dinleyin. Yukarıda sansürlü kısımlar için yazdıklarımı tekrardan düşününce eğer kesilmiş bölümlerde bu yıllara dair şeyler olduysa bile neden o zaman bize tekrardan yazar özet geçme gereği duymuş ki diye düşündüm ama bilmiyorum. (Umarım sansürlü kısımda bunlar vardır ya da ben kafam beş karış havada okudum kitabı bilemiyorum, muhtemel bu arada.) Genel olarak böyle, kitaba dair bahsetmediğim bir şey kalmadı sanırım. (Ben bir şey daha anlatacaktım ama unuttum şuan kaç saat düşündüm gelmedi de aklıma, of ya) Şimdi tekrar baktığımda ben bu kitabı beğenmemişim ya oldum. Sanırım sadece Lord Henry hoşuma gitti ve o bütün kitabı sırtladı götürdü benim için. (Ama o da yaşlanınca böyle değişti, zekası köreldi?) Onun dışında bundan sonra kıvırcık saçlı mavi gözlü her bir canlı heykel gördüğümde aklıma Dorian gelecek ve yanında olması muhtemel Basiller için bakınacağım. O kişi büyük ihtimalle Basillerini harcayacak {üzüldüm şuan onlara, ama onlar da basit olmasınlar, (Dorian gibi bahane bulma hastalığı… Tamam kabul ediyorum, aşağıladım.) } ve şanslıysa (ya da şanssızsa mı demeliydim) Harry'si ile beraber haz peşinde koştuğunu sanacak… (Yazdıktan sonra ne kadar uzun olduğunu fark ettim… Yazması 3 saat sürmüş.)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.