Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

136 syf.
10/10 puan verdi
·
9 saatte okudu
Kendini sevememek üzerine bir inceleme...
Sevmemek değil sevememek diyorum zira zannediyorum herkes kendini sevmek ister. Fakat farklı farklı sebeplerle sevemez. Bu kitabı da bu yönden incelemek istiyorum; insanın kendini kanıtlama çabası, sınıf farklılıkları, bencillik veya sevgisizlikten ziyade temelde gördüğüm şey bu oldu: kendini sevememek. Dönemler ve Robertlar değişebilir ancak kendini sevemeyen insan değişmeyen bir gerçeklik ne yazık ki. Bana kalırsa bu hususta menfi bir şey hisseden insanlar öz sevgisini geliştirmek adına kişisel gelişim kitaplarından önce bu kitapla tanışmalılar. İsmi Kadınlar Okulu olsa bile kendini sevememenin veya Robert’ın bir cinsiyeti olduğunu düşünmüyorum. Devamı spoiler içerecektir. Öncelikle şu listeyi bırakarak başlamak isterim; #179989957 #179990285 #179992744 #179993904 #179997632 #179999202 Kendini ilişki içinde olduğu adamdan aşağı seviyede gören bir kadın var. Âşık olduğu adamın aşkına karşılık vermesine şaşırıyor, kendini değersiz buluyor, mutluluğu hak etmediğini düşünüyor, ona layık olmayı hayat amacı olarak benimsiyor, “seçildiği” için adama müteşekkir ve adama karşı haklı çıkmaktan bile hicap duyuyor. Uğruna canını vermeye hazır olduğu adam ise kadını yetersiz hissettirmekten başka bir şey yapmıyor. Onun dil yanlışlarını düzeltiyor, o hata yaptıkça “çileden çıkıyor”, birlikte günlük yazalım diye bir fikir atıyor lakin kendisi oturup tek satır yazmıyor, üstelik bir pişmanlık bile göstermiyor. Bu sırada kadın hâlâ “ben onu hayatımın merkezine koymalıyım ama o beni koymamalı çünkü onun kendine ait bir hayatı var, ben ona engel olmayayım,” gibi kendisini değersizden de değersiz, yerin dibinde gören, kendi hayatı yokmuşçasına saplandığı bir inanışa, bir zihniyet bulanıklığına kapılmış gitmiş bir durumda. Kısacası sevgileri arasında tamamen ters orantı var ve göze parmak seviyesinde. Romantizm yapacak olursak kadını burada kanatsız melek olarak nitelendirebilirdik ancak ben burada kanatsız bir hatadan başka bir şey göremiyorum. Ve bahsettiğim hatalar Robert haşmetlilerinin düşündüğünün aksine dil hataları falan değil; sana hiç değer vermeyen, seni hiç değerli hissettirmeyen birine bu kadar kendini adama hatasından bahsediyorum. Böyle insanlara sosyal hayatımızda da rastlamak mümkün. Mesleğinizin getirisiyse danışanlarınızda da. Veya bizzat kendiniz de böyle hissediyor olabilirsiniz. Bir insanı bu kadar yüceltip aynı oranda kendini o kadar aşağı seviyede görmek + ondan gelebilecek en ufak bir sevgi kırıntısına bile muhtaçmış gibi hissetmek = sevgi akışı aşırı orantısız olan bir ilişki. Bu denklemde Robert’ın üzerinde çok fazla durmuyorum zira böyle insanlar hayatımızın her alanında karşımıza çıkabilecek, bencil, manipülatif, maskeli alışageldiğimiz tipler. Beni Robert’tan fazla rahatsız eden Eveline’in tavrı oldu. Adam o kadar ilgisiz, o kadar sevgisiz davranıyor olmasına rağmen ondan vazgeçmemesi, ona yaptıklarına bir karşılık beklememesi, sanki bu onun göreviymiş de Robert’ı ona yaptığı her müspet şeyde lütfediyormuş gibi konumlandırması; hülasa böyle aşırı sağlıksız bir ilişki kurmaktan rahatsız olmaması. Bu tip davranışlar sergileyen insanlardaki ortak özellik öz sevgiden yoksun olmaları. Çünkü bir insan ancak kendisini sevmezse o sevgiye layık olduğuna inanmaz ve başkasından gördüğü en ufak sevgi karşısında da şaşırır, bocalar. İşte Eveline tam olarak bunun örneği. İlgi alanlarını bile Robert’a göre çizmeye çalışıyor ve onun sevmediği fakat kendisinin sevdiği aktivitelerinden bile vazgeçiyor. Yani bence burada Robert’ın kendini olmadığı bir insan gibi göstermesi mühim değil, bu tamamen Robert ve Robert gibilerin sorunu. Burada asıl sorun, bir insan neden böyle birine tahammül eder; bir insan neden kendine bunu yapar? Bunun birden fazla sebebi olabilir. Aileden alınmayan sevgi/ kendinde var olduğunu düşündüğü büyük bir eksikliğin özgüvenini etkilemesi/ manipülatif bireylerle karşılaşma vs. Eveline öyle bir körlük içindeydi ki açıkçası kitabın sonunu merak ettim. Gözü açılacak mıydı yoksa tamamen mi uçuruma sürüklenecekti? Çünkü kendini sevememek, kolay aşılabilecek bir şey değildir ve fark etmek çok uzun sürebilir. Hiç fark edilmeyebilir de. Ancak Eveline neyse ki beni hayal kırıklığına uğratmadı ve Robert’ın gerçeklerini, daha da önemlisi kendi gerçeklerini gördü. Kendisini sevemeyen her insanın bunu deneyimlemesini isterdim çünkü düşünüldüğünden çok daha kötü boyutlara ulaşabilecek bir sorundur bu. Kişi ya kendi hayatını ziyan eder ya da kendine duyduğu sevgisizliği -nefret gibi- daha feci duygulara dönüştürerek üçüncü kişilere yansıtır. Ki bu ikinci gruba da başta sosyal medya olmak pek çok yerde rastlayabiliriz. Sürekli kavga etme açlığı, tanımadığı insana bile kin gütme duygusu, her şeyi ve herkesi yıkıcı eleştirmekten duyulan tatmin… Hiçbiri sağlıklı şeyler değil ama o kadar normalleşmiş durumda ki bunlar, sanki doğal karşılanır hale geldi. Fakat asla değil ve bunları normalize edemeyiz. O yüzden bu kitapla tanıştığım için mutluyum. Eveline, kendisine sevgi gösteremeyip başkalarına zararı olmayan ilk grupta, yani aslında tek zararı kendisine dediğimiz insan grubunda. Fakat her şeyi fark ettiğinde yılları gitmiş oluyor ne yazık ki. Yine de elbette zararın neresinden dönülse kârdır diyor ve Robert’a hak ettiğini yaptığı için tıpkı onun bir zamanlar Robert’a duyduğu gibi bir şükran duyuyorum. (: Değinmek istediğim son nokta da Eveline’in rahiple ve ailesiyle olan ilişkisinin dinamikleri. Rahip, belki din adamı sıfatıyla Eveline’i tamamen “kocandır, kabullen, hazmet, onun kusurlarını çocuklarından sakla” minvalinde şeyler söylüyor. Onun belki görevi olduğu için bununla ilgili fazla bir yorumda bulunmak istemiyorum, zira fazla şaşıramadım ancak Eveline’in henüz kör olduğu zamanlarda bizzat kendisinin yaptığı bir yorumu hatırlattı bana rahibin söylemleri: ##$##gonderiIdler:179997972.$$#$$ Ne kadar acı değil mi, bir kadın kendisinden, kendi türünden; karşı cinsten iki otorite arasında seçim yapmakla taçlandırılmış gibi bahsediyor. Eh be Eveline, kendini sevememenin hem bireysel hem toplumsal bütün yaralarını taşımışsın. Gözün açıldığı için gerçekten mutluyum. Gelelim Eveline’in babasına… Başlarda Robert’ı sevmeyen yegâne insan olmasına rağmen en sonunda onu da Robert’a -haddinden fazla- ısınmış buluyoruz ve kızının ayrılma isteğine karşı çıkıyor. Üstelik bu adam kızına çok değer veren bir baba. Ancak tam da bu aşamada Eveline’in aslında neden böyle bir psikolojide olduğunu, neden varlıklı ve kendisine sevgi gösteren bir ailesi olmasına rağmen böyle olduğunu, biraz anlamış oluyoruz. Robert denyosundan hiç bahsetmeyeceğim zira buna değer bir insan değil. (kitapları içselleştirme mertebem... =D) Robertlar son bulmaz ama umarım Evelineler son bulur. Kendinizi sevin. Sevgiler.
Kadınlar Okulu
Kadınlar OkuluAndré Gide · Bordo Siyah Yayınları · 20051,115 okunma
·
186 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.