Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

“Buradaki kalabalıktan bir dereceye kadar hoşlanıyor insan, nedenini bilmese bile. Üstelik her yerde bu kalabalıktan, toplumun bu kaymak tabakasından hoşlanıyorlar işte. Bu topluluktan kimseyle senli benli olmanıza da gerek yok, ama bütününe baktığımızda dünyada şimdilik daha iyi bir şey yok...” “Hadi canım!” “Sizinle tartışmıyorum, tartışmıyorum!” dedi telaşlı. “Yeryüzünde daha güzel bir toplum düzeni kurulmaya başladığında, insanoğlu, deyim yerindeyse daha mantıklı yaşamaya razı olduğunda, günümüz toplumuna bakmayı, hatta ağzımıza almayı bile istemeyeceğiz, sadece dünya tarihinden bir iki söz, o kadar... Ya şimdi, onun yerine en iyi neyi sunabiliriz, söyler misiniz?” “Şimdi hali vakti yerinde şu kuru kalabalıktan daha iyi sunulacak ne olabilir? Kaplıcalar için gelmeselerdi ne yapacaklarını, nasıl zaman geçireceklerini herhalde bilemezlerdi. Ayrı ayrı iyi insanlar - bu doğru, bu kalabalık arasında da vardır, ama bütününde, evet, bütününde, bırakın övgüyü, özel ilgiye bile değmezler!” “İnsanlara derin nefret duyan biri gibi ya da günümüzde geçerli olduğu için belki de böyle konuşuyorsunuz. ‘Ne yapacaklarını, nasıl zaman geçireceklerini bilemezlerdi!’ diyorsunuz. İnanın, her birinin işi gücü vardır ve bu işleri için hayatlarını bile harcamışlardır. Yaşamı cennet kılamadıkları için suçlu değiller, bu yüzden de acı çekiyorlar. Bakın, bu zavallı çilekeşlerin güldüklerini görmek hoşuma gidiyor.” “Kibarlıktan gülüyor olmasınlar!” “Onları perişan eden, cennet oyununa katılmaya zorlayan bir alışkanlıktan gülüyorlar, herhalde böyle nitelendirilebilir. Cennete inanıyor, gönülsüz de olsa bu oyunu oynuyor, ama oyalanmak, vakit geçirmek için oynuyorlar. Şu gelenek, alışkanlık dediğimiz şey çok güçlüdür. Bu alışkanlığı bayağı ciddi bir olay gibi görenler bile var, kuşkusuz onlar için daha iyidir bu: Artık gerçek cennettedirler. Bu insanları severseniz (sevmelisiniz), evet, dinlenme olanağı buldukları ve sıkıntılarını bir an unuttukları için-hayal de olsa mutlu olacaksınız.” “Canım, şaka mı yapıyorsunuz, onları niçin sevmek zorundaymışım?” “İnsanlık bunu gerektirir, efendim, başka türlü olamaz, insan nasıl olur da sevilmez! Şu son on yılda insanı sevmemek olur mu? Burada insanları seven bir Rus bayan vardı. Asla şaka yapmıyorum. Sözü fazla uzatmamak için size doğrudan vardığım sonucu bildireceğim, görgülü her toplum. İşte şu karşınızda aristokrat sınıfın oluşturduğu kalabalık birtakım erdemlere sahiptir. Örneğin: bu aristokrat tabaka, size gülünç gelebilir, ama kimi topluluklara, örneğin her yerde alışılmadık bir yaşantı sürdüren tarım toplumlarına göre doğayla daha yakın ilişkide olduğu için iyidir. Fabrikaları, orduyu, ilköğretim okullarını, üniversiteleri artık söylemiyorum; bu saydıklarım anormalliğin üst perdesidir. Buradakiler varlıklı oldukları için daha özgürdürler, bu bakımdan hiç değilse diledikleri gibi yaşayabilirler. Oh, elbette sadece nezaketin ve görgü kurallarının izin verdiği ölçüde doğayla temasa geçerler. Doğaya karşı, masmavi gökyüzünden biz günahkârları aydınlatan şu güneşin altın rengi ışıklarına karşı, açılmaya, çözülmeye, çırılçıplak olmaya- şimdi ikimizin ya da orada bir şairin isteyeceği ölçüde bir kabalıkla tabii- seçim yapmadan değer miyiz, değmez miyiz! Eskiden olduğu gibi, edebin küçük çelik kilidi her yürekte, her akılda asılı duruyor. Bununla birlikte görgünün, doğayla buluşma yolunda sadece çağımızda değil, kuşağımızda da ufacık da olsa bir adım attığını kabul etmemek olmaz. İnceledim: Çağımızda ileriye gittiğimiz sürece, insanların, doğayla buluşmanın- ilerlemenin, bilimin, mantığın, sağduyunun, beğeninin ve kusursuz tarzın son sözü olduğunu daha iyi anlayacakları ve kabul edilecekleri sonucunu çıkardım. Girin, bu kalabalığın arasına dalın: Şu yüzlerindeki sevince, neşeye bakın! Birbirleriyle çok az konuşuyorlar, yani alışılmadık bir incelikle; hepsi güler yüzlü, tatlı, olağanüstü neşeli. Bir an düşünürsün, yakasına gül takmış şu delikanlının bütün mutluluğu, yanındaki 55 yaşlarındaki şişman bayanı eğlendirmek diye. Gerçekten de kadının etrafında pervane kesilmesine onu iten nedir? Kadının mutlu ve neşeli olmasını mı istiyor gerçekten? Kuşkusuz hayır, mutlaka özel, hem de çok özel, sizinle beni ilgilendirmeyen nedenlerle böyle davranıyor, ama burada asıl önemli olan, hiçbir özel nedeni olmadan, görgü denen şeyin genci bu davranışa yönlendirmesidir; son derece önemli bir sonuçtur bu, görgünün, zamanımızda kimi gencin yaban doğasını ne kadar değiştirdiğini gösterir. Şiir bir “Byron”u ve bir “Korsan”ı, bir “Harold”u, bir Lara’yı{175} çıkarıyor, ama bakın bu kişiliklerin ortaya çıkmalarından az bir zaman geçtiği halde, görgü, bu kahramanları çürüğe çıkarmıştır, çirkin, kötü karakterler olarak kabul edilmişlerdir; hele bizim “Peçorin”, “Kafkas Tutsağı”{176}: Ahlaki bakımdan tamamen olumsuz tiplerdir; kısa zamanda başarıya ulaşmış Petersburg memurudurlar. Peki, neden çürüğe çıkmışlardır? Çünkü gerçekten kötücül tiplerdir bunlar, sabırsızdırlar, açıktan kendileriyle cenkleşirler, o kadar ki, bireyin toplum için, toplumun birey için yaşamasını sağlamak zorunda olan edebin uyumunu bozarlar. Bakın, çiçek taşıyorlar, bu buketler hanımefendilere, sevgililere sunulacak gül demetleri; bu güllerin nasıl seçildiğine, demetin nasıl süslendiğine bakın bir! Kırların kızı asla çiçeği özenle seçip toplamaz, sevdiği delikanlı için ince ince budamaz. Oysa bu güllerin tanesini beş on Alman feniğine satmaya götürüyorlar, kırların kızı asla onlara dokunmaz. Altın çağ henüz gelmedi, şimdi endüstri çağındayız, ama bu sizi ilgilendirmiyor, değil mi? Bu insanların şık giyinmeleri, güzelleşmeleri... Gerçekten de bir cennet. Doğru ya, ‘cennetmiş, cennete benzer bir şeymiş’, sizin umurunuzda mı? Oysa anlamaya çalışsanız, ne keyifli, ne gerçek bir düşüncedir bilseniz! Evet, çiçekler değil de, daha çok ne gidebilir su içmeye, yani iyileşmek umuduna, sağlığa? Çiçek umuttur. Ne tat vardır bu düşüncede! Şu ayeti bir hatırlayın: “Ne giyeceğiz diye endişelenmeyin, bakın şu kır çiçeklerine! Süleyman da zafer günleri için bu çiçekler gibi giyinmedi, çünkü daha iyisini Tanrı giydirecektir!’{177} Tamı tamına hatırlamıyorum, ama ne güzel sözlerdir bunlar! Bu sözlerde hayatın tüm şiirselliği, güzelliği, doğanın gerçeği vardır. Doğanın gerçeği hükmünü sürdürünce insanlar yürek sadeliği ve sevinciyle, gönülden insan sevgisiyle birbirlerine çiçeklerden taç örecekler, heyhat, bu çiçekler şimdi sevgisiz, 5 feniğe alınıp satılıyor. Yine söyleyeceğim, bunlar sizi ilgilendirmiyor, değil mi? Evet, bence en uygunu bu, aslında insan değişik aşktan kaçınır, minnettarlık gerektirir çünkü, oysa burada parayı çıkarıyorsun, hesap tamam. Aslında altın çağın bir benzeri çıkıyor ortaya, hayal gücünüz varsa bu size yetebilir. Hayır, zamanımızda zenginlik, başkalarının hesabına olsun, özendirilmelidir. Bu zenginlik, geri kalan insan kalabalığına bana asla veremeyeceği bir debdebe ve görgü sağlıyor. Burada beni neşelendiren zarif görüntülere sahibim; oysa mutlu olmak için sürekli para harcanıyor. Mutluluk, neşe her şeyden daha değerlidir; oysa yoksul bir adamım, ama para ödemeden bu genel sevince katılabiliyorum, hiç değilse dilimi şaklatıyorum. Dinleyin: Müzik sesi geliyor, gülüyorlar, kadınlar kuşkusuz, Süleyman’ın zamanında kimsenin giymediği elbiselerle dolaşıyorlar; gerçi bunların tümü bir serap, ama sizi ve beni neşelendiriyor ya! İşin doğrusunu konuşalım, vicdanen düzgün bir adam mıyım? (Bunu tek başıma içimden söylerim.) Ama sular sayesinde, bakın, ben de onların arasına, nasıl denir, kaymağı yiyen insanların arasına katılmış bulunuyorum. Ah, şimdi şu iğrenç Alman kahvesini kim bilir ne keyifle içmeye gideceksiniz! Her neyse, iyi toplumun olumlu yanları olarak görüyorum bütün bunları...” “Yo, şaka ediyorsunuz, bunlar çok yeni değil.” “Şaka yapmıyorum, söyleyin, buraya içmelere geldiğinizden beri iştahınız düzeldi, değil mi? ” “Oo, hem de nasıl!” “Demek ki mideyi etkileyecek kadar görgünün olumlu yanları varmış, öyle değil mi?” “Yapmayın Allah aşkına! Suyun etkisi bu, görgünün değil.” “Yo, görgünün olduğuna kuşku yok. Kaplıcalarda suyun mu, görgünün mü etkili olduğu henüz bilinmiyor. Hangisine karar vereceklerini buranın doktorları da bilmiyor; çağımızda tıp biliminin ne kadar ilerleme kaydettiğini belirlemek gerçekte zor. Zamanımızda tıp dalında birtakım düşünceler doğmuştur, oysa eskiden sadece ilaç vardı.”
·
314 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.