Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

240 syf.
9/10 puan verdi
her şeyden önce çekinerek, sanırım beni psikolojik rahatsızlıklarda terapi ve ilacın birlikte olmazsa olmaz olduklarına gerçekten inandıran jamison oldu. okurken sizi içine alan bir kitap, özellikle psikolojik hastalıklara veya hastalara biraz olsun ilginiz varsa. hastalıklar ve hastalar bellidir. peki ya delilik? kimin deli olduğunu, kimin olmadığını kesin olarak söyleyebilir misiniz? toplumda genel olarak benimsenmiş belli başlı hareketlerin dışında bir eylem sergilediğinizde, delisiniz. peki bu ne kadar doğru? bana sorarsanız %10 gibi bir cevap veririm. kitap, yazarın otobiyografik romanı. otobiyografi, tek başına bile beni yeterince etkileyen bir tür. çünkü kendi yaşamını diğer insanların eleştirisine sunmayı hiç kolay bulmuyorum. ki jamison bir manik depresyon hastası. lityum almadan hayatını sürdüremeyecek biri. bunun farkında ve buna rağmen pes etmiyor. derin düşünüldüğünde her şey o kadar kolay değil aslında, yaşamınızı sürdürmenizi küçük, yuvarlak bir hap sağlıyor. evet, ona bağımlısınız. hiç kolay değil. psikolojik sorunlar yaşamış biriyim, birkaç tür de ilaç kullandım ve çevremizde yaşayan bir sürü insanın aslında jamison gibi ilaca ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. ilaçlarını almadıkları için tutarsız davranıyor, toplumda bir sürü tatsız olaya sebep oluyorlar. daha fazla genele girmeden kitaba döneyim. yazarın annesi oldukça naif ve yumuşak başlı biri. babası ise daha katı, ama o kadar da değil. babasının askeriyeyle ilişkisi yüzünden çok fazla ülke, ortam değiştirmek zorunda kalıyor jamison. kendisini ve kardeşlerini anlattığı kısımlara bayıldım, özellikle dik başlı ablasına :p jamison ergenlik dönemine geldiğinde hastalık yavaş yavaş kendini göstermeye başlıyor. manik bir kalıtsal hastalık, ama jamison'a nereden geldiğini bilemiyorum. kitapta böyle bir kısım geçmedi. depresyonun baş gösterdiği günlerde hiçbir şey yapamıyor, sadece boş boş etrafı izliyor yazar. maninin üste çıktığı günler ise adeta dehşet. içindeki durdurulamaz enerjiyi bir yere aktarmak zorunda. fakat bunu asla yapamıyor, ne yaparsa yapsın yeterli gelmiyor. kitabın başlarında gece yarısı hastanenin otorparkını defalarca turladığından bahsetmiş. dehşet. neden bilmiyorum ama hayatı bana hiç yabancı gelmedi. kitabın içinde yaşıyormuşum, o hikayeye ait biriymişim gibi hissettim sürekli. bu ne kadar iyi, ne kadar korkunç bilmiyorum. beni en çok yıkan yeri, kitaptaki önemli birinin ölmesi oldu (spoiler olmaması adına kim olduğunu yazmıyorum.) gerçekten yazarın intihar etmesini, gerçekten etmesini bekledim. ama o tam tersi davrandı, sanki bir yerde bu olay onu daha çok harekete geçirmiş gibiydi. gerçekten anlam veremediğim bir kısımdı. ve son olarak yazarın, 'eğer seçme şansın olsaydı, manik depresif hastalık çekmeyi seçer miydim?' sorusuna verdiği yanıttan bahsetmek istiyorum. hayatınızda size büyük ölçüde zorluk çıkartmış, işinizi ve en kötüsü kendinizi defalarca kaybetmenize sebep olmuş bir hastalık. insanların sizi kendileriyle denk görmemelerine, partnerlerinizin ya da aile üyelerinin sizden uzaklaşmalarına neden olan bir hastalık. canı isteyince sizi deli gibi harekete geçiren ya da tamamen pasif bırakan bir hastalık. siz ne derdiniz? büyük bir ihtimalle ben hayır derdim. böyle bir hastalığım var mı, henüz emin değilim ama hissettiğim şey, kesinlikle hayır. evet farklı olmak, evet herkesten farklı bir şeylerinin olması. evet değerli- nereye kadar kendimi avutabilirim? bu bir hastalık ve tedaviye mecburum. bunlar elbette ki benim bakış açım, oysa yazar bu soruya evet demiş. devamındaki düşüncelerini ise aşağıya bırakacağım. birkaç cümlesini seçip yazacaktım ama bütünlüğünü bozmaması açısından aradan çekip alamadım.. okuyacak olanlara keyifli okumalar dilerim. “Birçok kez sormuşumdur kendi kendime: Eğer seçme şansım olsaydı, manik-depresif hastalık çekmeyi seçer miydim? Eğer lityum olmasaydı ya da lityum bana yaramasaydı; cevap kısaca "hayır" olurdu ve bu cevap dehşetle örülmüş olurdu. Oysa lityum bana yaradığına göre bu soruyu sorma lüksüne sahibim. Garip gelecek ama, galiba bu hastalığa sahip olmayı seçerdim. Karmaşık bir şey bu. Depresyon sözcüklerle, seslerle, imgelerle anlatılamayacak kadar korkunç: bir daha uzun bir kriz geçirmeyi ölsem istemem. Kuşkular, güven ve öz-saygı kaybı, yaşamdan zevk alamama, normal düşünememe, konuşamama, yürüyememe, aşırı bitkinlik, gece korkuları, gündüz korkuları... bütün bunlar ilişkilerin kanını kurutuyor. Depresyon hakkında söylenebilecek iyi bir şey yok; belki de insanı yaşlılığa, hastalıklı yaşlılığa, ölüme hazırlıyor: kafanın çalışmaması ne demektir, zarafetten, koordinasyondan nasibini almamış olmak ne demektir? çirkin olmak ne demektir? yaşamın olanaklarına, seksin keyfine inanmamak, müziğin güzelliğini algılama, gülme ve güldürme yetisine sahip olmamak ne demektir, bunları öğretiyor diyebiliriz. Kimi insanlar depresyonun ne demek olduğunu bildiklerini iddia ederler çünkü başlarından bir boşanma olayı geçmiştir, işlerini kaybetmiş ya da birinden ayrılmışlardır. Oysa bu yaşantılar birtakım duyguları birlikte getirirler. Depresyon ise dümdüz, bomboş ve dayanılmazdır. Aynı zamanda çok sıkıcıdır. Depresyona girdiğinizde kimse sizin yanınızda bulunmaya tahammül edemez. Yanınızda olmak gerektiğini düşünürler, hatta bunun için çaba da gösterirler, ama siz kendiniz bilirsiniz-onlar da bilir inanılmaz ölçüde usandırıcı, yorucu olduğunuzu. Sinirli, paranoyak, mizah duygusundan uzak, cansız, sürekli kusur bulucu birisinizdir, ne kadar dil dökerlerse döksünler size güven aşılayamazlar. Korku içindesinizdir, başkalarını da korkutursunuz, hiç kendinde değilsin ama yakında düzeleceksin'sinizdir. ama bunun böyle olmadığını bilirsiniz. Peki, böyle bir hastalığı neden istersin, diyeceksiniz. Çünkü içtenlikle inanıyorum ki, bu hastalık yüzünden çok daha fazla şeyi çok daha derinden hissettim; çok farklı, çok yoğun yaşantılarım oldu; daha çok sevdim, daha çok sevildim; daha çok ağladığım için daha çok güldüm; çok kötü kışlar geçirdiğim için baharların tadına daha çok vardım; ölümü "dar bir pantolon kadar sıkı sıkıya" hissettiğim için onu -ve yaşamı- daha çok takdir ettim; insanların en iyi ve en kötü yanlarını gördüm ve sevginin, bağlılığın, bir işi sonuna dek götürmenin değerlerini yavaş yavaş öğrendim. Kafamın ve kalbimin enini, genişliğini, derinliğini gördüm, her ikisinin de ne kadar kırılgan, sonuçta ne kadar bilinmez olduklarını gördüm. Depresyonda olduğumda odanın bir ucundan bir ucuna yerlerde sürünerek gittiğim, bunu aylar boyu yaptığım oldu. Ama normalleştiğimde ya da maniye girdiğimde tanıdığım pek çok kişiden daha hızlı koştum, daha hızlı düşündüm, daha hızlı sevdim hep. İnanıyorum ki bunun nedeni hastalığımdı, her şeye getirdiği yoğunluktu, beni zorladığı perspektifti.”
Durulmayan Bir Kafa
Durulmayan Bir KafaKay Redfield Jamison · Oğlak Yayıncılık · 1996704 okunma
··
991 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.