Gönderi

Bazı tablolarla ilk karşılaşmamızı hatırlayıp onlara nasıl baktığımızı soralım kendimize. Uygun bir mesafeden, önemli, değerli, o yüzden de doğru şekilde adlandırılması, tanınması ve hayranlık duyulması gereken nesneler olarak mı? Yoksa nesnel bir gerçekliğin temsilleri olarak mı? Yine belli bir mesafeden bakarak, renklere, çizgilere, fırça darbelerine, biçime odaklandık mı? Ressamın ünü ya da tanıdık olması görüşümüzü etkiledi mi? Kant bize objektif bir duruş benimsememizi, örneğin, dünyadaki konumlarımızı ve ilişkilerimizi bir kenara bırakmamızı ya da parantez içine almamızı söyler. Ama tablonun içine girmek bir hayal gücü edimi ister. Ve içine girmek demek, tabloyla meşgul olmak, ona katılmak, dikkatimiz, duygularımız ve algılayışımızla ona hayat vermektir.
·
212 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.