Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Geçen gün okuduğum bir iletide bir şey dikkatimi çekti. Öğrenci olduğunu belirten bir şahıs, namazlarını kılmasına ve Allah’a dua etmesine rağmen sınavlarında iyi notlar alamadığını belirterek bu durumun onun inançlarını zayıflattığını, ibadete olan bağlılığını azalttığını söylüyordu. Sizler de çevrenizde mutlaka böyle düşünen kimseler görmüşsünüzdür. Hatta belki zaman zaman bu tür düşüncelere sizler de kapılmışsınızdır. Mesela namaz kılıyor, dua ediyor, elinizden geldiğince dinî kurallara riayet etmeye çalışıyorsunuz ama maddî sıkıntılarınız geçmiyor, sınav notlarınız yükselmiyor, istediğiniz şeyler olmuyor. Bunun sonucunda içten içe "Allah'ım niçin bana yardım etmiyorsun?" şeklinde duygular oluşabiliyor. Bu tür düşünceler aklınıza geliyorsa o zaman şunları okumanın vakti gelmiştir: Öncelikle yanlış anladığımız bir hususu vurgulayalım: Bizler Rabbimize “dünyadaki işlerimiz iyi gitsin”, “sınavlarda yüksek not alalım”, “maddî sıkıntılarımız çözülsün”, “iyi bir eş bulalım” diye kulluk etmiyoruz! Bizler, âlemlerin Rabbi olan Allah, zatı itibarıyla kulluk edilmeye, ibadet edilmeye layık olduğu için ve bizim fıtratımız O’na sığınma, ibadet etme, yalvarmaya muhtaç olduğu için kulluk ediyoruz. Allah’a maddî beklenti, başarı, sağlık sebebiyle kulluk etmek, “çıkarcı bir yaklaşımla kulluk etmek” anlamına gelir. Böyle bir kulluk ise kalıcı olmayıp başarısızlığa uğradığımız, sağlığımızın bozulduğu, işimizi kaybettiğimiz, kâr edemediğimiz durumda “haydi bana eyvallah” diyerek yapılan bir kulluktur. Bu türden bir kulluk, Rabbimizin ifadesiyle ortaya gelmeyip her an dışarı çıkmak için “kenarda bekleyen” bir kulluktur. Âyet bu konuda şöyle buyurur: “İnsanlardan kimi Allah'a bir uçtan / kıyıdan kulluk eder. Şöyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir.” (el-Hac 22/11) İkinci bir nokta daha var: Bizler dünyevî konularda çoğu zaman üzerimize düşen, yapmamız gereken şeyleri yapmıyor, Allah’a ibadet ve dua ettiğimiz zaman bunun otomatik olarak Allah tarafından gerçekleştirileceğini düşünüyoruz. Sağlığımızı korumak için gereken tedbirleri almıyor, hasta olduğumuzda ilaçlarımızı doğru-dürüst kullanmıyor, derslerimize gerektiği gibi çalışmıyor, işimizi sağlama almıyor, ticaretimizde gereken özeni göstermiyoruz. Bütün bunları “nasıl olsa dua ediyorum, Allah bu işlerimi ayarlar” diye Allah’a havale ediyoruz. Tevekkül bu mu? Tevekkül, elinden gelen bütün çabayı gösterdikten sonra gerisini Allah’a bırakmaktır. Hz. Peygamber’e bir bakın… Yeryüzünde ondan daha büyük bir mütevekkil var mı? O, hangi işini savsaklamış? Hicret edeceği zaman Hz. Ebubekir ile gizlice Mekke’den ayrılması, üç gün boyunca ters istikametteki mağarada gizlenmeleri, Hz. Ebubekir’in kızı esmanın her gün gizlice mağaraya yiyecek getirmesi, müşrik bir yol rehberinin Medine’ye kadar onlara yol göstericilik yapması… Bu sadece bir örnek. O, her bir işinde başarıya ulaşmak için hangi adımlar atılması gerekiyorsa hiçbirini aksatmadan gereğini yaptı ve Rabbine tevekkül etti. Bir başka husus da şu: Rabbimiz bizi şükrümüz ile sınadığı gibi sabrımızla da sınayabilir. Biz, gereken her türlü tedbiri aldığımız, Rabbimize kulluk ve duamızda hiçbir kusur yapmadığımız halde imtihan gereği zorluk, sıkıntı, başarısızlık ile karşılaşabiliriz. Bu durumda “o kadar dua ettim, kulluk ettim ama sonuç sıfır” diyerek Rabbimize mi küseceğiz? Kulluğu mu terk edeceğiz? Onu terk edince kimin kapısına sığınacağız? Şimdi düşünelim: Kur’an’da Rabbimiz bize geçmiş peygamberlerin kıssalarını niye anlatıyor? Bu peygamberlerin tamamı da tevekkül sahibi olduğu halde içlerinde öldürülenler var mı? Var. Hasta olanlar var mı? Var. İftiraya maruz kalarak hapse atılanlar var mı? Var. Âilesinden, yerinden, yurdundan edilen var mı? Var. Onlar hiçbir zaman “ben Allah’a o kadar elçilik yapıyorum, dua ediyorum, kulluk ediyorum ama başıma bu sıkıntılar geliyor” diyerek peygamberlikten vazgeçtiler mi? Rablerine küsüp darıldılar mı? Tabi ki hayır! Son olarak şunu bilmemiz gerekir: Bir mümin, her ne olursa olsun Rabbine karşı hüsnü zannını kaybetmez. Rabbinin Onun için hayırlı olanı takdir edeceğine inanıp güvenir. Güzel sonuç takva sahiplerinindir. Geçici başarısızlıklar, maddî kayıplar ve sıkıntılar olabilir ama biz Rabbimize bağlılığımızı sürdürdüğümüz, Ona dua ettiğimiz, Onun çizdiği sınırlara riayet ettiğimiz sürece Rabbimiz zorluk içinde kolaylık var edecektir. Rabbimiz kendisine ihlas ile kulluk etmeyi, tevekkülün şartlarına riayet ederek tevekkül etmeyi, böylece dünyada salâhı, âhirette felâhı elde etmeyi cümlemize nasip eylesin. (Soner Duman/20.Safer.1444/16.Eylül.2022/Cuma)
··
1.424 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.