Gönderi

Onuncu refakatçiliğini yapıyordu 2003 numaralı odada. Şu hayatta nelere refakat etmemişti ki? Yeğeni ilkokula başlamadan önce ona: a, b, c… Babasının göçüp gidişine. İmamlık yapmış, cemaate refakat etmişti sonra. Otlakta otlayan buzağıya, sırtında taşıdığı sergiye... Dokuzunu anlattı kısaca zira onlar işin basit kısmıydı, hatırlaması kolaydı 2003 numaralı odada. Kalanlarsa sayfalarca sürerdi. Yıllar önce yazmaya başlamış, denemişti aslında ama bitirememişti o romanı. Hoş, refakatçiliği halen devam ediyordu. Nefes al, nefes ver. Bir yandan da başka bir nefesin melodisi çınlıyordu koridorda: Dıt, dıt, dıt… Derken yanıbaşındaki yeğeni önce bir deneme yaptı, “a, b, c”, sonra hatırladı ve ardından böldü kendisiyle olan konuşmasını: - Amca, şu senin babamla yazdığın yarım kalan roman var ya, bizim mahallenin romanı. Kaç cilt olurdu dersin? + Çok kaliteli konular vardı. Hele İlyas’ın babası. Uzun olurdu, uzun. - Ne dersin, yazalım mı tekrar? Ama ben geçmişi bilmem, benim tarihleri alırım, paylaşalım. + Tabii tabii. Onları ben hep hatırlarım, bilirim. Orası bende. İşten güçten yorgun ama kafam. Zaman ayırmak lazım, sadece onu düşünmek. - Tamam, sen kışları yazarsın; ben de baharda filan. + Olur, hem de ne güzel olur. - Adına da “Refakatçi” deriz. Nasıl fikir? + Öyle ya. 2003 numaralı odadan taştı her şey. Kabul. Dıt, dıt, dıt…
·
292 görüntüleme
meltem okurunun profil resmi
Köye vardım yüz kesen bir soğuk eşliğinde. Dış kapıdan içeriye adımımı atarken başlayan dolu yağışının ardından şimdi soba başında oturmuş hiçbir doğalgaz tesisatının bu derecede ısıtamayacağı odada halime şükretmekle meşgulüm. Bu esnada en küçük kardeşimin iki gün sonraki kuzenin düğününde giymek için babamın sıfır kilometre takımını yürüttüğüne dair lafazanlık sesleri de kulağıma çarpıp durmakta. Yüzümde gülümseme ardı sıra… Şu anları kamera kaydına alsam, yıllarca izlesem izlesem durmasam diye geçiriyorum aklımdan. (Sonra bir dakika!) Evet daha fazla durmasam diyerek aklımda aniden beliren bir fikircikle “Sen kışları yazarsın.” teklifini amcama götürüp hayata yeni bir soluk vermeyi denemekte karar kılıyorum. “Yazarsın” kısmındaki yazmak fiili, mecazi olarak amcamın maziyi anlatmak suretiyle kelimelere dökmesi ve de benim o kelimeleri gerçek olarak hizaya dizip kayıtlı cümlelere çevirmemi kastediyor. Maç gününe denk gelmesi sebebiyle muhtemelen yarına ertelenecek olan “Refakatçi”nin başlangıcı için böylece ilk adımı atıyor, niyet ediyor ve de Bismillah diyorum. Hem kim bilir, belki de yeni kitapları amcama teslim etmeden hemen önce biraz şantaj yapar başlangıç tarihini bugüne kitlerim bile, diyerek hafif bir kurnazlık yapmaya yeltenmeyi de not ediyorum. Sobanın ateşinden midir yüzüme kan geliyor, canıma can. Lafazanlık ayyuka çıkmış vaziyette çeşitli desenlerde gömlek, ceketlerle odanın kapısından arz-ı endam ediyor aynı zamanda: “Babaaaa” Yüzümüze kan geliyor, canımıza can. En çok da babamda gördüğüm sesi kısık kahkahayı kaydetmeyi istiyorum o an. Lafazanlık bana da sirayet ediyor sonra: + Baba, bu takım oluyor mu sana cidden? - Bunu diyorum işte. Bu Zeynep’in terzi terzi gezip büyüttüremediği takım. Haydaaaa, hadi bakalım. Tam vaktidir, sobayı biraz daha harlayalım. Ve hatırlatalım: Bunlar hikâyenin sevilen yanları ve ben çok severim, okudukça bana neşe katan kayıtları. O sebepledir ki bu metinde sadece neşeyi işliyorum. Kendime bir uyarı levhası hazırladım, bunu da yıllar öncesinden biliyorum: Dikkatli olmalı… İşlemelerin inci gibi değer taşıyor oluşunu kalemin mürekkebine damlatmalı... Çünkü hayatı her an kıymetli kılan vakitler tıpkı bir istiridyenin hazinesini saklayışı gibi hafızalarda sonsuza kadar kalmalı.
meltem okurunun profil resmi
“Eğilip harflere bir kez daha baktı. Hepsi oradaydı, hiçbir eksik yoktu. A, b, c, d, e…”
Gidilmemiş Yerlerin Türküsü
Gidilmemiş Yerlerin Türküsü
Mesele şu ki cümle tam olarak amca ile olan konuşmanın üzerine denk gelmişti. Sonunda kitap gülümsetebildi, çok şükür; sıcaktan değil de kasvetten boğulacaktık neredeyse. 🫠
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.