Gönderi

okuyun bunu lütfen
Vücudumuzda akıl misafir, nefis ise ev sahibi gibidir. Ev sahibi olan nefsin akla tâbi olması için aklın, aklı-selim olması gerekir. Akl-ı selim ise ancak kalb-i selimden neşet eder. Şehvet, nefsin hevâsı, gazap ve şöhretle parçalanmış kalp, kalb-i selim olamaz. Kalp selim olmayınca akıl da akl-ı selim olamaz. Akıl vücutta misafir gibi olur ve nefsin himayesinde kalır. Yani kölelik makamında kalır. Şu halde sûfînin aklıyla nefsini yenemeyişinin sebebi budur. Çünkü aklı, çocuk aklı gibi kaldı. Akl-ı selim olamadı. Akl-ı selim olmadığı için kalbin yüce Allah'a teveccühü de olmadı. Nefis ipin ucundan tutar ve kalbi şehvet, şöhret, gazap ve süflî hayata çeker. Bunun sonucu da kalp manen parçalanır. Kalp parçalanınca hakiki istidadını, yani Allah'la huzur bulmayı, zikrullahla tatmin olmayı kaybeder. Kuvvetinden düşer ve dünyaperest olur! Kalp bunun gibi sebeplerden parçalanınca yaratana bakan yüzünün kudsiyeti söner. Aynanın arkası çizilince aynalıktan çıktığı gibi, kalbin de kudsiyeti kararınca o tarafı artık göremez olur ve unutur. O zaman ne yapmak lazım? O zaman insanın vazifesi; parçalanmış, dağılmış olan kalbin vesveselerinin, dünyevî lezzet ve menfaatlerinin, ahiret menfaatleri yanında hüsran olduğunu bildirmek gerekir. Yüzünü toplayıp Mevlâ'ya çevirmek gerekir. Bunun da yolu, kalbin temizlenmesidir. Kalbin temizlenmesi ise ancak Allah zikriyle olur."
Sayfa 61 - gavs-ı kasrevî hazretleri قُدِّسَ سِرُّهُ:Kitabı okudu
·
133 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.