Kültürel ve fiziksel yönden benzersizlik gösteren, insani boyutta ve idare edilebilir politik bir varlık olan kent, sonunda bu özelliklerini yitirmeye başladı. Kent, benzersiz derecede insani ve uygar nitelikteki ortak yaşam biçimlerinin sergilendiğini, kan bağlarından ve ailesel sadakatten bağımsız olan etik tabana dayalı bir sahne olma işlevini yitirdi; muazzam boyuttaki kimliksiz pazar yerlerinin hüküm sürdüğü bir yer haline geldi. Kentler, yalnızca elle tutulur nesnelerin değil kültürün de seri üretiminin ve tüketiminin birincil derecede önem kazandığı merkezlere dönüştü; kültür, ticari bir mala dönüştürüldü; insan ilişkileri de benzer şekilde giderek basitleşip nesneler yardımıyla yürütülür hale geldi. Üretim ve tüketimin kendi başlarına birer amaç haline geldiği bir ekonominin, toplumsal ve biyolojik yaşamı basitleştirmesi, insan psişesinin de basitleşmesine yol açmaktadır. Güçlü bir bireyleşme duygusunun damgasını vurduğu kapitalizm öncesi karma toplumdaki insanın yerini,
yalnızca almaya yönelik olan bir tüketici, bir vergi mükellefi almaktadır;
yaşama etkin olarak katılmak yerine, pasif bir gözlemci olarak
kalan bu insan, hem kendini kabul ettirme gücünün kaynağı olan
ekonomik köklerden, hem de birlikte yaşama katılımı teşvik eden
toplumsal köklerden yoksundur. Karakter oluşumunun bir fonksiyonu
olarak ele alınan yurttaşlık ile toplumsal bir varlığın eğitiminin
{paidea) bir parçası olan politika zayıflamakta, bunların yerini
toplumsal sorunlara karşı duyarsızlık almaktadır
Sayfa 316 - Sümer Yayıncılık