Gönderi

Çok Tuhaf Soruşturma: Kandiyeli Zorzi Cavala Zara, Adriyatik’te stratejik öneme sahip bir Venedik limanıdır. Osmanlıların 1570 yılında Kıbrıs'ı işgal edip Venedik'le savaşa girmesi bu sınır bölgesini savaşın kritik noktalarından biri haline getirmiştir. Bu stratejik konum bu limanı özellikle savaş zamanlarında Osmanlı casuslarının gözde mekânlarından biri yapmıştır. 1571 yılında tutuklanan hikâyemizin kahramanı da bunlardan biridir. Kendisi Osmanlılardan kaçan bir Hıristiyan olduğunu iddia etmektedir; sünnetli olduğu için, alaturka giyinmesi (alla turchesca), yani Müslüman kıyafetiyle dolaşması tanınmamasına yetmiştir. Savaş zamanı temkinli olmayı şiar edinmiş Dalmaçya Umumi Valisi (Provveditore Generale) Giacomo Foscarini tutuklunun hikâyesini yutmayacak ve üstünü aratacaktır. Yanında Osmanlı elindeki esirler tarafından yazılmış iki mektup bulunmuştur. Bunlar tipik esir mektuplarıdır: aile ve dostlara esaret şartlarından şikâyet eden ve İstanbul'a götürüleceklerini söyleyip fidyeleri için gerekli parayı göndermelerini isteyen mektuplar. Kurnaz vali bu mektuplardan pek etkilenmişe benzememektedir; Hıristiyan topraklarında dolaşırken yakalanması halinde bahanesini daha inandırıcı kılmak için (per far apparir la partita sua piu vera) tutuklunun bunları kasten üstünde taşıdığı sonucuna varılmıştır. Kandiyeli'nin ayakkabılarının içindeki gizli bir bölmede itinayla saklanmış iki Osmanlıca belgenin (polizze turchesche) çıkması şüpheleri daha da arttırmıştır. Daha etraflıca bir tahkikata gerek olduğu aşikârdır. 28 Mart 1571 yılında zorlu bir sorguya tâbi tutulan Zorzi Cavalà adındaki tutuklu, Terrafermada" muhafızlık yapan (soldato della guardia della porta di Terraferma) bir Venedik askeri olduğunu iddia etmektedir. Novigrad'dan Zara'ya mektup taşırken yolda Osmanlılara rastlamış ve hapisten kurtulmak için bunlara Hıristiyanlardan kaçan bir Türk olduğunu söyleyip üstündeki tezkereleri (patente) bir taşın altına koymuştur. Casusluk suçlamasıyla on beş gün hapiste tutulmuşsa da, daha sonra serbest bırakılmıştır. Bu durumdan şüphelenen sorgucular Zorzi’yi sıkıştırmaya başlayacaktır. Osmanlılar gitmesine nasıl izin vermişlerdir? Zorzi’ye göre her şey çok kolay olmuştur. Sancakbeyi önce kendisine günde 5 akçelik bir iş önermiş, ancak memleketi Selanik'e dönmekte ısrar etmesi üzerine gitmesine izin vermiştir. Hatta Zorzi’ye yolda kimsenin kendisini rahatsız etmemesi için bir salukondud ve Mustafa Voyvoda’ya kendisine iş bulmasını söyleyen bir mektup vermeyi de ihmal etmeyecektir. Elimizdeki soruşturma tutanakları bu sancak beyinin ismini ya da hangi sancağın beyi olduğunu bize söylemiyor; ancak Zara yakınlarındaki sancakların Bosna, Hersek ve Izvornik sancakları olduğunu belirtelim. Tutukluların sadakatini ölçmeye ve niyetini anlamaya çalışan bu tip sorguların olmazsa olmaz sorusu da hemen gelmiştir: Zorzi acaba sünnetli midir? Bu soruya evet yanıtı vermek zorunda kalan Zorzi, küçükken korsanlar tarafından kaçırıldığını söyleyecektir. Zaten, cömert sancakbeyi de onu Selanik'e giden bir Müslüman zannetmektedir. Ancak, aslında hâlâ Hıristiyandır ve İslam'dan döndüğüne dair yanında iki belge bulundurmaktadır. Bunlardan birincisi, Malta'da kale dizdarı olan Francesc Martines de Marcilla adlı Aragonlu bir Saint Jean şövalyesi tarafından yazılmıştır. Şövalye, ihtida edip Durmuş Reis'in kalyetesinde hür bir kürekçi olarak işe giren Zorzi’nin 1 Mayıs 1569'da Hıristiyan kürekçilerle isyan çıkardığına, reisin ve iki Türkün ölmesi üzerine diğer Müslümanların da denize atladığına ve kalyeteyi ele geçiren Zorzi ile arkadaşlarının fırtınalarla boğuşa boğuşa Temmuz ayında Maltaya geldiklerine şahitlik etmektedir. Bir diğer mektup ise Zorzi gibi irtidad eden, yani Hak Din'i terk edenlerin ifade vermek zorunda olduğu Engizisyon un katiplerinden biri olan Ioan Seres de Aguilar tarafından yazılmıştır. 3 Ekim 1569 tarihli belge, her mürtet gibi hakkında soruşturma açılan Zorzi'nin pişman olduğunu ve tekrar Kilise'ye kabul edildiğini belirtmektedir. Bu belgeler, Venediklilerin Zorzi'nin Hıristiyanlığını sorgulamasının önüne geçmeye yeter de artardı. Ancak, Zorzi'nin hikâyesi sapir sapır döküldüğü için bu durum soruların daha da sertleşmesine engel değildi. Osmanlı topraklarında dolaştığı ve bunları yetkililere sürekli göstermek zorunda olduğu halde, neden Osmanlıca belgeleri üstünde taşımamış da ayakkabısının içinde özel bir bölmeye koymuştu? Çünkü Venedik'teki yetkililere göstermeyi düşündüğü bu belgelerin Zara'da üstünde bulunması durumunda zor durumda kalacağını düşünmüştü de ondan. Bu esnada, Novigrad'daki birliğin onbaşılarından (corporal) Gioan Battista d'Assiago'nun Zara’da olduğu anlaşılmıştı; demek ki Zorzi’nin asker geçmişi üzerine biraz daha bilgi edinilebilirdi. D'Assiago Zorzi’yi hemen hatırlamıştı; ifadesine göre, bir gün bölüğündeki Sicilyalılarla birlikte bir şeyler yıkamak (far bugada) bahanesiyle dizdardan izin alıp hisarı terk etmişti. Daha sonra bir gemiye binip kaçan Zorzi ve arkadaşlarından bir daha haber alınamamıştı. Kale dizdarından aldığı mektupları niye gösteremediği sorulduğunda Zorzi bunları Osmanlılar üstünde bulmasın diye attığını söylemişti. Peki ya diğer belgeler? Onları niye atmamışti? Zorzi üstündeki bütün mektupları sakladığını, ancak 26 gün sonra döndüğünde kale dizdarının mektuplarını bulamadığını, sadece ıslak bir belge bulabildiğini iddia edecekti. Doğruyu söylemediği takdirde işkenceye başvurulacağı söylenip biraz daha sıkıştırılınca, Kandiyeli zavallı edebiyatına sığınmaktan ve duygu sömürüsü yapmaktan utanmayacaktır. Hıristiyanlar arasında yaşamaya gelmişti. Eğer kendilerine inanmıyorlarsa, işte ellerindeydi, canını alabilirlerdi; en azından Hristiyan olarak ölmüş olurdu. Kendini kurtarmak için gene klasik bir numaraya başvurmuş, valiye hemen Osmanlıların askeri ve istihbari planları ile ilgili bazı bilgiler vermeye başlamıştı. Michiel adındaki bir topçu yari (bombardiero) sancakbeyine dört top dökmeyi teklif etmişti. Sebenico'da asker bulunduğunu ve Venediklilerin Osmanlıları Scardona’ya dek geri çekilmeye mecbur bıraktıklarını öğrenen sancakbeyi, Bosna'dan 500 sipahi istemişti. Önce Split’e, ardından da Trau ve Sebenico'ya ve hatta Zara'ya sürpriz bir şekilde saldırmayı planlamaktaydı. Topçu Michiel, sancakbeyine Zarada eski sur tarafından top atışı yapılmasını, evlerin yıkılmasını ve bu duvarın arkasına bir toprak tabya (spalto di terra) yapılmasını önermişti. Saldırmak için diğer sancakbeylerinin beklenip beklenmemesinin hararetle tartışıldığı Osmanlı cephesinde, sancakbeyinin elinde biri büyük üçü küçük olmak üzere toplam dört top bulunmaktaydı. Zorzi'nin Michielden öğrendiğine göre, Osmanlıların elinde o kadar az sipahi vardı ki, bir yere saldırmak istediklerinde serhaddi savunmasız bırakmak pahasına da olsa, çevredeki kalelerden asker sevk etmeleri gerekiyordu. Sorgusunun ardından Zorzi zindana atılırken, ertesi gün Sebenico'dan Nicolò Cambio adlı bir tercüman getirilmiş ve Osmanlıca belgelerin hakikaten sancakbeyinin mührünü taşıdığı anlaşılmıştır. Biri Mustafa Voyvoda ya, diğeri ise yerel idarecilere hitap eden bu mektuplar, Zorzi'nin sorgulanmadan ve rahatsız edilmeden rahatça Osmanlı topraklarında dolaşabilmesi için gerekenin yapılmasını emretmektedir. Aslında, bu Zorzi'nin ilk söylediğiyle çelişmemektedir; ancak soruşturma esnasında sıkışınca ifadesini çeşitlendiren Zorzi, Mustafa Voyvoda'nın kendisine iş bulacağını söylediği noktada yalancı durumuna düşmüştür. Karşısındakinin casus olduğuna kanaat getiren vali, daha fazla detay almak için suçluların korkulu rüyası ters askıya başvuracaktır. İlk sorgudan hemen bir gün sonra yapılan ikinci sorguda, Zorzi’ye durum açıkça ifade edilmiştir: Osmanlı casusu olduğu kesindir, dolayısıyla Hıristiyanlığa dönme yalanını bir kenara bırakmalı ve kendisine sorulan sorulara cevap vermelidir. Zara'ya ne yapmaya ve kimin emriyle gelmiştir? Zorzi sorgucularını son bir kez daha aptal yerine koymadan duramaz. Kendisini sancakbeyi yollamıştır. Hıristiyansa memleketine gitmesini, Müslümansa da görevini yapıp geri dönmesini söylemiştir. Oysa bu sorguculara hiç de mantıklı gelmemektedir; hangi komutan savaş zamanında, daha düne kadar casuslukla suçladığı bir Hıristiyanın, hem de serhad bölgesinde elini kolunu sallayarak seyahat etmesine izin verir? Sabırları sınanan sorgucular çok bariz bir çelişkiyi de fark etmişlerdir: Eğer Osmanlılar Zorzi'nin Hıristiyan olduğundan şüphelenseler, savaş zamanı sınırı geçip geri dönmesine izin vermezlerdi; eğer Zorzi Müslümansa, o zaman da onu herhangi bir görev vermeden yollamazlardı. Köşeye sıkıştığını anlayan casusumuz, zaman kazanmak için ana dili Rumca konuşmak istediğini söylese de, artık bu noktadan sonra ters askıdan kurtuluş yoktur. Önce yumuşak bir geçiş yapıp Osmanlıların kendisine verdiği görevini daha masumane göstermeye çalışır: Sancakbeyi sınırın öteki tarafında savaş mı barış mı olduğunu ve donanmanın nerede olduğunu öğrenmeye çalışmasını ve gerçek bir Müslümansa gelip kendisine söylemesini istemişti. Şüphesiz gene casusluk kapsamına girmekle beraber, burada söz konusu olan detaylarını sabırlı okuyucunun biraz sonra öğreneceği Zorzi'nin esas görevinden çok daha basit bir vakadır. İhanetini sıradanlaştırarak yakayı sıyırmaya çalışan Zorzi, ne yazık ki Venediklileri kandıramamıştı; sorgucular ifadenin mantıksız olduğunu düşünmekteydiler. Eline berat verecek kadar kendisine güvenen sancakbeyinin, nereye gittiğini sormadan ve detaylı talimatlar vermeden kendisini sınırın öte yanına göndermiş olamayacağını söyleyerek Zorzi’yi askıya astılar. Zorzi birçok casusa göre çenesini iyi bile tutmuştu; ancak artık acıya dayanamayıp şakımaya başlayacaktı. Sancakbeyi kendisinden her şeyi tarassut etmesini istemişti. Zara'da ve diğer kalelerde ne kadar asker vardı? Venedik'te ne gibi hazırlıklar yapılmaktaydı? Büyük bir donanma bir araya getirilmekte miydi? II. Felipe Venedik'e yardım etmekte miydi? Zara'dan öteye gidip gitmeyeceği sorulduğunda, Venedik'e kadar gitmeyi planladığıni, zira bunun karşılığında sancakbeyinin kendisine büyük bir ödül (grandissimo premio) vâdettiğini söyleyecekti. Soruşturmanın devamında Zorzi'nin esaret yılları da gündeme gelmişti. Korsanlara esir düştüğü, Kuzey Afrika'da Müslüman olduğu, ardından Durmuş Reis'in kalyetesini ele geçirip Malta'ya götürdüğü ve oradan da Sicilya'ya geçtiği şeklindeki hikâyeyi tekrarlamaktaydı. Bu hikâyenin doğru olduğunu farz edebiliriz; zira uydurma bir hikâyeyle Malta şövalyelerinden ve Engizisyondan aynı anda belge almak imkânsız bir şeydir. Sicilya’dan Venedik'e geçen Zorzi burada Teodoro adında bir Rum papazla tanışmıştır. Bu papaz bir komployla, bir zamanlar ellerinde tuttukları Eğriboz adasını gene Venediklilere teslim etmeyi planlamaktadır. Zorzi Venedik'te bir ay boyunca bir katibin yanında kalmış, komploya katılmayacağını söyleyince de buradan kovulmuştur. Ardından hastalanıp fakir düşünce de para kazanmak için askere yazılmıştir; bu açıklamalar, bir gün önce ifadesi alınan onbaşının dedikleriyle de örtüşmektedir. Niye dizdara söz verdiği gibi Novigrad'dan Zara'ya gelmeyip Memâlik-i Mahrûsa'ya gittiği sorulduğunda ise, hisardan mektuplarla çıktıktan sonra gece saptığı yolun kendisini Osmanlı hisarı olan Nadrin'e getirdiğini söylemiştir. Burada karşılaştığı Slavlara yakalanmamak için Osmanlı tarafına geçmek isteyince de kendisini sancakbeyinin huzurunda bulmuştur. Aslında sorgucular, onbaşı D'Assiago’unun dün verdiği ifadeden bunun gerçek olmadığını ve Zorzi'nin bölüğündeki Sicilyalılarla kaçtığını biliyorlardı. Ama Kandiyeli’yi biraz daha köşeye sıkıştırmak için dizdarın kendisine verdiği mektupları ne yaptığını sormuşlardı. Zorzi bunları kaybettiğinde bir kez daha ısrar etti. Ancak, burada çelişkili bir durum vardı: Eğer bu mektuplar kaybolmuşsa, üstünde çıkan esir mektupları ve ihtidasını açıklayan iki belge niye kaybolmamıştı? Zorzi buna ancak, belgeleri iki ayrı yere sakladığını ve bu yerlerden birindeki belgeleri daha sonra bulamadığını söyleyerek, kısacası pek de inandırıcı olmayan bir bahane bularak karşılık verebilecekti. Kandiyeli’nin direncini kıran ama hâlâ tam anlamıyla konuşturmaya muvaffak olamayan sorgucular bastırmaya devam etti. Bu söyledikleri genel şeylerdi; bundan daha fazlasını söylemeliydi: Zara'ya niye gelmişti? Sancakbeyi kendisine ne emir vermişti? Venedik topraklarında biriyle görüşmüş müydü? Zorzi, birçok yeni birliğin sınıra vardığını öğrenen Osmanlıların Venedik tarafından gelecek bir saldırıdan korktuğunu, bu yüzden de düşmanın asker sayısını öğrenmek için kendisinin gönderildiğini söyleyecekti. Bu cevap Foscarini'yi tatmin etmişe benzemektedir; ancak, sorduğu sorulardan anlaşılan, kurnaz vali Kandiyeli'nin tek başına çalışmadığından şüphelenmektedir. Novigrad'da aynı birlikte oldukları 6 Sicilyalı nerededir? Dün bahsettiği Veronalı Michiel’in hikâyesi nedir? Sancakbeyinin Zara'da başkasıyla gizli münasebetleri (intelligentia) ya da Venedik topraklarında başka casusu var mıdır? Zorzi, ne Sicilyalıların nerede olduğunu ne de sancakbeyinin başka casusu olup olmadığını bilmektedir; ancak, Michiel üzerine anlatacakları vardır. Türklere esir düşüp sancakbeyinin önüne getirilen bu topçu, Zara’yı ele geçirebileceğini iddia etmektedir. Eski surların olduğu kısma zeytin dalları ve topraktan bir tabya yapıp buradan top atışı yapmak yeterli olacaktır. Michiel'in dışında Sebenico'dan kaçan bir Hıristiyan da, sancakbeyine buranın hisarının ne taraftan daha rahat alınabileceğini söyleyecektir. Zorzi, son olarak Osmanlıların, Venediklilerin yardım yollamasını önlemek amacıyla Novigrad'a giden geçitte iki hisar yapacağını söyleyip dikkatli olunmasını istemiştir. Savaş zamanı sınırda yakalanan casuslar, hele hele söz konusu olan hükümetinin güvenini kötüye kullanmış eski bir askerse, en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Foscarini, artık bedenini kurtarması pek de mümkün olmayan Zorzi’ye ruhunu kurtarması için son bir şans tanıyacak ve bu dünyayı günah çıkarıp bir Hıristiyan gibi terk edebilmesi için yanına bir rahip yollayacaktı. Ancak bu rahibin, günahlarından arındırmak kadar, casusumuzu Hıristiyanlığın yararı için konuşmaya razı etmekle meşgul olduğu anlaşılmaktadır. Kilisenin onun imanından çok bildiklerine ihtiyacı vardır. Rahibin Zorzi'yi ikna etmesi uzun sürmemiştir; Kandiyeli bir kez daha Foscari'nin önüne çıkıp bildiklerini anlatmak isteyecektir. Hayatının bağışlanması karşılığında tüm gerçekleri anlatacağını söyleyen Zorzi, Foscarini’den tam bir garanti alamaz, sadece kendisine, doğruyu söylemesi durumunda valinin uygun gördüğü şekilde adaletli davranılacağı söylenir (che la giustitia procedera per quelli termini che li parera). Çaresiz durumu kabullenen Zorzi, üçüncü kez anlatmaya başlar. Sicilya'dan Roma'ya gittiğinde katip Lascaris’in maiyetindeki Arnavut bir delikanlıyla (garzon) tanışır. Herkes İtalyan sansa da, Lascaris aslında Rum kökenlidir. XIII. Gregorius’un emriyle günahları bağışlama belgesi (absolution) ve papalık fermanları (bolle) hazırlamaktadır ve uzun boylu ve yaşlı bir adamdır. Zorzi Roma dan Venedik'e geçtiğinde, Osmanlılara ne olup bittiğini rapor eden Jacob/Yakup adlı Doğu Akdenizli bir Yahudi ile tanışmıştır. Bu adamla nasıl tanıştığı sorulduğunda, Zorzi daha da ilginç şeyler anlatmaya başlayacaktır. İkinci soruşturmada bahsettiği Rum papazla Eğriboz komplosunu konuşmak için bazen bir Rum asilzadenin (zentilhomo) evine gitmektedirler. Orta boylu, orta yaşlı ve kahverengi sakallı asilzadenin ismini hatırlayamamaktadır; ancak, evi detaylı bir şekilde tarif ettiğinde Santi Filippo ve Giacomo Meydanı'nda olduğu sonucuna varılmıştır. İşte bu evde tanıştığı Yahudi Yakup'un bir adamını (compagno) da Venedikten sonra gittiği Cliuno'da görecektir. Bu adamın anlattığına göre, Yakup kendisini Cliuno’ya, bir başka Yahudi'yi de İstanbul'a göndermiştir. Bu ikincisi, Yahudilerin Hıristiyanlara verdikleri vergiyi sultana vermeye hazır olduklarını söyleyecek ve Osmanlılardan Venediklilerle savaşmaya devam etmelerini isteyecektir. Bu noktada, Osmanlıların Kıbrıs'a saldırmasıyla beraber Venedik'teki Yahudi düşmanlığının arttığını hatırlatalım. Savaşı çıkaranın II. Selim'in Yahudi gözdesi Yasef Nasi olduğuna inanilmaktaydı. Sadece Nasi'nin şaraplarını methederek sultanı Kıbrıs'ı Venediklilerin elinden almaya ikna ettiği düşünülmemekteydi; aynı zamanda 1569 Eylül'ünde Venedik Tersanesi'ni neredeyse yok edecek yangını bizzat bunun emrindeki sabotajcıların çıkardığı kanaati hakimdi." Bu şüpheler, savaş boyunca Venedik topraklarında birçok Yahudinin Nasi adına casusluk yapmakla suçlanmasına ve sonunda Yahudilerin Venedik şehrinden kovulmasına yol açacaktı. Yahudiler, ancak savaşın bitmesi ve Osmanlıların araya girmesiyle Venedik'te kalabilmişlerdi. Sokollu Mehmed Paşa barış anlaşmasını imzalamak için elçi olarak daha önce balyosun doktorluğunu yapan Salomon Aşkenazi'yi gönderecek, bu Yahudi de Venediklilerden kararı geri almasını rica edecekti.“ Venedik'in Yahudilere her geçen gün daha da şüpheyle baktığı antisemitik bir ortamda, Zorzi'nin anlattıkları zaten teyakkuzda olan Venediklileri oldukça rahatsız etmiş olsa gerek. Ancak, Kandiyeli’nin Cliuno'da karşılaştığı tek Osmanlı ajanı Yakup'un adamı değildir; Lascaris’in Arnavut delikanlısı da sınır boylarında fink atmaktadır; Lascaris Osmanlılara haber götürmesi için bunu İstanbul'a yollamıştır. Görevinin ikinci kısmında İstanbul'dan bir gemiyle dönecek ve Hıristiyanlara ait bir yerde bir komploya girişecektir (far qualche tradimento). Son olarak sancakbeyi ile ilgili sorulara muhatap olacaktır. Sancakbeyinin top gülleleri var mıdır? Varsa bunların boyu ve adedi nedir? Ele geçirilen bir gemiden alınan demir güllelerin Hersek Novi’den sancakbeyine yollandığını casusumuz bilmektedir; ancak, daha henüz varmadığından bunları görmemiştir. Dolayısıyla sayıları ve ebatları hakkında bir fikri yoktur. Peki, sancakbeyi Novigrad ile ilgili kendisine soru sormuş mudur? Evet, Osmanlılar Novigrad'ı kuşattığında orada olup olmadığını sormuş, olumsuz yanıt alınca da istihkamların kuvvetli olup olmadığını öğrenmek istemiştir. Zorzi istihkânların iyi durumda olduğunu ve yeni yapılan tabya ve toplarla korunduğunu söylemiştir. Ancak hakikaten böyle deyip demediğini bilmek zordur. Casuslar genelde verdikleri ifadeleri sorgucularının hoşuna gidecek şekilde ayarlamaya dikkat etmektedirler; özellikle paçayı kurtarmanın imkânsız hale geldiği bu gibi hallerde. Dolayısıyla, Zorzi de Venedik hisarlarını tehlikeye atacak nitelikte bilgileri Osmanlılara verdiğini gizleme ihtiyacı hissetmiş olabilir. Casusumuz, son olarak sancakbeyinin burasının topla değil, ancak buraya giden geçidin iki hisarla kontrol edilmesiyle alınabileceğini söylediğini de eklemiştir. Söyleyeceği başka bir şey olmadığını belirtince tekrar hücresine götürülen Zorzi’ye ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak, savaş zamanında sınırda yakalanan casusları, hele hele söz konusu olan hükümetinin güvenini defalarca kötüye kullanmış eski bir askerse, pek de hayırlı bir sonun beklemediğini tahmin edebiliriz. Ancak, son bahsettiği komplolar üzerine daha derin bir araştırma yapılması durumunda, bir süreliğine hayatta kalma şansı bulunmaktadır. Ancak bu bile kesin değildir; zira sorgu tutanaklarını Venedik'e yollayan Foscarini ihtiyaten Osmanlı casusunu hayatta tutmuşsa da, zindanların pek sağlam olmadığından dem vurmaktadır. Venedik kararında acele etmelidir. Zorzi'nin yakalandığını duyan herkes adaletin yerine getirilmesini beklemektedir; ayrica Venedik askeri olarak yazılıp rahatça casusluk yapmayı planlayan diğer İspanyol ve Rumlara Kandiyeli’nin idamı güzel bir gözdağı verecektir. Bu bölümde anlattığımız hikâyeler arasında en detaylı sorgu raporu Zorzi’ye ait olandır. Yakalanan casusların hangi sorulara muhatap olduğunun ve ne tip soruşturma taktikleri izlendiğinin daha rahat görülebilmesi için soruşturmadaki soru cevap düzenini bozmadan ve detayları atlamadan aktarmaya çalıştık. Okuyucuya söylenecek son bir şey de burada izlenen soruşturma stratejisinin Bennassarların şaheserlerinde detaylı bir şekilde anlattıkları Engizisyon davalarından pek de farklı olmadıklarıdır. Önce normal bir sorguya tutulan casusumuzun ifadesindeki çelişkiler sorgucuları bir casusla karşı karşıya olduklarına ikna etmişe benzemiştir. Daha sonra, casusa hem fiziki (işkenceden kurtulmak) hem de ruhani (iyi bir Hıristiyan olup ihtidasını ve ihanetini affettirmek) sebeplerden dolayı bildiklerini anlatması telkin edilmiştir. Bu noktaya kadar hemen herkes bir şeyler saklamaktadır. Diğer soruşturmalarda da görüldüğü gibi, birçoklarınin çenesi genelde işkence safhasında açılmaktadır. Ancak, Engizisyondaki soruşturmaların aksine, burada susmak bir işe yaramamaktadır. Engizisyon mahkemeleri, iki nedenden dolayı suçlunun suçunu itiraf etmesine büyük önem vermekte ve bunun için davayı uzatmaktan çekinmemektedir. İlk olarak, engizitörler karşılarındaki zındığın suçunu itiraf edip pişmanlık göstermesini ve dolayısıyla ruhunu kurtarmasını kendileri için bir görev addetmekteydiler. Ayrıca, Engizisyon mahkemelerinde özellikle ölüm cezasını gerektirecek suçlarda sadece delille hüküm vermek mümkün değildir; suçlunun suçunu ikrar etmesi gerekmektedir. Bu da Müslüman olduklarını söyleyen ve dolayısıyla Engizisyon'un kendilerini yargılayamayacağında ısrar eden birçok mühtedi korsanın davalarının yıllar sürmesine yol açmıştır. Mesela, Narbonnelu Fransız bir mühtedi olan Guillaume Bedos önce Hıristiyan olduğunu kabul etmiş, ancak sonra ifadesini değiştirerek Şaban isminde Sakızlı olduğunu ve hem kendisinin hem de anne babasının Müslüman olduğunu iddia etmeye başlamıştır. 1619 ile 1621 yılları arasındaki 25 celsede bu tutumunu değiştiremeyecek ve engizitörleri 1625 yılına kadar uğraştıracaktır. Gene daha önce bu bölümde adı geçen Ferraralı mühtedi korsan Francesco Guiccardo/Gavur Ali Reis, 19 tanığın aksi yöndeki ifadelerine rağmen Müslüman oğlu Müslüman olduğunda israr edecektir. 1626 yılında idama mahkum edilse de, itiraf almak için işkenceye maruz bırakılmadığını söyleyen bir üst mahkeme bu kararı bozacaktır. İtiraf etmemekte direnmenin hayat kurtaracağının en bariz göstergesi herhalde bu karardır. Ali davanın başlamasından üç yıl sonra 1627'de işkenceye maruz bırakılmış, ancak sağlık durumu nedeniyle hafif bir işkenceyle paçayı kurtarmıştır. Keçi gibi inatçılık edip hâlâ Hıristiyan olduğunu kabul etmemesi üzerine cezası ömür boyu hapse çevrilmiştir.
508 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.