Pıt, pıt, pıt... Parmaklarını masaya vurarak ritim tutan, bebeğini kaybedeli daha bir saat bile olmamış bir anne...
Sefalet içerisindeki bir sokakta doğan bebeğin ailesi için trajik bir olay ile başlayan bu romanda hem o dönemi akılda canlandırabileceğiniz imgeler, hemde günümüzle bağdaştırılan davranışlar var.
Yoksul insanların neden dans ettiğini anlayamayan psikoposlar, o insanlara taştan yapılma ucuz haçlar satmakla uğraşmakta...
Doktorlara inanmayan papazlar, hastalığın doğru teşhisini geri çevirir. Kendilerinden olmayan insanlara bir kuruş vermeyecek kadar cimri olan bu psikoposlar dans eden herkesi yakar.
En az Osmanlı'dan korktukları kadar korarlar o yaktıkları halktan.
Romanımızın aziz sonu, ne hissettiğini yanlış ya da doğru, sergilediği davranışlarla konuşmaya çabalayan bir insanın en sonunda dilsiz duruma gelmesiyle bitiyor.