Gönderi

Âkif'in Mektuplarında Emin Âkif Mektuplarda Emin Âkif'le ilgili bölümleri kronolojik sırayla iktibas edersek şöyle bir manzara ortaya çıkar: İki gözüm Fuat,Bizim Emin çok haylazlık ediyormuş; müdavim bulunduğu Üsküdar Sultanisi'nden savuşup çarşılarda, pazarlarda dolaşıyormuş. Annesi, ben başa çıkamıyorum diyor. Dünden beri kafam alt üst oldu.Artık mektebe kadar giderek derece-i devamı hakkında tahkikat icra edersin, sonra bizim eve de uğrayarak validesiyle konuşursun. Oğlanı azarlamak, dövmek, türlü cezaya çarpmak salâhiyyetin dâhilindedir. Benim avdetime kadar sen velisi olacaksın, anladın mı? Kat'iyyen ihmal etmeyeceğinden emin olduğum için sana yazıyorum. Kuzum kardeşim, icabını icrada terâhî gösterme!Gelecek posta ile annesine de yazacağım; çünki şimdi vakit yok... Hatta bu mektubu bir gidenle Port-Said yolundan göndereceğim. (Fuad Şemsi İnan'a, 3 Mart 1341 (3 Mart 1925). İki gözüm Fuat,Geçen hafta kemal-i isti'cal ile yazıp gönderdiğim mektubun vusulünden emin olamadığım için tekrar yazıyorum.Evden gelen son mektupta bizim Emin'in mektebe canı isterse gittiği, canı istemediği surette ... sıvışıp sokak sokak dolaştığı, verilen nasihatlerin, edilen tevbihlerin, ihtarların müessir olamadığı bildiriliyor.Ben bu hâli zaten seziyordum. İş'ar-ı ahir, olanca aklımı başımdan aldı. Avdetime kadar çocuğun vazife-i velayetini ifa edecek dostumu, zihnen bir hayli taharriden sonra seni buldum. Enişteleri, sonra sana şifahen bildireceğim esbabdan dolayı, bu işe ehil değillerdir. Kuzum kardeşim, bizim ev Üsküdar'da, Selimiye'de, eczahaneye muttasıl Şevket Paşa'nın evidir. Acele ile öbür mektupta tarif etmesini unutmuştum. Oğlanın mektebi de Üsküdar Sultanisi'dir. Geçen sene Çengelköy'deki Havuzbaşı Numune Mektebi'nin beşinci senesini zor zar geçebilmişti. Numuneler'in altıncı senesinin kaldırılması üzerine bu mektebe vermeğe mecbur olduk.Oğlan ahmaktır. Senelerden beri uğraştığım hâlde yalan söylemekten vazgeçiremedim. Yarım saat sonra meydana çıkacak yalanlarla işini görebileceğine kani olan sersemlerden! Doğrusunu söylemek şartıyle birçok kusurlarını bağışladığım ve bu tabiatim hakkında kendisine itimat verdiğim hâlde bir türlü o huyundan vazgeçiremedim.Her neyse kardeşim, eve uğrar, mucib-i şikâyet olan ahvalini validesinden öğrenirsin; tabiî mektebine de giderek müdüründen, müdür muavininden lâzım gelen malumatı alırsın! Selimiye'de bizim Miralay İsmail Hakkı Bey isminde bir dostumuz vardır ki pek mübarek bir adamdır. İstersen, onunla da konuş! Hâsılı, tekdir ile ihtar ile, dayak ile, tazyik ile, murakabe ile bu sersem çocuğu yola getirmeğe çalış! Ahval, beni canımdan bîzar etmişti; bu hâdise, yıkık maneviyatım üstüne tüy dikti!Çoktan beri yazamıyor, imâte-i vakt için okuyordum. Şimdi aynı satırı kırk defa okusam bir şey anlayamıyorum. Bu vazifeyi muvakkaten sana devretmekle azıcık teselli duyuyorum. İleride mektebini değiştirmek, leylîye kalbetmek icap ederse düşünür, birlikte kararını veririz. Arzu edersen daima murakabe edebileceğin bir mektebe geçiririz.Âh, kendi yumurcağını terbiyeden aciz babaların mürebbi-i ümmet geçinmesi ne ayıp şeymiş! Bu hafta validesine yazdım; senin icraatına kat'iyyen müdahale etmemesini sıkı sıkı ihtar ettim. Hani sen zengin olacaktın da beni şair edecektin. Ondan vazgeçtim. Şu çocukla biraz meşgul olursan beni cidden minnettar edersin. Dirîğ-ı lutf etmeyeceğinden eminim. Cenab-ı hak tevfik versin!Onun küçüğü Tahir var ki daima kendisinden beyan-ı memnuniyyet ediyorlar. Tabiî neticeye ait bana malûmat verirsin!Baki kemal-i iştiyak ile gözlerini öperim, kardeşim Fuad'ım. (Fuad Şemsi İnan'a, 8 Mart 1341 (8 Mart, 1925) Pazar). Bizim aptal oğlanla ne yaptın? Çağırdın, tekdir, yahut nasihat etmedin mi? Herifte adamlık kabiliyeti görüyor musun? Her hâlde vazife-i vesayeti kemal-i ciddiyyetle ifa etmelisin!(...) Allah sağlık verirse, 29 Nisan'da İskenderiye'den vapura bineceğiz. Şu hesapça, bir ay sonra görüşürüz. Allah'a emanet ol, kardeşim! Oğlanın işini ihmal etme ha! (Fuat Şemsi İnan'a, 12 Ramazan, 1343 (6 Nisan 1925) Pazartesi). Fuat,Seni taltif için, hayli zamandır bir vesile arıyordum; kısmetin açık imiş ki iki tane birden zuhur etti.1. Bizim Tahir, galiba, ağabeyi Emin'in bir buçuk iki sene evvelki mesleğini tuttu. Zannediyorum o daha çabuk yola gelecek kabiliyettedir. Onlar şimdi Beylerbeyi'nde, Havuzbaşı'nda, Ressam Halil Paşa'nın köşkünde, Ömer Rıza ile beraber oturuyorlar. Önceden Rıza'yı haberdar ederek bir cuma günü lütfen gider, tahkikat-ı lâzimeyi icra ve tenbihat-ı muktezıyyeyi fîsebilillah i'tâ edersen, ben hazretlerini hizmetinden memnun olmak cihetine biraz imaleye muvaffak olursun. (Fuat Şemsi İnan'a, 2 Recep 325 (6 Ocak 1927) Perşembe) Tahir için validesine yazdım. Hiç karışmayacak, tamamiyle sana bırakacak. Emin'i buraya getirdiğimden dolayı o kadar memnunum, o kadar doğru bir iş gördüğüme kaniim ki sorma!Evet, "Secde"den sonra bir şeyler yazmak isterdim amma, tercüme işini ikmal etmeden şairliğe kalkışmağı doğru bulmuyorum. (Fuad Şemsi İnan'a, 8 Şaban 1345 (10 Şubat 1342/1927) Perşembe).[Emin Arapça ile İngilizce ile hiç iyi değil. Zaten onun oyundan başka arasının iyi olduğu bir şeyi henüz göremedik! Mamafih, buraya getirdiğim çok isabet oldu, mütalâasındayım.Hâ! Kuzum evlâdım, Zihni Efendi merhumun el-Müşezzeb diye bir risalesi vardır ya, onu lütfen bana yollayıver. Hatırımda kaldığına göre onun sarfiyle nahvi aynı risalededir. Bunu Emin'e okutmak istiyorum. Gündüzleri mektebe gidiyor, ellerinizi öper. Kardeşi Fahir'e de arz-ı hürmet eder. Kemal-i iştiyak ile gözlerini öper, cümlenizi sıyânet-i mevlâya emanet ederim. Ferit'i, Hayri'yi görürsen, unutma, ikisine de selâmımı söyle.
169 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.