Gönderi

Sinemanın hammaddesi ve onun üstlendiği ilksel biçimler, düşsel· görüntülerle ve onların sayesinde biçim kazandığı anlatımcı süreçlerle karşılaştırılabilir: "Sinema, arketiplerinin basitliği (ki yeniden listeliyoruz: alışıldık ve dolayısıyla çevrenin bilinçsiz, yüz ifadeleri, belleğe ve düşlere özgü gözlemleri) ve görsel dilin sembolleri olarak nesnelerin gramer öncesine özgü temel üstünlüğü bakımından düşseldir." Sinemanın dayandığı gerçeklik, ruhsal ve fiziksel dünyanın doğrudan bir iç içe geçişte var olduğu, öznel olduğu kadar nesnel, içsel olduğu kadar dışsal, varlığın derin ve enigmatik bir katmanına aittir; bu şekilde, acıyı ve zamanın geçişini ortaya koyan çizgi, aynı anda, hem içsel hem de bedensel bir işarettir ve bir fizyonomide yoğunlaşabilmeyi gösterir. Alışkanlıktan ve kavramdan ortaya çıkmayan bu katman, olasılığı ortaya koysa ve öncelese de, diyor Pasolini, "şeylerin dilsiz kaosu"ndan açığa çıkar ve sinemanın en derin göndermesidir. Bu, alışkanlıkların ve tarzların güven verici dünyasında, anlatımcı kurallara bağlı, yüzeydeki filmi altüst edip bozan, ikinci ve gizli bir film inşa eder. Ama böylece, alışıldık algıların dayanak noktalarından kaçan ve uyanık bilincin gerçekliğiyle dünyayla ilişki kurduğumuz kurallara ve düzenlemelere aldırmayan bir bakış belirir.
·
1 plus 1
·
284 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.