Gönderi

Ey dost..
Ey Dost.. Ey can yaprakları... Gül yaprağı gibi titreyen, aşk sayfalarının elif, lam, mim hecelerine gömülen dostum... Unutma dostum... Ey dost unutma! Bu yapraklar masamdan dört dimensiyonlu, dörtlü zamanın birer nefesi, müşahidi olan masanın ayaklarının üstündeki bu sesli yapraklar, bu geceyi kollamış, sarmış, yıldızların, ayın sırlarını paylaşmak ümidiyle... Güneş ve günün muştulayıcı ışığını biteviye kucaklamış, dudaklarım bu işaretlere, sırlara, lâl sırlarla uzatmış, içine çekmiş, güneşin sesini ta içine çekip dalgalarım davet etmiş... Bu masadaki kalemin sesi, seni dinleyecek, sen okurken sayfalardaki varlığın esrarı, bilgiyi hece hece bu kitabın yapraklarında... Sessiz, huşu ve dostça... Hece taşları misali, ey dost... Ey ufkun, ufukların sırdaşı, dostum... Dörtlü zamanın ayakları, dörtlü buudlann bakışları, arasında, okuyacak, manalandırılmış, kanatlandırılmış, sırlarına sahip, muhip, dökmeyen bu kelimeleri hayal edeceksin, biteviye gözlerini yumdukça, değdikçe dudakların bu kelimelere, sessizce seslendirirken, heceleri, sen dostum. Hayalin sonsuz kanatları arasında, ama biteviye lâl bakışların içinde... Kulaklarına fısıldayacak bu kelimeler sadece do, re, mi, fa... Sesinin sırrını değil, elif dal mim yani benî Ademin de, hikmetinin sırrının da tedai sayfalarına götürecek, kanatlandıracak, hep... Dolaşacak hecelerin sırrı, dalgaları biteviye içinde... Kelimelerim plastik kelimeler değil. Yani köksüz, dalsız, meyvesiz, tedaîsiz, langır lungur kırılmış cam sesleri, plastik kelimeler değil... Asırları kucaklayan, asırların nefesidir, kelimelerimi oluşturan, ören hecelerim... Hece içinde varlıktır, kelimelerim. Harem ağası değil, yasaklar ağı ise hiç değil. Benim düşünce odam, içince binbir parçaya bölünmüş, bu düşünce atölyesinin duvarlarında, biteviye kınlar, parçalanan küçücük edilen aynaların aksinin, raksının varlığıyla kaplı... Ama sırları dökülmemiş, aynalarla döşeli bir odadan... Zincirlenmemiş, parangaya vurulmamış kelimelerle kucak kuçağa, bu aynalar... Varlığın bilginin binbir renkli raksının raksını, sancısını görebilmek için... Daha doğrusu bu kırık aynalarla yapıştırılmış, hıncahınç, boydan boya, boşluğun yani karanlığın sesine müsaade edilmeden, kaplanmış, donatılmış... Aş da tutturulmuş, bu piri faninin düşünce odası... Kün'nün, Kef ve Nun'un arasındaki çırılçıplak düşünce odası, bu... Bu binbir aynaların, renklerin ülkesi, düşünce odam... Kendimi seyrettim, bu aynaların yansıması olan kelimelerde, hecede, seste, melodide ve düşüncenin sessiz raksının, sesinde... Bu aynaların yani, asırların her nefesi, sesi, şarkıların, rüyaların yansımalı raksını, kırmadan, birbirlerine karıştırmadan, insicamlı, berrak ve bu ışığı, sesi çarpıtmadan, çarpılmadan, kırmadan, iğdişleştirmeden, gererek düşünceyi, koparmadan sunmak bir düşünce... Safi yani gerçek düşünce, sınırı aşmak, germektir... Bu düşünceler önce çöle savruldu, kavruldu, birer yaprak olarak heceye yani düşünceye büründü. Sonra birdenbire bir davetin yaprağı olarak, yansıyıp düştü bu yapraklar yani aynalardaki solmaz, bitimsiz yansımalar, varlık ve hecenin sesinin ifadesi olarak odama... Ey dost... Bu savrulan yitik yapraklara eğilirken, sen odanda okurken avuçlarında duran yapraklan... Çölün görülmez sokaklarına, ana caddelerine yani, sırları dökülmemiş âleme girmiş olacaksın. Burası ece hecelerin, düşüncenin, gün ışığının sonsuzluk ülkesi... Saracak seni, varlığına bürünerek, birden bire bu yapraklar... Hecelerin ateş yalımını çıldırtan, kalemi hareketlendirenin bakışları arasında, kendini bulacaksın kendini yani rüyalarını... Bulacaksın sen varlığının dimensiyonlarını, bu yapraklarda... Erimelisin dostum. Okuyan, düşünen varlığın, bu ateş yalımı içinde erimeli, tekrar kor ateş olarak dirilmeli, rüyan ve varlığın... Rüyalarını en yakıcı ateşe büründürüp, kanatlandırıp, çıkmalısın, öfkenin öfkesi, düşüncenin düşüncesi, öfkelenen öfkelendiren sesin, sesinin rüyası bu yapraklardan, gözlerinin ve elinin, sesini, ferini değdirip ayrılmalısın, kumun metafizik dalgalarından, sayfalarından... Anlamış olmalısın, Güneş'te bir demlik, bir anlık bakışın yakınlığını ve uzaklığın sırrını... Varlığın senin, kendi öz vicdanının varlığı kalmalı hep, çölün esrarlı hecelerinde, yapraklarında... Unutma dostum... Okumak dua... Düşünmek, aramak dua... Kendini yani başkasını sevmek ebedi dua, salihlerin, erenlerin duası... Bir hecenin belki bir anlamı yok, ama sesinin ve tedaisinin uçsuz bucaksız değeri var...
Sayfa 13 - Yağmur Yayınevi - 1.Baskı - Ekim 2010Kitabı okuyacak
·
249 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.