Cenab Şahabettin estetik bir şairdir, Osmanlı Türk şiirinin bir estetik zafer abidesi gibidir bu şiir. Kar yağışı bu kadar zerafet ve hassas bir göz ve akıl ile yazılabilir. Şirin geneline bir hüzün hâkimdir, ama kar ve yağmur semavatın neşesidir, kar insan aklının almayacağı bir harika tasarımdır. Binlerce kilometre uzaktan suyu yumuşacık bir yapı ile kara dönüştürüp insanları rahatsız etmeyecek bir ilahi hızla aşağı indirmek ancak Allah’ın yapacağı bir iştir. Her yağmur ve kar tanesini bir meleğin indirdiğine inanmamak kabil değil; ne kadar hassas bir düzenle bu ilahi misafir olan insana saygı gösterip ona harika fiiller ile hürmet eden bir yaratılış… Ya bizim bu kemâl-i nezaketle bizim için çalışan kâinatın ilahına karşı tavrımıza ne dersin, nimetlerini görünce kendimizden geçip, camiiyi görünce önünden geçen bir mantık bizimki, en azından benim ki öyle. Cenap için bir fatiha okumak da vacip değil mi?(Himmet Uç)
Elhân-i Şitâ
Cenap Şehabettin
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gãib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar…
Ey kulûbun sürûd-i şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşîdeleri,
O baharın bu işte ferdâsı:
Kapladı bir derin sükûta yeri
karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar.
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar!
Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân!
Son kalan mâi tüyleri kovalar
karlar
Ki havada uçar uçar ağlar!
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berg-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter…
Dök ey semâ-revân-ı tabiat gunûdedir;-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek!-
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid…
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma çek.
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar,
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar
Bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık, sonra uçarlar.
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân,
Karlar… bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
Karlar… bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi!