Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

DR. RIZA NUR Hekim, siyasetçi, yönetici, siyasi müzakereci, araştırmacı, dergi yayıncısı olarak Osmanlı Devleti'nin son dönemi ile Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında unutulmaz hizmetleri olan, milletimizin yetiştirdiği değerli bir isimdir. AİLESİ, DOĞUMU, TAHSİL HAYATI Dr. Rıza Nur'un baba tarafı yaklaşık 1750 yılından beri Sinop'ta oturan ve İmamoğlu lakabını taşıyan bir aileye mensuptur. Babasının adı Mahmut Zeki, annesinin adı Hacere Hacile'dir. Okur yazar olan babası 20 yaşında askere çağrıldığında tersaneye ayrılmış, oradan İstanbul kundura fabrikasına verilmiş, 10 yıl askerlikten sonra subay olmasına rağmen görevinden ayrılarak Sinop'a gelmiş ve meslek olarak öğrendiği kunduracılıkla meşgul olmuştur. Anne tarafı Sinop'lu olup, deniz ticareti ve taşımacılıkla tanınan ailenin lakabı Zarflıoğulları'dır. Rıza Nur ailenin dört oğlundan ilki olarak 30 Ağustos 1879 tarihinde Sinop'ta doğmuştur. Doğum tarihi TBMM Albümü'nde 1878 olarak gösterilmiştir. Rıza Nur sarışın, mavi gözlü idi. Rıza Nur Sinop'ta Kapan iptidai mektebinde okula başlamış, ilkokulu bitirdikten sonra Alâeddin Camii bitişiğindeki Mülkiye Rüştiyesine devam etmiş, 12 yaşında başarı göstererek mezun olmuştur. İstanbul'da halasının yanında iken Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi'ne yazdırılmıştır. Bu bina Gülhane'de Alay Köşkü'nün tam karşısında bulunuyor. Cumhuriyet döneminde Adli Tıp Kurumu, Devlet Güvenlik ve Çocuk Mahkemesi tarafından kullanılmış olup günümüzde ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi yerleşmiştir. Burada iki yıl okuduktan sonra Çengelköy'deki Kuleli Harbiye İdadisine yazılmıştır. Babasının ısrarı üzerine Tıbbiye İdadisine naklolmuştur. 1895'te Tıbbiye İdadisi'ni bitirerek Sarayburnu'nda altı sınıflı Askeri Tıbbiye'ye girmiştir. Okulun geleneğine uygun olarak yukarı sınıflardan Nazım adında bir öğrencinin verdiği fazilet, hürriyetperverlik, istibdat düşmanlığı, öğrenciler arasında kardeşlik, üst sınıflara itaat dersinden sonra, öğrencilerin gizlilik içinde yürüttükleri teşkilata girdi. Derslerine çalışarak başarılı bir öğrenci oldu. Gizli yürütülen faaliyete iştirak ettiğini anlayan sınıf subayının uyarısı ile tedbir aldığı için yatakhanedeki dolabında yapılan aramada tehlikeli bir şey bulunamadı. Siyasi çalışmalarına ara verip derslerine döndü. Çalışkanlığından dolayı arkadaşları hemşerisine nazire olarak ona Diyojen diyorlardı. Mezuniyet tezi olarak Hitan'ı (sünnet) hazırladı. Doktor olduktan sonra bu çalışmasını genişleterek kitap halinde bastırdı. 27 Kasım 1901'de Askeri Tıbbiyeden yüzbaşı rütbesiyle doktor olarak mezun olmuştur. 27 Şubat 1902'de Gülhane'de staja başlamıştır. Önce Alman Dr. Deike Paşa'nın yanında laboratuvar ve teşrihi marazi (otopsi) üzerinde çalıştı. Gösterdiği başarıdan dolayı onu yanına alan Alman Prof. Dr. Wieting Paşa'nın yanında cerrahi ve ortopedi ihtisası yaptı. Tıbbiyede teşebbüsü ile çocuk cerrahisi ve ortopedisi kürsüsü kurulmuştur. İhtisas yapmadan önce kur'a ile Basra'ya Altıncı Ordu'ya bağlı 48. Alayın 3. Taburuna tayin edilmişti. Alman hocalar onu göndermemekte askeri yetkililer ise gitmesinde ısrar ettikleri için altı aylık bir fasıladan sonra hocaların dediği oldu. Bir yıl sonra askeri yetkililer Yemen'e tayinini çıkardıklarında Alman elçisi Von Bieberstein bir Cuma selamlığından sonra padişahın huzuruna çıkarak yerinde bırakılmasını sağladı. MEMURİYET HAYATI 1903'te Kolağası rütbesine terfi etti. 1905'te Gülhane'ye muallim muavini (Doçent) oldu. Tıbbiyede başladığı Fenn-i Hıtân adlı eserini tamamladı. Padişahın Başhekimi Said Paşa tıp aleminde dikkati çeken eserden haberdar olunca onu evine çağırıp görüştüğünde eserini ve hazırladığı sünnet aletleri koleksiyonunu beğendi. Davet üzerine eserinin iyi kağıda istinsah edilmiş nüshası ile kadife bir kutuya koyduğu aletlerini Said Paşa'ya götürdü. Başhekim bir gün sonra telgraf ile Rıza Nur'u Yıldız Sarayı’na çağırdı. Eserinin hükümdar tarafından beğenildiği, mükafat olarak Solkolağası rütbesine terfi ettirildiği ve kitabının basılmasına irade çıktığı bildirildi. Fakat eserini kolaylıkla bastıramadı. Serasker Matbaası kitabı basmadı. Eseri Maarif Vekaleti'ne vererek sansür heyetinden izin almaya mecbur oldu. Adından Nur'u çıkarıp Rıza adıyla eseri bastırabildi. Gülhane Hastahanesi Dış Hastalıklar Muallimi Prof. Dr. Wieting başarılı bulduğu eserin bir bölümünü Almancaya tercüme etti. EVLİLİĞİ Hatıralarında davranışından çok şikayetçi olduğu eşi, Abdülhamit'in 17 yıl Seraskerliğini yapan Mehmet Rıza Paşa'nın oğlu Şükrü Paşa'nın kızıdır. İttihatçıların Babıali baskınından sonra yurt dışına çıkıp Cenevre'de bulunduğu sırada yakın arkadaşı, Refik Halit Karay'ın kayınpederi Mahir Said Pekmen'i Nice şehrine davet etmiş, kalması için Şükrü Paşa'nın kirasını ödeyerek pansiyonda bir aylık oda tuttuğunu belirtmiştir. Arkadaşının ısrarı üzerine burada gördüğü Şükrü Paşa'nın 18 yaşındaki İffet isimli kızı ile evlenmeye karar verdiğinde 34 yaşında idi. Üç gün içinde muamele tamamlanarak 17.5.1913'te evlenmişler, Serasker Rıza Paşa'nın Mont-Boron'da denize nazır villasında kendilerine tahsis edilen odada yaşamaya başlamışlardır. Hatıralarında oldukça zengin olan ailenin kızlarına çeyiz yapmadığını, para hususunda dürüst davranmadıklarını belirtmiştir. Mehmet Rıza Paşa (1844-1920), Osmanlının son seraskeridir. II. Abdülhamit'in güvendiği devlet adamlarından olup, 1908'de II. Meşrutiyet ilan edildikten sonra bütün unvanları geri alınmış, tevkif edilmiş, maliyeye ikiyüzbin altın bağış alınmıştır. Hapisten çıktıktan sonra gittiği Avrupa'da 8 yıl yaşamış, memleketine döndüğü yıl vefat etmiştir. Meclisin bir süre toplandığı Çırağan Sarayı yandığında çalışmalar onun Yenimahalle'deki konağında yapılmıştır. Konağın yüze yakın odası, büyük ve süslü salonları vardı. Salonun biri müzakere meclisi olarak kullanılmıştır. İstanbul eski mebusu Süreyya Paşa (İlmen), Ziya Kuntay Emiroğlu'nun kayınpederinin kardeşleridir. Süreyya Paşa, Cumhuriyet döneminde bir devre milletvekilliği yapan, yatırımcı, varlıklı bir kişidir. Babasının servetini zimmetine geçirdiği için kardeşleri ile arası açılmıştır. Vefat ettiğinde verilen ilanda sadece akrabasından Ziya Emiroğlu ile Şükrü Paşa’nın diğer kızı Fatma Nurhayat Atabinen'in (1899-3.9.981) adı zikredilmiş, Rıza Nur’un hanımı ve kayınpederinin isimleri yer almamıştır. Ziya Emiroğlu’nun vefat ilanında ise Süreyya Paşa ile yeğeni F. Nurhayat Atabinen’in isimleri zikredilmiş, Şükrü Paşa ile damadı Rıza Nur ve eşinin adları verilmemiştir. Baldızı F. Nurhayat Hanımla evlenen bacanağı Reşit Safvet Atabinen, yüksek tahsilini Fransa'da yapmış, 1904'te Paris'te Ecole libre de Sciences Politiques'ten diploma almıştır. 1906'da Beyoğlu'nda Fransızca ve İngilizce yayınlanan Levant Herald gazetesinin başyazarlığına getirilmiştir. 1907’de intisap ettiği Osmanlı hariciyesinde Romanya Mutelit Komisyonu Başkatipliği, Bükreş Sefareti Başkatip vekilliği yanında birçok temsilcilikte görev yapmıştır. 1909'da gittiği İran’da dayısı Tahran Büyükelçisi Hasip Beyin maiyetinde üç yıl sefaret başkatipliği yapmıştır. 1917 yılında yapılan düğününe Topal İsmail Paşa, Cavit Bey, Ahmet Nesimi Bey, Şehzade Burhaneddin Bey, Sadrazam Talat Paşa, Mithat Şükrü Bleda, Necmettin Molla, Hüseyin Cahit Yalçın katılmışlardır. 1918-1920 arasında yurt dışında yaşamış, Lozan heyetinin, Fransız sefiri Massigli ile birlikte Konferansın genel sekreterliğini uzun süre yapmıştır. Atabinen'in yetiştirmesi Çelik Gülersoy, genel sekreterlik görevlendirmesini bizzat Mustafa Kemal'in yaptığını, kendi iradesi dışında gerçekleşen bu tayinden İsmet Paşa'nın hazzetmediğini belirterek, Rıza Nur’un varlığını görmezlikten gelmiştir. Mustafa Kemal ile yakınlığının Çanakkale'den İstanbul'a döndükten sonra Akaretler’de komşuluk yapmasına bağlanmıştır. Fransızcayı iyi konuşan Atabinen iki dönem Kocaeli milletvekili olarak parlamentoda bulunmuş, vefatına kadar kurduğu Turing ve Otomobil Kurumu'nun başkanlığını yapmıştır. Rıza Nur, bacanağının Maliye Nazırı Cavit Beyin özel kalem müdürü ve has adamı olduğunu kaydetmiştir. Şükrü Paşa, yaşadığı Fransa'nın Nice şehrinde bütün servetini tüketmiş, cenazesi İstanbul'a getirilmiştir. Baldızı F. Nurhayat Hanım, Şükrü Paşa'nın ikinci eşi Kevser Hanım'dan olmuştur. Kevser Hanım, Cumhuriyet döneminde Okçu (Okatan) soyadını almış ve 1965'te vefat etmiştir. Rıza Nur, yurt dışında iken hasta, morfinman olan eşini İstanbul'a göndermiş, dostu Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman Bakırköy Hastanesi'nde tedavi altına alarak ölümüne kadar bakmıştır. Atabinen, Serasker Rıza Paşa ailesinde Rıza Nur'a göre daha fazla hüsnü kabul görmüş, hayatı boyunca oturduğu Beşiktaş'taki kargir konak onlardan miras kalmıştır. SİYASÎ HAYATI 1907'de Askeri Tıbbiye Cerrahi Muallimi oldu. 1908'de binbaşılığa terfi etti. Meşrutiyet'in ilânından önce Avukat Baha ve Manyasîzade Refik Beylerin yazıhanesine götürülerek İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdi. Aynı sene Meşrutiyet'in ilânı üzerine Sinop mebusu seçildi. 17 Aralık 1908'de merasimle açılan Meclis'te hükümdarın nutkunun okunmasından sonra en yaşlı üye Trabzon Mebusu Ali Naki Efendi'nin başkanlığında oturuma devam edilmiş, en genç mebuslar Rıza Nur Bey ile Arif Hikmet Bey (Adana) katiplik görevine getirilmişlerdir. 1909 yılı başlarında İttihat ve Terakki Fırkası'na girdi. Bir süre sonra İttihat ve Terakki'ye muhalefet ettiği ileri sürülerek Askeri Tıbbiye'de verdiği ders kaldırılarak muallimlikten çıkarıldı. 1909'da aynı sebeple rütbesi tasfiye edilip kolağalığına indirildi. Rıza Nur, bu dönemde muhalefet partisi olan Osmanlı Ahrar Fırkası'na girmiştir. Ali Kemal ve İsmail Kemal Beylerin fırkaya kabul edilmeleri ve mebus adayı gösterilmeleri üzerine Mahir Sait, Osmanlı Gazetesi sahibi Ahmet Fazlı, Celalettin Arif Bey tepki göstererek istifa etmişler, iki ismin fırka ile alakaları kesilince istifalarını geri almışlardır. 31 Mart İsyanı'nın çıkması ve bastırılmasından sonra kendilerini tehlikede gören birçok kişi gibi Rıza Nur da ülke dışına çıktı. 1910'da askerlikten istifa etti. Muhalif tavrı sebebiyle meclisin kapatılması halinde kendisine düşman olan Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa tarafından asker olarak Yemen'e gönderilip tasfiye edileceğinden endişe ediyordu. Balkan Savaşı'nda silah altına alındığında yaralılara baktı. Aynı zamanda Tıp Fakültesi morg müdürlüğüne tayin edildi. İktidardaki İttihat ve Terakki Partisi'nin icraatı aydınların giderek uzaklaşmaları sonucunu doğurdu. İttihat ve Terakki'nin hükümetin işlerine karışmasından şikâyet eden Dr. Rıza Nur, partinin taşra şubelerinin kapatılmasını, mecliste başka partilerin faaliyetine imkân tanınmasını istiyordu. 1909'da İttihat ve Terakki'nin eski bir mensubu olan Şerif Paşa tarafından Paris'te kurulan Osmanlı Islahât-ı Esasiye Fırkası adına çalıştığı ileri sürülerek bir grup siyasi ile tutuklanıp sindirilmek istenmiştir. Divan-ı Harbi Örfî Ekim 1910'da, mebus dokunulmazlığı olmasına rağmen tutuklanarak yargılanan Rıza Nur'un da aralarında bulunduğu sanıkların ekseriyetini beraat ettirmiştir.” Damat Ferit Paşa'nın verdiği bir ziyafette Rıza Tevfik, Rıza Nur ve Lütfi Fikri'ye bir fırka kurulması teklifi üzerine Beyoğlu'ndaki evinde toplantılar yapılarak partinin nizamname ve programı kaleme alınmıştı. 21 Kasım 1911'de programı ve kuruluş beyannamesi İstanbul valiliğine verilen Hürriyet ve İtilâf Fırkası'nın İdare Meclisi azaları arasında bulunuyordu. Partinin ilk günlerinde hitabet ve müzakere yeteneğini kürsüde göstermiş, tecrübe kazanmıştır. Anayasa'da hükümdara verilen yetkilerin daraltılması ile ilgili görüşmeler sırasında kürsüde üç saatlik konuşmasının İttihatçı, muhalif millet vekillerince itiraz edilmeden, Mahmut Şevket Paşa'nın kürsünün tam önünde dinlediğini belirtmiştir. Fırkayı destekleyen gazetelerde baş makaleler yazdı. İttihat ve Terakki’nin bazı isimlerin bakanlık ve mevki peşinde koştukları yolundaki suçlamalarına itiraz etti. Fırkanın 2 Haziran 1912'de başlayan kongresinde Miralay Sadık'ın hakimiyet kurma teşebbüsü karşısında istifa etmekten bazı delegelerin baskısı ile vazgeçti. Partide "Münevveran Takımı" olarak nitelendirilen klik içinde yer aldı. Arnavutluk'ta ortaya çıkan isyanın önderlerinden Yakovalı Rıza ile sürgünde bulunduğu sırada Sinop'ta tanışması mühim bir rol oynamasına zemin hazırlamıştır. Bu tutumundan dolayı sonraki yıllarda siyasi muhasımları tarafından devamlı olarak tahrikçilikle suçlanmıştır. Hatıralarında Arnavutluk isyanındaki tahrikçilik rolünü kabul edip, bu tutumunu savunmaya çalışmış, iftiharı olarak gördüğünü belirtmiştir. İsyanın istiklal veya bir düşman namına değil, devleti İttihatçılardan kurtarmak için hareket edildiğini ileri sürmüştür. Fırkadan ayrılarak siyasî ortamın hareketli yıllarında Prens Sabahattin Beyle ilişki kurdu. 23 Ocak 1913'teki Babıali baskınından sonra muhalif arkadaşları gibi yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Bir süre bir Rum tanıdığının evinde saklanmış, yabancı bandıralı bir gemiye binerek dışarı çıkmanın çarelerini aramıştır. Tedbirsizlik yaparak gittiği evde yakalanarak Bekir Ağa Bölüğü'ne kapatılmıştır. Ertesi günü hapishaneye gelen Cemal Paşa'nın yurt dışına çıkması teklifini kabul etmeyince sokakta öldürülmekle tehdit edilmiştir. Anlaşmak zorunda kalan Rıza Nur, Paris'te tıp tahsili için aylık bir tahsisat verilerek yurt dışına gönderildi. Hapishaneden araba ile evine gidip, çamaşırlarını alıp vapura binerek Köstence'ye gitmiştir. Cenevre'de bir hastanenin cerrahi kısmına devam etmiş, öğretmen tutarak Fransızcasını geliştirmiş, talebe bursuyla yaşamaya çalışmıştır. MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ SİYASİ HAYATI Sekiz yıl ülke dışında yaşadıktan sonra Mütareke'den sonra İstanbul'a döndüğünde son Osmanlı Mebûsân Meclisi'ne IV. Dönem Sinop mebusu olarak girdi. İstanbul'un işgal edilmesi üzerine Osmanlı Meclis-i Mebûsân'ının 18 Mart 1919'da yapılan son toplantısında arkadaşları ile birlikte verdiği önerge ile Meclis'in toplantılarının ertelenmesi kabul edilmiştir. Yusuf Kemal Tengirşenk, Vehbi ve Abdullah Azmi Hocalar ile birlikte Sadrazam Salih Paşa tarafından nasihat heyeti olarak görevlendirilip, İngilizlerden sağlanan bir trenle Ankara'ya doğru yola çıkmışlar ve Geyve'de tutuklanmışlar, Mustafa Kemal'in talimatıyla Ankara'ya getirilmişlerdir. Tengirşenk, Mustafa Kemal'den enterne edildiğini gösteren bir vesika almıştır. Samet Ağaoğlu, Tengirşenk'in Vatan Hizmetinde adını taşıyan hatıraları hakkındaki yazısında onun mütereddit kişiliğine temas ediyor. Rıza Nur'un böyle bir talebi olmamış, Anadolu'da başlayan Milli Mücadele'ye katılıp I. Dönem Sinop milletvekili olarak Meclis'e girmiştir. Ankara'ya gelmesi Milli Mücadele'yi bir İttihat ve Terakki oyunu şeklinde göstermek isteyen kısa ve dar görüşlüleri susturmuştur. Kurulan ilk hükümette Milli Eğitim Bakanı oldu. 3 Mayıs 1920'de yapılan ilk vekalet seçimlerinde diğer aday Hamdullah Suphi Tanrıöver'e karşı çoğunluğu sağlayamamıştır. Aynı gün yapılan ikinci seçimde de çoğunluk sağlanamamıştır. 4 Mayıs’taki seçimde bir oy fazla alarak 65 oyla bakan seçilmiştir. Zayıf bir çoğunlukla seçildiğini gerekçe göstererek 6 Mayıs'ta istifa etmeye kalkışmışsa da, Meclis'in güven beyan etmesi üzerine istifasını geri almıştır. Bakanlık personeline ait bir numaralı sicil dosyası ona aittir. Sadece adı olan bakanlığı yoktan var ederek kurmuştur. Merkez teşkilatının kuruluşunda o zamana kadar olmayan, hiç düşünülmemiş olanı yaparak, folklor derleme çalışmaları yapmak üzere Hars Umum Müdürlüğü'nü tesis etmiş, başına Besim Atalay'ı getirmiştir. Burada dil, lügat, ata sözleri, edebiyat, şiir, mimari abideler, oyunlar, sporlar; Türk'e ait bütün hars toplanmaya, tescile, tanzime çalışılmıştır. Bütün öğretmenlere ve öğrencilere Türk isimleri konmasını emretmiştir. Bunun için hazırladığı bir Türk adları listesini bütün Maarif Müdürlüklerine göndermiştir. İstiklal Savaşı'nın kazanılmasından sonra Milli Mücadele'ye karşı hareketlere girmiş olan subaylar ile davet edildikleri halde Anadolu'ya gelmeyen subayların yargılanmalarına dair kanun teklifinin görüşülmesi sırasında, Maarif ve Sıhhiye Vekaleti'nde bulunduğu sırada memuriyetlere “bu memleketin evlatlarını" getirmeye azami dikkat ettiğini, hatta bu şartlara uymayan memurları da tedricen çıkardığını açıklamıştır. Türk dilinin sadeleştirilmesi için genelgeler çıkarmış, Bakanlar Kurulu’na dilin sadeleştirilmesi teklifinde bulunmuştur. Bakanlar Kurulu teklifi karar altına alarak bütün devlet dairelerine genelge çıkarmıştır. 4.5.1920-13.12.1920 tarihleri arasındaki görevi 8 ay 11 gün sürdü. Aynı yıl Hariciye Vekaleti'ne vekalet etmiştir. İlk Milli Eğitim Bakanı olarak merkez teşkilatını şekillendirmiş, Kazım Nami Duru'yu Orta Öğretim Genel Müdürlüğü'ne tayin etmiştir. 1920 yılının sonunda Rusya'ya gönderilen fevkalade murahhas heyeti üyeliğinde görevlendirilmesi üzerine bakanlıktan istifa etti. 1921'de Türk-Rus Anlaşmasını Yusuf Kemal Tengirşenk, Ali Fuat Cebesoy ile birlikte imzalamışlardır. Son derece önemli olan bu anlaşma yeni Ankara hükümetinin hariçte resmen devlet olarak tanınmasını sağlamış, Rusya'ya olan külliyetli borç silinmiştir. Anlaşmadan sonra Rıza Nur ile Yusuf Kemal Tengirşenk Sovyetlerin vermeye taahhüt ettikleri 10 milyon altın ruble yardımın 4 milyonunu teslim alarak Türkiye'ye getirmişlerdir. Ruslar geri kalan ödemede ağır davranmıştır. Yetkili murahhas olarak yaptığı Türkiye-Ermenistan anlaşmasının onun zihninden ve kaleminden çıktığını Yusuf Kemal Tengirşenk Meclis kürsüsünde açıklamıştır. Türkiye-Ukrayna anlaşmasında bir fikri yoktur. Yalnız bu anlaşmanın teatisine memur edilmiştir. Rıza Nur, Ruslarla görüşme yapmak üzere Moskova'ya giderken bu anlaşmayı Harkov'a götürmüştür. Türkiye-Polonya ve Türkiye-Amerika arasındaki anlaşmalarda yetkili murahhas olarak imzası bulunuyor. 3., 4. ve 5. Hükümette Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimâiye Vekili olarak görev yaptı. Sakarya Meydan Savaşının sıkıntılı günlerinde cephe gerisinde bulunarak ilkel araçlarla kurduğu seyyar hastanelerde bizzat yaralıları tedavi etti. 1922'de Ukrayna'ya gönderilen fevkalâde murahhas heyetinin başkanlığını yaptı. Türkiye Komünist Partisi lideri Dr. Şefik Hüsnü Değmer, 1923 yılındaki değerlendirmelerinde devlet adamları arasında İktisat ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanları gibi Marksist bir düşünceyle hareket etmeye eğilimli görünen kişilerin bulunduğu tespitini yapmıştır. Değmer, yeni Rus devrimi ile iyi ilişkiler içinde bulunan hükümetin aynı yolu takip edeceğini ümit etmektedir Saltanatın kaldırılması ile ilgili meclis görüşmeleri 30 Ekim 1922'de açılmıştır. Rıza Nur ve ekseriyeti Birinci Grup'tan 78 arkadaşı “Osmanlı İmparatorluğu'nun munkariz olduğuna ve yeni Türkiye Hükümeti'nin onun varisi bulunduğuna ve Makam-ı Hilafet'in esaretten kurtulacağına dair" bir önerge vermişlerdir. 1 Kasım 1922'de Rıza Nur, teklifinin hilafete ilişkin 6. maddesini yeniden kaleme almıştır. Buna karşılık Hüseyin Avni Ulaş ve 25 arkadaşı saltanatın kaldırılması ve hilafetin korunmasına dair başka bir teklif vermişlerdir. Bu iki teklif Meclis'teki ilgili komisyonların üyelerinden oluşturulan Müşterek Komisyona gönderilmiştir. Bu komisyon incelemeleri sonunda iki maddelik bir teklif hazırlamıştır. Mustafa Kemal ve Hüseyin Avni Ulaş'ın ilavelerinden sonra teklifin oybirliği ile kabul edildiği ilan edilmiş, Lazistan mebusu Ziya Hurşit'in muhalif olduğunu beyan etmesi üzerine sonuç oy çokluğu ile kesinleşmiştir. 1923'te Sağlık Bakanlığı üzerinde kalarak Lozan görüşmelerine II. Murahhas olarak iştirak etti. Bilgisi, zekâsı ve metanetiyle hizmetleri büyük oldu. Yunan delegesi Venizelos'la yaptığı tartışmada bayılmasına sebep oldu. Lozan görüşmeleri sırasında şehre gelen birçok ressam delegelerin resmini yapmıştır. Derso isimli karikatürist Venizelos'la ikisini boksör, Rıza Nur'u rakibini yere yıkmış olarak çizmiştir. Rıza Nur'un farklı psikolojisi olduğu hususunda görüşler olmakla birlikte Lozan görüşmeleri sırasında Türkçülük inancı gereği hadiselere dikkatli yaklaşmıştır. Anadolu'da yaşayan çeşitli dinlere mensup milliyetleri farklı grupların geleceği ile ilgili tartışmalarda bu dikkatinin izlerini takip edebiliyoruz. Anadolu'daki Rumların gönderilmesi gündeme gelip, mübadele antlaşması metni hazırlanırken Rıza Nur, "Rum-Ortodoks dininden Türk uyrukları" deyimi yerine "Türk uyruğu Rumlar” deyimini üstün tuttuklarını söylemiştir. Bütün dikkati Anadolu'da yaşayan Ortodoksların mübadeleden kurtulması idi. Bu sağlanabilmiş olsa idi, İstanbul'da Milli Mücadele'ye düşmanlık yapan Rum Patrikhanesi'nin dini nüfuz alanı sınırlı kalacak, Türk Ortodoks Patrikliği onu dengeleyebilecekti. 30 Ocak 1923'te "Türk ve Rum Ahalinin Mübadelesine Dair Mukavelename ve Protokol" imzalanarak hayata geçirilmiştir. Hatıralarında Lozan'da azınlıklar konusundaki tartışmalarda bizi sıkıntıya sokmak için Türkiye'de ırkça, dince, dilce üç ekalliyet olduğunun ileri sürüldüğünü, bunun kabulü halinde ırk tabiri ile Çerkez, Abaza, Boşnak ve Kürtleri, Ermeni ve Rumların yanına koyacaklarını; dil tabiri ile Müslüman olup başka dil konuşanları da ekalliyet; din tabiri ile halis Türk olan iki milyon Kızılbaşı da ekalliyet yaparak bizi hallaç pamuğu gibi atacaklarını, bütün gayreti ile bu tabirleri kaldırmaya çalıştığını belirtiyor. II. Dönemde Sinop milletvekili seçildi ve Tıp Fakültesi kendisine fahrî profesörlük unvanını verdi. Fethi Okyar kabinesi istifa ettiğinde İstanbul'dan vapurla memleketine gitmiştir. Vapur İnebolu'ya geldiğinde aldığı, Başbakan İsmet İnönü'nün 3 Temmuz 1924 tarihli telgrafında Londra sefirliğinin boş olduğu, bu konuda bir fikir ve temayüllerinin olup olmadığını özel olarak öğrenmek istediği ifade ediliyordu. Daha önce de Berlin sefirliği teklif edilmiş, makam hırsı bulunmadığından reddetmiştir. Hükümetten ayrılmasına rağmen devlet yönetiminde etkinliği devam etmiş, 1925 Mart ayı başlarında Berlin'i ziyareti sırasında görüştüğü Zeki Velidî Togan, davetine icabet ederek Türkiye'ye gelmiştir." Togan, 1944'te tutuklandığında savunmasında Dr. Rıza Nur'un ısrarı üzerine geldiğini beyan etmiştir. Ziya Gökalp'in erken yaşta vefatından sonra Yahya Kemal, Zonguldak milletvekili Ragıp Özdemiroğlu ile eserlerini neşretmek üzere kurdukları dernek çalışmaya başlamadan dağılmıştır. 1926 Aralık ayında milletvekilliğini bırakıp Paris'e gitti ve 1938'e kadar 12 yıl ülke dışında yaşadı. İlk yıllarını Paris'te, son yıllarını geçinmek için daha elverişli olan İskenderiye'de geçirdi. Bu süre içinde Türk Bilik Revüsü adlı yıllık bir Türkiyat dergisi neşretti. 1930-1931 tarihlerinde Leiden'de toplanan müsteşrikler kongresinde Türkiye'yi Reşit Safvet Atabinen ile temsil etmiştir.
·
1.201 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.