Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

256 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Bir çocuk babası öldüğünde neden ağlamaz? Sadece bu sorunun cevabını merak ederek sayfalara şöyle bir göz gezdirdim. Ben bu kitabı okuyamam dedim ve tekrar rafa koydum ben sadece okumaya korkarken bunu yaşayan ne yaşadığının bilincinde dahi olmayan ya da  korkutularak susturulan çocukların olduğunu bilmek insanın yüreğini acıtıyor. "İçinde bana yer yoktu,baba Benim köprülerimi yıkıyordun Çocukluktan kadınlığa Ben daha on yaşındaydım." Kendi trajedisini kırk yıl sonra kaleme alan Irıs Galey ensest kurbanlarının yıllarca sessiz kaldığı bir konuya değinerek kendi iç yaşamıyla barışmış ve bu eseriyle huzuru bulabilmiştir. Yalnız kitaba bir yaş sınırı getirilmesi fikrindeyim. Sadece ilk sayfalarda dile getirilen satırların küçük yaştaki okur arkadaşların bilinçaltında bir yere yerleşeceği cümlelerin etkisiyle güvensizlik hissinin ağır basacağı kanatindeyim. Yazılanlarında etkisiyle uzun bir süre bunun etkisi altında kalarak bunu kaldıramayadabilirler. İsviçreli olan yazarımız İngiltere-İsviçre arasında bir döngüde devam ettiği günlerini anlattığı eserinde hem anne hem de kendi ruhsal yapısını ortaya koyarak yaşadıklarını irdelemiş. Ülke olarak  malum yazarımızın malum televizyon kanallarında yer alan genelde bir annenin yaşadığı ya da çocuğuna yaşattığı ağır travmaların etkisinin konu edildiği dizilerde bir hayli konuya vakıf olduk ya milletce hemen bu kitabı okuyunca da 'İşte bak anne bir çocuğun gelişiminde ne kadar etkili ! ' deme hakkını kendimizde görüveriyoruz. Yazar annesinin tutarsız davranışları karşısında her daim sebep olarak ona kendisini sorumlu hissettirmesi bir de çocukluk döneminde yaşadığı travma buna dahil olunca hayatta alacak olduğu kararlar da hep kendini kanıtlama çabası içine girmesinde etkili oluyor. Tesadüf eseri annesine ait çocukluk hatıralarını içeren bir günlük bulunca o bölümleri kopya ediyor.Daha sonra o bölümlere kitabında da yer veren yazarın bu paylaşımını okuyan her okur gibi bende anneyi eleştirme hakkına sahip olduğumu hissetiğim bazı satırlarda onun çocukluk-genç kızlık döneminden evlilik sürecine uzanan aralıkta çok ta sağlıklı şartlarda yetiştirilemediğini göze alarak onu kendimi zorlayarakta olsa biraz anlamaya çalıştım. Zamanla annenin takıntıli temizlik yönünün ağır bastığı dönemlerde travmaların anlatıldığı satırlar yazarın hayatına yön verecek kararlarda çok etkili olduğu söylenebilir. Tabi fatura elbette yazarın bundan nasibini alması ve yine annesiyle arasına saatlerce ya da günlerce girecek olan  soğukluğun yine yazar Galey'in kendini aşağılanmış hissiyle özür dilemesi gibi gibi kısa bir süreliğine de olsa sorunları  çözmüş gibi gösteriyor. Sonra mı? Yeniden annenin toz, kırıntı, lavaboda su damlası, yıkamamış kahve fincanı, yerine kaldırılmamış elbise gibi sudan bahanelerle kin şeklinde tekrar tekrar patlak veriyor. Peki, tüm bu yaşanan sorunlar yazarın hayatına ne gibi olumsuz etkilere sebeb oluyor. Öncelikle kendisini mutsuz hisseden Irıs Galey babasıyla yaşadıklarının üstesinden henüz gelememişken yaptığı evliliğin yaşattığı ruhsal zararların altında daima kendisiyle savaş halinde bir psikolojinin yatmasına zemin hazırlıyor. Bu defa hep  insanlara tutunma çabası onu  hayatında bazı yanlış kararlar almasına yöneltirken bazen de yalnız kalma güdüsüyle haraket ederek bu defa da  tezat davranışlar sergileme çabasına sokuyor. O kendini bulma döneminden önce  hiç bir zaman normal hayata adepte olamıyor. Herkes gibi görünebilmek onun için çok yorucu oluyor. Kendini topluma kabul ettirme, sevdirme gibi gereksiz bir çabaya girerek sadece kendini tüketiyor. Tüm bunlar yaşanırken onu hayata kazandıran güzel insanlarında bu kitaba katkısı olduğunu söylemeliyim. Aradığı saf sevgide boşluğu dolduracak olan en yakın kız arkadaşının annesiyle yaşıt olması zaten bize hayatında doldurulamayan boşlukları da kısaca özetlemeye yetiyor. Yeni Zelenda'ya kendini bulma döneminde ona eşlik eden insanı eşini bize anlatırken onun adına mutlu oluyorsunuz. Geride bırakmak zorunda kaldığı kızı ile yaşadığı zorlu süreçte onu dinlerken içiniz parça parça olsa da şimdi ki yaşamında bir kızının daha olması, yeni eşiyle birlikteliğinde huzuru yakalaması inanın bunu en çok hakeden insanlardan biri de o olduğu  gerçeği ile okuru daha bir mutlu ediyor. Eşinin desteği ve güveni önünde yeni kapılar açarak kısa hikâyeler üzerine aldığı kurs ve eğitim  onun birincilikle sonuçlanan bir yarışmayla hayatına güzellikler katıyor. Kitaplarını yazma sürecinde bunun bir hayli olumlu katkısının olduğunu görüyoruz. Yazarın atları çok sevdiğini bir defasında dile  getirdiği ilk sayfalarda okurun da içine dert olduğu bölümden sonra artık kendine ait bir atının olması yüzümüzde bir tebessüme neden oluyor. Atı ile bundan sonra hayatında yer eden korkularını yeniyor ve yaşamın kendisini artık yenmesine izin vermiyor. Tüm yaşadıklarını samimiyetle dile getiren yazar ve okurun kafasında yer edip cevaplandırılamayan bir kaç soruyla  yazımı  bitirmek istiyordum aslında ama dile getirmek istediğim daha bir çok konunun da olduğunun farkındayım. Kitap üzerine konuşulması gereken inanın gerçekten çok konu var ben sadece hayatında dönüm noktası olacak olaylara değinmeye çalıştım. Yazarın çocukluğunda ordan oraya sürüklenmesinde etkisi olan savaş ve Nazi dönemi, cinsel istismar, babadan sonra  ilk eşinden de şiddet  görmesi, kendi adına verilmek zorunda bırakılan kararlarda annenin rolü gibi hayatına yön veren konularda mevcut. Kitabı okuyup bitirdikten sonra bunu okumak için nedenlerin olduğu  sorularıma  cevap bulduğum satırlar belki bir gün yazarın hayat hikayesinin ikinci bölümünü anlattığı 'Ruh tecavüzcüsü' kitabıyla da yolum kesişeceğini umuyorum. Gelelim  herkesin bilmek istediği öncelikli konuya ; tüm bu yaşan çocukluk travmalarında nasıl oluyorda annenin hiçbir şeyden haberi olmuyor? Yazar kitabında bu süreci anlatırken annesini yargılama gibi bir tutum sergilemiyor. Onun babasıyla evililik sürecinde onun durumundan bahsederken pek iyi olmadığı görüşünde. Annesi vaktinin büyük çoğunluğunu özellikle geceleri kendisi babasının istismarına uğrarken bodrumda resim yapmakla, özlediği memleketinin hasretiyle viski ve sigara ile gündüzleri ise uyku ile zaman geçirmesine bağlıyor. Yazara göre güzel bir geçmişe sahip olmaması, hatırlamak ve özlemek zorunda kalmadığı geçmişinde daima kendini hep değersiz hissetmesine neden oluyor. Akıllarda soru işareti bırakan bir diğer konu ise, niçin polislere her şeyi tüm detayı ile onlara anlattıktan sonra babasını alıp götürmemişlerdi. Annesi ve özellikle kendisi ile birlikte babasının yanlarında  kalmasına göz yumulup her şey akışına bırakılmak istenmişti. Ne baba sorgulamamıştı ne de anne. Sadece bu yaşanan süreçten iki gün sonra baba tavan arasında kızına ömrü boyunca miras bırakacağı bir suçluluk psikolojisi ile kendini vurmuştur. Bu soruyu yazar da okur gibi defalarca soruyor ve en sonunda kendisine gelen bir mektupla şu cevabı alıyor; Bradford 19 Kasım 1985 .......................... kitabı bitirdiğinize sevindim, ancak o olaydan bu kadar uzun bir süre sonra, sorunuza sağlıklı bir cevap verememekten korkuyorum. Benim amirimin tuttuğum raporla emniyet amirine ve oradan da yargıca gitmesi gerekirdi ve ancak yargıç babanıza karşı tutuklama emrinin düzenlenip düzenlenmemesine karar verebilirdi diye düşünüyorum. Görüyorsunuz ki elimizde sadece küçük bir kızın ifadesi vardı... İşte bu sözle her şey susuyor ve sadece IRIS GALEY konuşuyor. Bizlerle  yaşadığın süreci tüm çıplaklığı ile paylaştığın için  teşekkürler... Kollarını havaya kaldırıp " Ben kuşum uçmak ne güzel " diyerek babasının intihar ettiği çatı katına tırmanırken kendini bu sözlerle avutan minik yürek... Baban öldükten sonra onun odasına  girerken gözlerini tavana dikerek, "Artık her şey yolunda, o artık ebediyyen yok ! O artık bana acı veremeyecek, asla ! " diyen cesur kız teşekkürler...
Babam Öldüğünde Ağlamadım
Babam Öldüğünde Ağlamadım
Iris Galey
Iris Galey
Babam Öldüğünde Ağlamadım
Babam Öldüğünde AğlamadımIris Galey · Arion Yayınevi · 1994802 okunma
·
420 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.