Gönderi

MUNIS (MOIZ) TEKİNALP Türkçülük fikri Türklere mahsus olmakla birlikte bir istisnası bulunmaktadır. 1883 tarihinde Selanik-Serez'de doğan Musevi İshak Kohen'in oğlu Moiz Kohen dini inancını değiştirmeden Türkçülük fikrinin ilk mensuplarından, teorisyenlerinden ve müdafiilerinden olmuştur. Beşi kız, dört erkek kardeşin en küçüğüdür. Erkek kardeşlerden biri Serez hahamlığı, biri ayakkabı tamircisi, diğeri bakkallık mesleğini seçmişlerdir. Mathilde Kohen ile evlenmiştir. En küçüğü 1914 doğumlu olan Isaac [İlhan], Therese (Negrin) [Sevim] ve Guillaume [1988 de vefat etmiş olmalı, eşi Lydia Tekinalp Londra'da yaşıyordu.] adlarında üç çocuğu olmuştur. Hakkında Bir Kimlik Arayışının Hikayesi isimli bir kitap yazan Liz Behmoaras; yazar, gazeteci, avukat ve tüccar olan Tekinalp'in cemaatinde hem kınandığını, hem beğenildiğini, bazılarına göre oportünist olarak bilindiğini ifade etmiştir. Kitap yazarı ile mülakat yapan gazetecinin soruları ve meseleye yaklaşımı bilginin ortaya konulmasına yönelik olmaktan ziyade tahrike meyillidir. Behmoaras da Tekinalp hakkında peşin hükümlere sahiptir. Onun tutumu ile kendi davranışlarını mukayese etmiştir. Çocukluğunda Tekinalp kadar olmasa da zaman zaman kabul görme, herkes gibi olma duygusunu hissettiğini, bunun uğruna birtakım kendisine ait olmayan davranışlarda bulunduğunu itiraf ediyor. 1860 yılında Doğu'da yaşayan Yahudilerin eğitim seviyelerini yükseltmek için Fransa'daki Yahudi toplumu tarafından kurulan Alliance Israelite Universelle derneğinin Selanik'te kurduğu okulda okumuştur. Akabinde Selanik Yahudi Öğretmen Okulu'nda hahamlık öğrenimine devam etmiş, diploma almasına rağmen resmi bir göreve tayin edilmemiştir. Selanik'te 1907'de kurulan üç yıllık Ecole Imperiale de Droit'da, sonra İstanbul'da hukuk tahsili yapmıştır. 1905'te çalışmaya başladığı Fazlı Necip Bey'in yönetiminde yayınlanan Asır gazetesinde yazarlık ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. Bir arşiv belgesine göre ise 1900'den beri Asır gazetesinde çalışmakta olduğunu ifade edilmiştir. Gazete daha sonra Yeni Asır adını aldı ve Cumhuriyet döneminde İzmir'de neşredildi. Gazetecilik yanında Selanik Ticaret Mahkemesi'nde tercüman olarak görev yapmıştır. 1908 Meşrutiyet İnkılabından sonra dil konusuna ağırlık vermiş, Osmanlı lisanının yaygınlaştırılması için gayret sarf etmiştir. Bu gayeye ulaşmak için Ocak 1909'da Selanik Musevi Tamim-i Lisan-ı Osmanî Cemiyeti'ni kurup başkanı oldu. İttihat ve Terakki gazetesine gönderdiği mektupta Musevi vatandaşların İspanyolcayı bırakarak Türkçeyi benimsemeleri gerektiğini açıklamıştır. Türkiye doğumlu, Türkiye İşçi Partisi'nin ilk döneminde 1962-1971 arasında siyaset yapan, eşinin ailesi de Selanik'ten gelen Moris Gabbay (1922-2017) XIX. yüzyılda Selanik Yahudileri arasında üç cereyanın görüldüğünü kaydediyor. Birinci cereyan: "Ben Museviyim ve Tevrat'ın kurallarına göre yaşayacağım” diyenler, İkinci cereyan: Avrupa ve Amerika'yı izleyenler. Çekim merkezi Batı olmasına rağmen Osmanlı'da yaşamayı seçiyorlar. Avrupaî hayatı tercih eden bu kesim burjuvalaşıyor. Bunlar diğer Yahudilerden ayrı bir sınıf olarak yaşadılar. Üçüncü cereyan ise, “Osmanlı'da muhtelif milletler var, bizim de ayrı bir millet olarak yaşamamız doğru olmaz, en zayıf unsur biziz, bu nedenle Osmanlı'nın esas milletini teşkil eden Türklerle yaşamalıyız" diyenler. Bu kesime dâhil olanlar arasında, Moiz Kohen gibi Turancılar da vardır. Moiz Kohen, Selanikli Yahudilerle birlikte masonluk faaliyetlerine katıldı. Cumhuriyet döneminde mason localarının faaliyetlerini durdurmalarına kadar ilişkisini sürdürdü. 1909'da Selanik delegesi olarak katıldığı Hamburg'ta yapılan Dünya Siyonist Kongresinde kabul edilen Filistin'de bir Musevi devleti kurma fikrini kabul etmedi. Yahudi göçmenlerin Osmanlı devletinin çeşitli bölgelerine yerleşmelerinin daha uygun olduğunu düşünüyordu. Osmanlıcı fikirlerini açıkladığı bir konuşma yaptığı bu kongrede “Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasını öngören” Basel Programı'nın kabul edilmesi üzerine onlardan koptu. Yahudi Ülke Örgütü adlı alternatif kuruluşla temas kurdu. Bu kuruluş ile İttihat ve Terakki Partisi arasında aracılık yaptı. Osmanlı devletinin sanayileşme gayretleri ve ticari hayatın gelişme dönemlerinden itibaren bünyesinde ekalliyet olarak bulunan vatandaşları etkili olmuşlardır. 1868 yılından itibaren Fransızca yayınlanan Şark Ticaret Yıllıkları bu hususta en önemli kaynaktır. 1868–1938 yılları arasında yayınlanmış olan bu Yıllıklar da İstanbul'daki iktisadi faaliyetler, iş ve meslek yapılarının dökümü bulunmaktadır. Yıllıklarda sadece işyerlerinin yoğun bulunduğu sokaklar sayım kapsamına alınmıştır. Bu kapsama giren sokaklar özellikle Beyoğlu ve Galata’da bulunan, konut olarak inşa edilmiş apartmanlarda oturan kişilerin isimleri, rütbeleri, yabancı ise milliyeti ve meslekleri, nerede çalıştıkları alfabetik olarak verilmiştir. Galata'da Azapkapı, Şişhane, Arap Camii ve Kürkçübaşı arasında ve dar gelirli kesimden Müslüman Türklerin yaşadığı mahallenin sokak dökümüne itibar edilmemiştir. Araştırmacı Türkiye'de azınlık haklarının savunulmasına özen gösteren biri olarak tanınmakla birlikte ticaretle iştigal eden kesimlerin etnik yapısı hususunda fazla bir bilgi vermemiş, Edhem Eldem' in 1914 yıllığı üzerindeki araştırmasının analizinden bir pasaj iktibas etmiştir: "Ortaya çıkan sonuç, Galata'da işyeri veya iş sahiplerinin çoğunun Rumlardan ve yabancılardan oluşmuş olmasıdır. Ermeni ve Türklere bakıldığında ise, Galata ve Beyoğlu dışında büyük ihtimalle eski İstanbul'da çalışmak en yaygın eğilimi oluşturmaktadır. Aktar, Osmanlının ticaret burjuvazisini oluşturan kesimin etnik yapısını, meseleye farklı bakacak araştırmacılara kaynak olacağını düşünerek maksatlı olarak vermemiş olmalıdır. Ama araştırmasının sonunda 1921 ile 1938 yılı karşılaştırmalarında doktor, eczacı, avukat, mimar olan azınlıkların sayısında çok ciddi bir düşüş gözlendiğini, Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkleştirme politikaları sonucunda kendi mesleklerini icra etmelerine izin verilmeyen kesimlerin, özellikle yabancıların, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmeyen Osmanlı azınlıklarının ülkeyi terk etmeleriyle ilgili olduğunu belirtmektedir. Museviler azınlıklar içinde nüfus bakımından Rumlardan sonra gelmekte ve iştigal bakımından ticarette, yerli ve yabancı tacirlerin hukuki danışmanlığı sahalarında yoğunlaşmış idiler. 1942-1943'te Varlık Vergisi uygulamasında, nüfus olarak Rum, Ermenilerden sonra gelmelerine rağmen en yüksek tahsilat onlardan yapılmıştır. 1908'den itibaren İttihat ve Terakki Cemiyeti'nde aktif oldu. Emanuel Karasu kadar cemiyetin yönetiminde ve sonraki siyasi iktidar döneminde nüfuzlu seviyeye gelemedi. Mayıs 1910'da mahalli Yahudiler arasında Osmanlılaşma Birliği kurma çalışması yaptı. 1910 yılında Selanik Meclis-i Umumi Vilayet üyeliği yaptı. Yine Mayıs 1912'de Selanik merkez ilçesinden adaylığını koymuş, en genç üyelerden biri olarak kazanmıştır. Selanik'te 1911 başlarında Ziya Gökalp önderliğinde milliyetçi ve halkçı Yeni Hayat/Yeni Lisancılar hareketi ortaya çıkmıştı. Bu hareketin mensupları fikirlerini Genç Kalemler ve Yeni Felsefe Mecmuası'nda neşrettikleri yazılarla açıkladılar. Tekinalp bu gruba katıldı. Bu grup batılı fikir ve bilim adamlarının eserlerini yeni dille Türkçeye tercüme etmek üzere İttihat ve Terakki Cemiyeti genel merkezinde bir toplantı düzenlemiştir. Gökalp, Enver Bey (Paşa) ve Dr. Nazım'ın katıldığı toplantıda Tekinalp de tercüme etmek üzere bir kitap almış, girişim sonuçsuz kalmıştır. 22 Mayıs 1911'de Girit adasındaki gelişmeleri protesto etmek gayesiyle Selanik'te düzenlenen, hatiplerin Türkçe, Arnavutça, Boşnakça, Ulahça, Fransızca konuştukları mitingde kalabalığa İbranice hitap etmiştir. Selanik'i 1912'de Yunanistan'ın alması üzerine bir süre Viyana'da yaşadıktan sonra İstanbul'a yerleşti. 16.8.1912'de Mercure de France dergisinde yayınladığı “Türkler Bir Ruh-ı Milli Arıyorlar" başlıklı yazısıyla Türkçü çizgiye ulaşmıştır. 1914-1918 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi'nde hukuk ve politik ekonomi dersleri verdi. Mütareke döneminde Maarif Nazırı Ali Kemal tarafından İttihatçı olduğu ileri sürülerek görevine son verildi. Selanik'te tanıştığı ve etkilendiği Ziya Gökalp ve Celal Sahir ile sık sık görüştü. 1914-1918 yılları arasında neşredilen, Ziya Gökalp'in de yazarları arasında bulunduğu İslam Mecmuasında bir makalesi bulunuyor. Yazılarını “Tekinalp” imzasıyla neşretti. İttihatçı olarak Siyonizm ve Yahudiler aleyhinde tutumunu açıklayan Hürriyet ve İtilaf Partisi'ni aleni olarak eleştirmiştir. "Tekin" imzasıyla 1330 (1916)'da neşredilen Turan isimli kitap ona atfedilmiştir. Turancılığa karşı olan yazarlar bu fikriyatı zayıflatmak gayesiyle onun bir Yahudi icadı olduğu iddialarına mesnet olarak kullanılmış, yazarı çift yönlü siyaset yapan Yahudilerin “gizli çehresi” olarak takdim etmişlerdir. Başka bir yazar, Yahudilerin milleti bölmek, ümmet bağını koparmak için bu yolu kullandıkları ileri sürmüştür. Tekin müstearını Ahmet Ferit Tek kullanmıştır. Bu tartışmalar müstakil bir yazıda ele alınmıştır. Bu dönemdeki fikir hareketleri ile ilgili araştırmalarda kavramlar farklı yorumlanmıştır. Landau, Türkçülük ve Pantürkçülük kavramlarının farklı olduklarını, ortaya çıkan terminolojik karışıklıktan büyük ölçüde Moiz Kohen'in sorumlu olduğunu, bu meselenin tek mesul olmasa bile bunu karıştıran bir unsur olduğunu ileri sürüp, ateşli bir Pan-Türkçü olarak görüyor.” Avrupalılar Pantürkçülüğün hedefleri ve yöntemlerini ayrıntılı şekilde ilk 1912'de Paris'te basılan 35 sayfalık makalesinden öğrenmişlerdir. 1914'te basılan, sonraki yıllarda Almanca ve İngilizce çıkan "Türkler Bu Muharebede Ne Kazanabilir" adlı eserinde yeni Türk milliyetçiliğinin Panislamizm'i ve Osmanlıcılığı nasıl kenara ittiğini açıklamıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra Pan-Türkçülük fikrinden ayrılıp Türk vatanseverliğini benimsedi. Türk Yurdu, Türk Derneği ve Yeni Mecmua'da kültür ve ekonomi konularında makaleler yazdı. Savaş sırasında İktisat Derneği'nin organı, devletin desteklediği haftalık İktisat Mecmuası'nı Celal Sahir Erozan ile birlikte, Türkçe, Fransızca, Almanca olarak 1916 ile 1918 yılları arasında çıkardı ve başyazarlığını yaptı. Dergide milli ekonominin temel ilkelerini tanıtmaya gayret etti. Türk Birliği adlı başka bir dernek kurdu ve bazı kitaplar neşretti. 1916-1922 arasında Duhan Türk Anonim Şirketi'nde çalıştı. Duhan Şirketi'nin hukuk müşaviri olarak İngiliz Lloyd Şirketi’ne karşı açılan davada yeteneğini gösterdi. İzmir'in işgalden kurtuluşunda meydana gelen yangında tütünlerin yanmasından doğan zararın karşılanmasında şirketi bunun kaza olduğunu savundu. Başarısı üzerine şirketin Türkiye bürosunun başına geçerek tütün ihracatını yönetti. Türk Tütüncüler Birliği'nin Genel Sekreterliği'ni yaptı. 1930'larda Çek firması Skoda'nın alt kuruluşu Omnipol'un Türkiye'deki faaliyetini yürüttü. Cumhuriyet döneminde Kemalizm'i ilke olarak benimsemiş, Munis Tekinalp adını kullanmıştır. Halkevlerinde ders verdi. Yahudi Cemaati'yle ve genel olarak Yahudilikle çok az ilgilendiği belirtilmiştir. Çocuklarını Yahudi Cemaatine ait okullara göndermedi. İttihat ve Terakki idaresi ile iyi ilişkilerine rağmen, ilgisizliğinden dolayı 1911'de İstanbul'da şube açan Yahudi dayanışma ve yardımlaşma kurumu B'nai B'rith'ın yönetimine yanaştırılmamıştır. II. Dünya Savaşı'nda çıkarılan Varlık Vergisi uygulamasında çok zarar gördü. 1945-1950 yılları arasında İstanbul Belediye Meclisi üyeliği yaptı. 1954 ve 1957 seçimlerinde CHP'den milletvekili adayı oldu ve kazanamadı. Yahudi ve bazı Türk araştırmacılar Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Türkiye Yahudilerinin bölgesel özelliklerini, yerel özerkliklerini hedefleyen akımlarla karşılaştıklarını ileri sürmüşlerdir. Yahudiler, Yahudi Milli Meclisi'nin 1.8.1926'da Hahamhane'de yaptığı toplantıda aldığı kararla Lozan Antlaşması'nın 42. maddesinde azınlıklara verilen özel statüyü istemediklerinden, resmi makamlarla bundan sonra yapılacak görüşmeleri yürütecek beş kişilik heyete Nesim Masliah, Moiz Kohen, Albert Nahon, İzidor Galimidi ve Ferid Asseo seçildiler. Bu heyete daha sonra iki kişi daha katılmıştır. Bu sebeple yerel özerkliklerinin bulunduğu öne sürülemez. Türkiye'de 30'lu yıllarda azınlıklara karşı toplumda görülen tepkinin sebeplerini göz ardı ederek bu iddialarda bulunmak doğru değildir. Bu yıllarda ve bilhassa 1960'tan sonra Kıbrıs meselesinin yoğunluk kazandığı dönemde “Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyası hız kazanmıştır. Tekinalp, Yahudilerin çok dilli olan yapısını değiştirmek ve hızla Türkçe konuşmaya yönlendirmek gayesiyle 1930'lu yıllardaki kampanyanın sonuna kadar destekçisi olmuştur. Yahudi İspanyolcası konuşmakta direnen dindaşlarını etkilemek üzere bazı derneklerin kuruluşunda görev aldı. Türkleştirme idealine geçmişe göre daha fazla inandı. 10.3.1928'de Nesim Masliah ve Dr. Samuel Abravaya, Yahudi olmayan Hasan Reşit, Yunus Nadi, Edip Servet Tör, Türk dilini ilerletmek, Türkçeyi yaygınlaştırmak gayesiyle Milli Hars Birliği'ni kurdular. Birliğin kurulması üzerine Tekinalp Akşam'a verdiği mülakatta, Yahudi isimlerinin Türkleştirilmesinin mümkün olup olmadığı sorusuna: "Neden olmasın? Türk olmak için bir Türk adının olması gerekir. İsimler Türkçeleştirilirken artık çocuklara saf Türk adları verilmelidir. Mesela benim adım artık Moiz Kohen değil, Musa Tekinalp'tir." cevabını verdi. 1934'te aynı amaçla Hanri Soriano ve Marsel Franko ile Türk Kültür Cemiyeti'ni kurdu. Bu gayeye uygun olarak bir makale neşretti. Yahudilerin kullandığı önce Fransızcanın, sonradan anadil olan Ladino'nun zaman içinde kullanımı oldukça azaldı. Bu dil üzerine yüksek lisans tezi yazan İdil Özkan, “Bu grup için Ladino'nun, bu dilin konuşulduğu geçmiş zamanla ve o zamanın değerleriyle neredeyse eşzamanlı olduğunu; dile duyulan bağlılık ve özlemin, adeta geçmişe duyulan özlemle özdeşleşmiş olduğunu” ifade etmiştir. Son yıllarında gazetelerde neşredilen makalelerinin konuları gelecekte Türkiye’nin ekonomi gündemini işgal eden temel meseleler hakkındadır. Bu tespitleri Musevilerin iktisadi konulara verdikleri önemin göstergesi olarak kabul edilebilir. Makale konuları içinde az da olsa yolundan gitmeye çalıştığı Gökalp ve tesirlerine yer vermiştir. Moiz Kohen, Tekinalp adıyla neşrettiği Türkleştirme adlı eserinde, Yahudiler dahil etnik ve dini azınlıkların nasıl Türkleştirilebileceklerini açıkladı. Türk milli birliğinin temeli olan “müşterek vicdan”a ülkemizdeki Yahudilerin dahil olabilmesi için Yahudilerin yapmaları gerekenler Hazreti Musa'nın On Emir’inden ilham alıp, Evamir-i Aşere olarak nitelendirip bir liste hazırladı: 1. İsimlerini Türkleştir 2. Türkçe konuş 3. Havralarda duaların hiç olmazsa bir kısmını Türkçe oku 4. Mekteplerini Türkleştir 5. Çocuklarını memleket mekteplerine gönder 6. Memleket işlerine karış 7. Türklerle düşüp kalk 8. Cemaat ruhunu kökünden sök 9. Milli iktisat sahasında vazife-i mahsusanı yap 10. Hakkını bil. Ahmet Ağaoğlu, Necmettin Sadak, Fuat Köprülü, Yunus Nadi ve Celal Sahir Erozan eserini övdüler. Övgüler yanında eleştiri de aldı. 1871'de İsak H. Karmona tarafından İstanbul'da yayın hayatına sokulan, haftada 3 defa çıkan El Tiempo gazetesinin o zamanki sahip ve başyazarı David Fresko "Evamir-i Aşere"yi eleştirerek Yahudilerin Türk toplumuyla kaynaşabilmeleri için önlerinde bulunan engellerin kaldırılmasının şart olduğunu, bunun tam zıttının yapıldığını, toplumla bütünleşmek isteyen Yahudilerin itildiklerini, yabancı görüldüklerini, basının neredeyse sürekli olarak Yahudilere karşı kuşku ve nefret duyguları beslediğini yazdı. Gazete Tekinalp'in ilgisini ve belagatini Yahudiler hakkında olumsuz izlenimler taşıyan Türklerin fikirlerini değiştirme yolunda kullanmasını tavsiye etti. Tekinalp, 1942 yılında çıkarılan Varlık Vergisi Kanunu ile kendisine tahakkuk ettirilen Varlık Vergisi'ni ödemek için yalısını eşyaları ile birlikte satmak zorunda kalmıştır. 1946'da çok partili siyasi hayatın başlamasında başbakan olan Recep Peker'in bir beyanatı üzerine fikirlerini açık mektupla açıklamak ihtiyacı hissetmiştir. Türk camiası içinde yaşayan ekalliyetlerin resmen Türk kalmalarının kafi olmadığını, hakikaten Türk olmaya mecbur olduklarını, her zaruri şey gibi bunun dahi mümkün hatta kolay olduğuna kani bulunduğunu ifade etmiştir. Hayatının son yıllarını oğlunun yaşadığı Fransa'nın Nice şehrine yerleşti. Burada muhtemelen 1955-1956 yıllarında, Dışişleri Bakanlığı'na Nice fahri konsolosluğuna tayin başvurusunda bulunmuş, talebinin Yahudi olduğu için reddedildiği belirtilmiştir. Tekinalp, Nice şehrinde 1961'de vefat etmiştir. Türkiye'de sosyal olayların yorumlamasını Marksist bakış açısıyla yapanlar ve Musevi araştırmacılar 1930'dan sonra gelişen Türkçü düşüncenin Almanya'dan etkilendiğini ileri sürerek, o yıllarda Yahudilere ve Siyonizm'e karşı kitaplarıyla etkili bir mücadele yürüten Cevat Rifat Atilhan ile Türkçüler arasında ilişki kurmaya gayret ederler. Türkçüler, Atilhan’ın mücadelesini takdir etmekle beraber imzası dergilerinde görülmez. Türkleştirme akımının öncülerinden Moiz Tekinalp'in 1936'da yayınladığı Kemalizm isimli eserinde "Kahrolsun şeriat hükümeti” başlıklı bir bölümün bulunmasından dolayı İslamcı çizgideki yazarlar eleştirilerinde onun şahsında dolaylı olarak karşı oldukları Türkçülük fikriyatına saldırmışlardır. Moiz Kohen, Türkçe isim almış Yahudi ajanı olarak nitelendirilmiştir. Rıfat Bali, Türkleştirme isimli eserini Türk Ocakları başkanlığına ithaf ettiğini belirtmiştir. Kohen'in aşağıdaki ifadesinden ithaf manası çıkarılabilir mi? Çok sıkı ilişkileri olan kişilerin ifadesinde bu resmiyet olur mu? Türk Ocağı Riyaseti Muhteremesine, Muhterem Efendim, Yeni Hayat, Yeni Lisan, Türk Ocağı, Türk Bilgisi Derneği, Milli İktisat ve Türkçülüğe dair olan diğer cereyan ve müesseselerin en eski hadimlerinden olmakla mebahi olduğumdan, son zamanlarda Türkçeyi umumileştirme' cereyanının kesb-i kuvvet etmesini müesseseniz tarafından bu cereyana alaka gösterilmesi kemal-i memnuniyetle karşılar ve bu hususta ötedenberi neşir ve tamime çalıştığım bazı mülahazatı nazarı dikkatinize arz etmeği bir vecibe-i zimmet addederim. Bu konuda en fazla yazan, yazılarının ana teması olmasa bile ifadeyi bir vesile ile bu konuya getiren Mehmet Şevket Eygi'dir. Günlük yazdığı gazetenin birkaç yıllık koleksiyonunun taranmasında masonluk, Yahudilik ve Sabatay konusuna ne kadar çok temas ettiği görülmektedir. Yazılarında, yeni yorum ve bilgi bulunmamaktadır. 2000 yılında Kanal 7'de Sabataycılık konulu açık oturumda ölçüyü kaçırmış, ebeveynlerini seçme tercihi olmayan Abdi İpekçi'nin kızına oldukça haşin davranmıştır. Eygi, Türkiye'de yürütülen misyonerlik faaliyetleri dahil, olumsuz gördüğü her hususta yaptığı sıralamada Sabataycılık, Yahudilikten sonra muhakkak Moiz Kohen'i zikretmiştir. Cumhuriyet döneminde devlet çizgisinde hareket eden, CHP kadrosunda yer bulmaya çalışan, organik bağı olmamasına rağmen Moiz Kohen'i Türkçülerle her fırsatta irtibatlandırmaya çalışmış, “Hakiki milliyetçileri ve Türkçüleri tenzih etmekteyim, lakin Moiz Kohen nam-ı diğer Tekinalp milliyetçisi ve Türkçüsü adamlardan bu ülkeye, bu millete, bu devlete hayır gelmez. Devlet ve istihbarat bunların da dosyalarını tutuyor, onlar da muameleye konulmalıdır." diyerek yönlendirme yapmıştır. Moiz Kohen'in eserindeki "Kahrolsun Şeriat Hükümeti" bölüm başlığını daima "Kahrolsun Şeriat" biçiminde naklederek anlam kaydırması yapmıştır. Atatürk hakkında yabancı ülkelerde, yabancı dillerle basılmış binlerce kitap ve makalenin Türkiye'ye sokulmasının suç olduğunu yazmıştır.“ Yasak kitaplarla ilgili makale ve risalelerdeki dökümlerin bu rakama ulaşmaması onun her zamanki mübalağasının ölçüsünü gösteriyor. 31 Ocak 1997 akşamı Ankara Sincan'da düzenlenen Kudüs'ü Anma Gecesi'nde yaptığı konuşma ile büyük tepki çeken, yargılanarak ağır hapis cezası alan Nurettin Şirin başta olmak üzere İslamcı birçok kalem bu konuda yazmışlardır." Türk basınımda dönme ve Yahudilere karşı yöneltilen ağır eleştirilere sadece İslami kesimde rastlanmaz. Geçmişte tek parti döneminde günlük siyasetteki gelişmelere, çıkar çatışmalarına göre basının devlete yakın duran kesiminden de ağır eleştiriler gelmiştir. Mustafa Kemal'in son yıllarında affına mazhar olarak yeniden matbuat hayatına dönerek Tan gazetesinde başyazarlık yapan, polemik yaratan yazılar neşreden Ahmet Emin Yalman, Cumhuriyet gazetesini Nazi propagandası yapmakla suçlaması üzerine aralarında çıkan tartışmada Yunus Nadi tarafından dönmelikle suçlanmıştır: “Ya sen kimsin? Tekirdağı'nda kazığa kakılmaktan kurtulmak için selameti yalancıktan dinini değiştirmekte bulan Yahudi fesatçısı Sabetay Sevi'nin torunu değil mi?” Cumhuriyet'te çıkan imzasız yazıda dönme oldukları için Yalman ve Sabiha Sertel'e sataşılmıştır: "Tan gazetesi etrafında toplanmış olan Ahmet Eminler, Sabihalar Türk değildirler. Onların Türk isimleri altında başka ırklar, başka zihniyetleri başka hüviyetler saklıdır. Bunlar adına "dönme' denilen ve Türklükle alakaları olmak ihtimali bulunmayan bir kavim ve kabilenin okudukları nispette ifritleşmiş fertleridir." Moiz Tekinalp'in Osmanlıda başlayıp Cumhuriyette devam eden dönemde bütün gayreti Yahudi kimliğini vatandaşlık hakkı içinde muhafaza etmek olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu arzusu zamanla daha da netleşmiş Cumhuriyet döneminde Türk yurttaşı yaratmak tasarısında kurucu ortak olarak yer almak isteyen Yahudi cemaatinin tavrını, düşüncesini yansıtmaktadır. Tekinalp ve Haim Nahum, Sami Günzberg. Samuel Izisel, Gad Franko gibi farklı mesleklerden bazı Yahudilerin devletin yanında yer almasına dindaşlarından eleştiri gelmiştir. Bu isimlerin apolitik, iktidarın siyasi eğilimleri ne olursa olsun hükümetin hizmetinde görevli, bu tavırlarıyla da iktidar değişmelerinden etkilenmeyen "her mevsimin insanları" oldukları vurgulanmış, devletin Yahudileri olarak nitelendirilmişlerdir. Bali, aynı tespitleri günümüz Yahudi Cemaati için de yapmaktadır. Uzun yıllardır takip ettiğim Yahudi toplumunun sesi Şalom gazetesi, bu eleştiriye cevap verme ihtiyacını hissetmemekte, eserleri hakkında olumlu olumsuz görüş bildirmemekte, eserlerinin kitabevinde satışını yapmakla dolaylı olarak fikirlerine katıldığını kabul etmektedir. ESERLERİ VE MAKALELERİ Gençlik ve orta yaş dönemlerinin Türkiye'nin büyük değişimler ve sıkıntılar geçirdiği zaman dilimine rastlamasına rağmen verimli bir neşriyat hayatının bulunduğu söylenebilir. Bu dönemler hakkında önemli notlar ihtiva etmeleri ihtimal dahilinde olan, iki oğlunda bulunan günlüklerinin neşredilmemesi talihsizliktir. Zikredilenlerin dışındaki eserleri: Teşebbüs-ü Şahsi ve Tevsi-i Mezuniyet (Selanik 1909, 96 s.), Türkler Bu Muharebede Ne Kazanabilirler, Büyük Türklük: En Meşhur Türkçülerin Mütalaatı (İstanbul 1914, 42 s.), Kemalizm (İstanbul 1936, 347 s.), Türk Ruhu (İstanbul 1944, 287 s.). Asır (Selanik), Çocuk Bahçesi, La Revue (Paris), İttihat ve Terakki (Selanik), La Epoca (Selanik), Mercure de France (Paris), Bilgi, İçtihad, Saadet, Genç Kalemler (Selanik), İslam Mecmuası, Milli İktisada Doğru, Milli İktisat Mecmuası, Yeni Mecmua, İktisadiyat Mecmuası, Büyük Mecmua, Tasvir-i Efkar, Yeni Tasvir-i Efkar, Vakit, Tan, Rumeli (Selanik), Zaman (Selanik), İller ve Belediyeler Dergisi, Türkiye İktisat Mecmuası, Türk Yurdu¹7 gibi günlük ve aylık süreli yayınlarda çeşitli konularda makaleleri neşredilmiştir.
·
1,004 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.