Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

288 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Türkiye'deki veya Dünya’daki en büyük kütüphanelerde bulunan milyonlarca eser arasında ne derecede yararlı kitaplar vardır bunu bilemem ya da ben Dünya’dan göçüp gittikten sonra gelecekte yazılıp çizilecek kitaplar arasından ne derecede etkileyici, büyük eserler ortaya çıkabilir onu da bilemem fakat subjektif bir yorum olarak Kozmos kitabı için ölmeden önce mutlaka okunması gereken ilk on kitaptan biri olduğu çıkarımını yapabilirim rahatlıkla. İlk kez 1980 yılında yayımlanmasına rağmen yazıldığı dönemin çok çok ötesinde fikirler ve bilgiler barındıran ve bundan on binlerce yıl sonra bile insanlığa çok değerli kazanımlar sağlayabilecek, gerçek bir başyapıt niteliğindeki eserlerden biri olma özelliğini taşıyan kalitede bir kitap olduğunu düşünüyorum. Kitabın içinden bir kısım tarihsel birikimin önemini güzel vurgulamış: “Dünyanın büyük kitaplıklarında milyonlarca cilt kitap bulunur. Bunlar, kelime olarak, 10¹⁴ Bit'lik bilgiye eşittir. Resim olarak da 10¹⁵ Bit'lik bilgiye. Bu sayı, genlerimizdeki bilgiden on bin kez fazladır. Beynimizdeki bilgiden de on kez çok. Haftada bir kitap bitirirsem, ömrüm boyunca, yalnızca birkaç bin kitap okumuş olurum. Bu da zamanımızın en büyük kitaplıklarındaki kitapların içeriğinin yüzde birinin ancak onda biri demektir. Bütün sorun, hangi kitapları okumam gerektiğini belirleyebilmektir. Kitaplardaki bilgiler doğduğumuz zamanki gibi kalmaz, sürekli değişir. Olayların değiştirdiği kitaplar dünyanın gidişine ayak uydurur duruma getirilir. İskenderiye Kitaplığı kurulduğundan bu yana yirmi üç yüzyıl geçti aradan. Kitap olmasaydı, yazılı kayıtlar bulunmasaydı, yirmi üç yüzyıl ağızdan ağıza geçen bilgiyle ne öğrenebilirdik?” (Sayfa 232-233) Aslında bu kitabı çok öncelerden biliyordum lise yıllarında biraz inceleyip daha sonraki senelerde okurum diye bırakmıştım zaten o sıralar kitap okuma alışkanlığım pek yoktu ve o dönemlerde müsvedde kağıda not almadan okuduğum için şimdi pek çoğunu hatırlamıyorum, sonrasında üniversite sınavı, peşine üniversitedeki zorlu yıllar ve hayatın yoğunluğu eklenince edebiyat dünyasını keşfedebilme şansı olmamıştı, mezun olduktan sonra daha çok içli dışlı olabildim kitaplarla ve aslında hayata dair öğrenebileceğim en büyük fikirleri ve bilgileri de bu süreçte kazandım. Evdeki kitap 1990 senesine ait ikinci basım versiyonu olduğu için sayfaları yıpranabilir diye yeni halini satın alıp öyle başlamayı düşünüyordum ama ileride geniş zamanlı düşünme ve araştırma vaktim olmayabilir diye daha fazla ertelemeden bu sene okumaya karar verdim. Kitap 1980 yılına kadarki mevcut bulgularla yazıldığı için içinde güncel olmayan ve geçerliliğini yitirmiş bazı veriler de var doğal olarak ama uzay keşif araçlarının yeni yeni fırlatılmaya başlandığı bir dönemde çıkmış bir eser olduğu için bu tür ufak tefek sayısal devinimler çok normal, yaşamın ve insanlığın teknoloji ilerledikçe gelişen ve değişen bir unsur olduğunu dikkate alırsak Uzay/Evren keşfedildikçe astronomi gibi birçok bilimsel alanda belki şu anki mevcut bildiklerimiz de farklılaşacaktır ve Dünya var oldukça ileride çok daha detaylı, doğru ve geniş kapsamlı bulgulara ulaşılabilecektir, haddizatında insanlık tarihi olarak Kozmos’un keşfinin başlarında sayılırız henüz. Öyle ki kitapta da değinildiği üzere 1900’lü yıllara gelinceye kadar Evren' de başka galaksi olduğundan bile haberleri yoktu insanların yalnızca Samanyolu Galaksisi var sanılıyordu. Hatta kitaptaki bu konuyla ilgili o kısmı paylaşayım: “XX. yüzyıla gelinceye dek, astronomlar, Kozmos’ta yalnızca bir tek galaksi, Samanyolu Galaksisi var sanıyorlardı. Bu arada Thomas Wright ile Immanuel Kant teleskopla yaptıkları incelemeler sonunda başka galaksilerin var olduğunu sezmişlerdi.” (Sayfa 168) Astronomlar bile 20. yüzyıla kadar Evren’de tek bir galaksi, sadece Samanyolu Galaksisi olduğunu zannediyorlardı ama teknoloji ilerledikçe, araştırmalar çoğaldıkça, beyinsel ve algısal derinliğimiz geliştikçe şu an Dünya’daki 8 milyarlık insan popülasyonundan bile yüzlerce kat fazla sayıda galaksinin bulunduğu bir Evren' de yer aldığımızı anlamış olduk... Günümüzde Gözlemlenebilir Evren’in çapının yaklaşık 93 milyar ışık yılı (1 ışık yılı ≈ 9,46 trilyon km) şeklinde hesaplandığını ve tahmin edildiğini düşündüğümüzde aslında bu sonsuzluk içinde insan yaşamının ne denli büyük bir şans olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Güneş’in bulunduğumuz galaksi merkezi etrafında dönüş hızının saniyede yaklaşık 200-250 km olduğu biliniyor, Samanyolu Galaksisi’nin de yaklaşık olarak saniyede 600-630 km ve saatte 2,2 milyon km hızla hareket ettiği bilgisini ele alırsak; Dünya adlı gezegene gelecek yıllarda tehlikeli bir asteroit çarpmasından, bir nötron yıldızından, bir süpernovadan, kuasardan veya kara delikten ya da başka bir kozmik unsurdan gelebilecek bir etkiden ötürü yok olma riskiyle karşı karşıya kalabileceğimizin, bundan dolayı da insan neslinin ve üzerinde yaşadığımız gezegenin varlığını devam ettirebilmesi için her şey bir yana Uzay çalışmalarına ve keşiflerine en önemli zamanı ve çabayı harcamamız gerektiğinin farkına varabiliriz (bu arada Dünya şu an içinde bulunduğumuz zamanda Güneş sistemi ile beraber Samanyolu Galaksisi’nin Orion sarmal kolu dolaylarında hareket ediyor, kozmik denge bozulmadığı takdirde yıllar geçtikçe Orion (Avcı) sarmal kolundan başka bölgelere doğru yol alarak galaksi merkezi etrafında hızla dönmeye devam edeceğiz Güneş Sistemi ile beraber). Kitaptan bir başka kısmı daha paylaşmak istiyorum; “Viking ve Voyager uzay araçlarının enerji kaynakları olan radyoaktif güç santralleri, nükleer silah yapımında yararlanılan teknolojiye dayanıyor. Balistik füzeleri nişanlamaya, yöneltmeye ve bizi saldırıya karşı korumaya yarayan radyo ve radar tekniği, aynı zamanda gezegenlere fırlatılan uzay araçlarını dinlemek, onlara komut vermek ve başka yıldız yakınlarındaki uygarlıklardan gelebilecek sinyalleri dinlemek için kullanılan tekniktir. Eğer bu teknolojileri yeryüzünden kendimizi silip süpürmek için kullanırsak, gezegenlere ve yıldızlara ulaşma girişimlerinde bulunamayız. Bunun tersi de olabilir. Eğer gezegenlere ve yıldızlara yolculukları sürdürürsek, şovenizmimiz temellerinden daha da sarsılacak. Kozmik perspektif içinde bakmaya alışacağız. Başka dünyalara ve yıldızlara çıktığımız yolculuklardaki keşiflerin tüm yerküredeki insanlar adına yapılabileceğini kabulleneceğiz. Enerjimizi ölüme değil, yaşama adanmış bir girişime yatıracağız; yerküremizi ve üzerindeki insanları anlamayı derinleştirerek başka yerde hayat araştırmasına girişeceğiz. Uzayın keşfi -araçlarda insan bulunsun ya da bulunmasın- savaşın gerektirdiği aynı teknolojik ve örgütsel becerileri gereksindikten başka, yine savaştaki gibi cesarete ve yiğitliğe yer verir. Nükleer savaş patlamadan önce gerçek bir silahsızlanmaya gidilirse, uzayın keşfi büyük devletlerin askeri sanayi kuruluşlarını uzun süreli olumlu bir girişim için bir araya getirebilir. Savaş hazırlıkları için yapılan yatırımlar, Kozmos'un keşfi amacına oldukça kolay biçimde yöneltilebilir. Gezegenlerin keşfi programı fazla bir harcamayı gerektirmez. Sovyetler Birliği'nin uzay bilim ve teknolojisi için harcadığı para ABD’nin harcadığının birkaç katıdır. Bu paraların toplamı, iki ya da üç nükleer denizaltı maliyetine eşittir. Ya da yapımına yeni girişilen bir silah sistemi için her yıl ayrılan maliyet artışı parasına eştir. 1979 yılının son üç ayında F/A-18 uçakları yapım projesinin maliyeti 5,1 milyar dolar artarken, F-16 tipi uçakların maliyet artışı 3,4 milyar doları bulmuştur. 1970-1975 yılları arasında ABD'nin ulusal siyaset uygulaması olarak Kamboçya'yı bombalamak için harcadığı para tutarı olan 7 milyar dolar, B. Amerika'yla Sovyetler Birliği'nin içinde insan bulunmayan uzay araçlı keşifler için şimdiye dek harcadıklarından fazladır. Viking'in Mars gezegenine ya da Voyager'in dış Güneş sistemine gönderilmesine harcanan para, Sovyetler Birliği'nin 1979-80'deki Afganistan işgaline harcadığı paradan azdır. Teknik personel kullanımı ve yüksek teknoloji üretimi sağladığı için uzayın keşfine yatırılan paranın ekonomik verimliliği yüksektir. Yapılan bir araştırmadan anlaşıldığına göre, öteki gezegenlere yatırılan her doların ulusal ekonomiye 7 dolarlık katkısı oluyor. Buna rağmen, kaynak yetersizliğinden ötürü ertelenmiş önemli ve aslında pekâlâ uygulanabilir girişimler söz konusudur.” (Sayfa 286-287) Her insan son derece basit bir irdelemeyle bu durumu sorgulayabilir aslında; neden Dünya olarak savaşlarla veya başka biçimde kendi kendimizi yok etmek yerine, devasa Uzay sistemi boyutu bazında aslında bir kum tanesinden bile daha küçük bir yer kapladığımızı idrak edip zekamızı ve zamanımızı Evren’i keşfetmek, insanlığı yükseltmek için kullanmıyoruz? Sadece yukarıdaki kısmı okuduğumuzda bile aslında ne kadar dahice yazılmış bir kitap olduğunu anlayabiliriz bu yapıtın, içerisindeki tespitler gerçekten de insanlığın gidişatı bakımından oldukça önemli fikirler barındırıyor. Bizim bildiğimiz ölçüdeki Kozmos’un bile ne kadar büyük bir sistem olduğunu zihinde daha gerçekçi canlandırabilmek adına görsel olarak bir ekleme yapmak istiyorum, ben de bu resime mayıs ayında denk gelmiştim araştırma yaparken, i.resm.im/r0KUG2A.jpg Dünya gezegeninin hatta içinde olduğumuz galaksinin Uzay/Evren sistemi içinde ne kadar ufak boyutta kaldığını az çok betimliyor aslında bu görsel, belki daha önce denk gelmeyen ve istifade etmek isteyen olabilir diye paylaşmak istedim. Çok uzatmadan bitireyim yazıyı, eğer hayatta olursam ileriki yıllarda yeni baskısını alıp bir kez daha okumayı düşündüğüm bu kitap bana kalırsa tarihteki gelmiş geçmiş en iyi, en değerli ve en ilham verici yapıtlardan birisi olabilir. Böyle bir kitabın çıkarılmış olması insanlık adına çok büyük bir şans gerçekten de...
Kozmos
KozmosCarl Sagan · Altın Kitaplar Yayınevi · 19825,4bin okunma
·
1.433 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.