Kitaplar, filme veya diziye uyarlandığı zaman genel olarak anlamını, büyüsünü, güzelliğini kaybeder. En azından ben böyle düşünüyorum. Fakat "Selvi Boylum Al Yazmalım" kitap olarak ne kadar güzel ise filmi de o kadar güzel bir eser. Senaryo, oyunculuk, duygunun aktarımı ne kadar övülesi ise "Cahit Berkay'ın" o meşhur fon müziği de en az o kadar övgüleri hakediyor. Filme dair detayların hakkını verdikten sonra, esas konumuz kitaba dönelim.
Eser, daha önce okuduğum Aytmatov eserleri gibi okuması keyifli, akıcı ve dönemin şartlarını (yokluk, örf ve adetler, savaş, doğa vb.) okuyucuya hissettirmeyi başarıyor. Sayfaların nasıl ilerlediğini çoğu zaman anlamadım okurken. Yağmurlu ve bulutlu sonbahar mevsiminde bu tarz kitapların ruhuma iyi geldiğini söylemek isterim.
Hayatta her şey planladığımız, düşlediğimiz gibi olmaz. Her yenilgide, her hatada; çevremize, sevdiklerimize zarar verirsek, onlardan uzaklaşırsak geriye kim kalır?
İnsan teselliyi sevdiğinden beklemez, bir başkasında, başka bir yerde ararsa geriye kim kalır?
Hiç kimse...
İlyas da hayatına geride kimsesi kalmamış, en sevdiğini ve onu en seveni kaybetmiş biri olarak devam edecek. Hatalarının ve kaybettiklerinin yükü bir ömür yüreğinde olacaktır. Hani bazı kitap karakterleri olur; onun yerine koyarız kendimizi, benimseriz, "ben olsam şöyle yapardım" deriz. Belki de ilk kez kendimi bir karakterin yerine koymak istemedim. Bu kadar kayıp yaşamış bir insan hayatına nasıl devam ederdi ki?
Asel için ise söyleyecek pek bir şeyim yok sanırım. Haklı ve masum birinin penceresinden, hayata onun gibi bakabilirim sadece, hepsi bu.
İnsan bazı sonları kabullenmez, değiştirmek ister ama madem bunu yapamıyoruz sevdiklerimizin ve bizi sevenlerin kıymetini bilelim, geç olmadan.
Herkese keyifli okumalar.