Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

BÜKREŞ ELÇİLİĞİ Hamdullah Suphi'nin Türk Ocağı'nın kendisini feshetmesinden sonraki ilk günden itibaren dış göreve gönderileceğinin haberleri basında görülmüştür. Hakkındaki ilk haber Kahire Büyükelçiliği'ne tayin edileceği hususundadır. Daha sonra Viyana'ya sefir tayin edildiği ileri sürülmüştür. Kendisine, Kahire, Belgrad ve Bükreş elçiliklerinden biri teklif edilince hiç düşünmeden Bükreş'i kabul etmiştir. Romanya'ya ilk defa 1910'da gitmiştir. 20.5.1931 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile Bükreş'e ortaelçi olarak tayin edilmiştir." Romanya'nın tercih edilmesinde ülkede belirli sayıda Türk azınlığın mevcudiyeti olduğu ileri sürülmüştür. Bu hususta kendisinin izninin alınmış olması akla gelmektedir. Görevine yakında gideceği haber olmuştur." 12.7.1931 tarihinde Prens Maria vapuru ile Köstence'ye ulaşmış ve oradan Bükreş'e geçmiştir. 1944 yılına kadar kaldığı Bükreş'te sivil halk ve resmi görevlilerden, kraliyet ailesinden yakın ilgi görmüştür. Besarabya ve Dobruca bölgelerinde yaşamakta olan Türk asıllı Hıristiyan inançlı Gagavuzlarla ilgilenmek günlük meşguliyetinin büyük parçasını oluşturmuştur. Onların Baş papazı Mihail Çakır ile haberleşmeye başlamış, onun Türk milliyetçiliğine sadakatini Mustafa Kemal'e bildirmiştir. Atatürk, Mihail Çakır'a bir berat ve nişan göndermiştir. Fazla eğitimli olmayan ama dillerini muhafaza eden bu Türk grubunun milli benliklerini korumaları için gayret göstermiş, Ankara'daki ilişkileri sayesinde değişik kademelerde çok sayıda öğrencinin eğitim için Türkiye'deki okullara yerleştirilmelerini temin etmiştir. Yine Türkiye'den öğretmen ve ders kitabı getirtmek suretiyle yaşadıkları bölgelerdeki eğitim seviyelerinin yükseltilmesini sağlamıştır. Türkiye'den gönderilen öğretmenlerin Türklük şuuru içinde yetiştirdiği Gagavuz aydınları komünizm döneminde bile varlıklarını muhafaza etmişlerdir. Romanya'dan gönderilerek Türkiye'de eğitim görenlerin ülkelerine dönmeyerek kalanlardan yüksek görevlere çıkanlar olmuştur. Osmanlı-Rus 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ve 1783'te Kırım'ın Rusya tarafından ilhak edilmesinden sonra Kırım ve Kafkasya'dan büyük kitleler halinde Müslüman nüfus Osmanlı ülkesine göç etmişlerdir. Kırım'dan göçlerin bazıları ilk kademe olarak Dobruca'ya yapılmıştır. Romanya Dobruca'dan Türkiye’ye göçler önce münferit olmuş, daha sonra en son 4.9.1936'da imzalanan Muhaceret Sözleşmesi ile toplu gerçekleşmiştir. Türkiye'de nüfus kesafetinin uzun süren savaşlar sonucunda yetersiz kalmasından dolayı dışarıdan Türk nüfusun göçüne sıcak bakılıyordu. Romanya ile yapılan sözleşme Romanya Krallığı adına Maliye Bakanı Mircea Cancicov ile Hamdullah Suphi tarafından imzalanmıştır. Sözleşme şartlarında Türklerin menfaatleri korunmuş, belirlenen eşya ve canlı hayvanlarını, tarım araçlarını İstanbul'a sefer yapan gemilerle getirmişlerdir. Tanrıöver, o dönemde sayıları 250.000 olan Gagavuzları toplu olarak Türkiye'ye yerleştirmek düşüncesini 1939'da savaşın çıkması üzerine gerçekleştirememiştir. Bu hususta Türkiye'deki ilgilileri başta Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ı ikna etmek üzere gerekli yazışmaları yapmış ve Gagavuzların Türklüğü, kültürleri ve tarihi geçmişlerini ihtiva eden tafsilatlı bir rapor hazırlamıştır. Bazı araştırmacılar doğruluğu tartışabilecek kayıtlara istinaden Çakmak'ın Gagavuzların göçüne olumlu bakmadığını belirtmişlerdir. Arşivimizde bizzat Çakmak'ın imzaladığı göçe izin verilen yazışma örnekleri bulunmaktadır. Yaşar Nabi Nayır, 1936 yılında bölgede yaptığı seyahat sırasında Çakır'ın evinde misafir kalmış, izlenimlerini önce günlük gazetede sonra kitabında geniş olarak anlatmıştır. Olumlu sonuçları görülen bu çalışmalar savaş sebebiyle yarıda kalmıştır. Romanya'daki çalışmalarının en önemli sonucu Gagauzların varlığını ortaya çıkarmasıdır. Romanya'da Gagauz Türkleri ile ilgili çalışmaları, Hariciye Nezareti'ne gönderdiği raporların değerlendirildiği ilmî çalışmalar yapılmıştır. Kemal Karpat, Tanrıöver'i ziyaretinde Atanas Manof'un Gagavuzlar isimli eserinin tercümesinin yapılmasını tavsiye ettiğini belirtiyor. Tanrıöver, bu uyarı üzerine Türker Acaroğlu'nu eseri tercüme etmesi için teşvik etmiştir. 28.6.1936'da büyükelçiliğe yükselmiştir. Bükreş'teki uzun görev süresi içinde Kraliyet ailesine oldukça yakın olmuştur. Ülkede yaşayan Türkler yanında merkeze gönderdiği raporlarında Romanya'ya komünizmin getirilmesi için yapılan fikri hazırlığın nasıl cereyan ettiği hususunda uzun açıklamalar yapmıştır. Tanrıöver, Bükreş'te bulunduğu yıllar içinde ülkede yaşayan diğer Türklerin kültürel varlıklarının korunması yolunda etkili çalışmalar yapmıştır. Bu gayretleri ülkeye giden Türk gazetecilerinin gözlemlerine de yansımıştır. Onların kültürel değerlerini aktarmalarını sağlayacak teşkilatlanma ve yayın faaliyetlerine destek olmuştur. 1939'da Almanya'nın saldırısına kadar Polonya'da yaşamakta olan Mehmet Emin Resulzade ve eşinin Bükreş'te savaşın sonuna kadar barınmalarını sağlayacak tedbirleri almıştır. Bükreş'te Ticaret Ataşesi olarak görev yapan Nejad Aytaman'ın yazdığı Romanya İktisadiyatı isimli eserin önsözünü kaleme almıştır. YENİDEN MİLLETVEKİLİ SEÇİLMESİ Tanrıöver, 5.12.1944'de Romanya'dan ayrılmıştır. Elçi olarak başka bir ülkede görevlendirilmemesi üzerine, 1945 yılında yapılan ara seçimde İçel milletvekili olarak parlamentoya girmiştir. Basında imkân bulduğunda günlük konularda görüşlerini açıklamaya başlamıştır. 1946 seçimlerinde CHP'den İstanbul milletvekili olmuştur. Türk kamuoyunda kendinden söz edilmeye başlanmıştır. 1946'da Türkiye'de yeniden çok partili siyasi hayata geçilmiş ve Demokrat Parti parlamentoya girmiştir. Dünyada ve Türkiye'de yeni gelişmeler cereyan etmiştir. Tanrıöver, CHP içinde muhalif grupta yer alır, toplumda tartışılmaya başlanan din eğitimi meselelerine yapıcı bakar. Bu konudaki gerçek mi, yoksa parti içinde din eğitimine açık ve örtülü olarak karşı olanların kararlı muhalefetlerini aşabilmek gayesiyle mi ileri sürmek zorunda kaldığı, tam belli olmayan; açılması tasarlanan İlahiyat Fakültesi programı hakkındaki düşünceleri ve derslerin muhteviyatına dair çizdiği sınırların daraltıcı bir çerçevede ele alındığına işaret edilmiştir." Okunacak dersler arasında İslam sosyolojisini saymış, modern dini ilimler, ilimler tarihi, mukayeseli dinler tarihi, Protestanlık, din-bilim münasebetlerini saymış, ‚klasik dini ilimleri yok mesabesine getirmiştir." 17 Kasım-4 Aralık 1947 tarihleri arasında toplanan CHP'nin VII. Kurultay'ında partinin yeni programının milliyetçilik ve laiklik maddelerinin görüşülmesi sırasında söz alarak düşüncelerini açıklamıştır. Muhalefetin memleket için önemine değinmiş, önceki çok partili siyasi hayat denemelerinin başarılı olamamasının memleket için bir kayıp olduğunu belirtmiştir. Türklerle meskun sahaları saydıktan ve toplam sayılarını 60 milyon kişi olarak kaydettikten sonra Türk milliyetperverliğinin tek hususiyetinin tedafüî ve kendini korumaya çalışan bir cereyan olması gerektiği teşkil ettiğini, siyasi bir hareketin esası olmamak, felaketlerle karşılaştıracak bir istila düşüncesi taşımamak şartı ile toprağımızın dışında yaşayan Türklere derin bir sevgi ve alakamız bulunmasını tabii saymıştır. Bu görüşleri sebebiyle bazı delegeler tarafından eleştirilmiştir. Muhalefet tarafından desteklenen görüşlerini daha açık olarak belirtmesine imkân vermek için DP yanlısı yayın yapan Kuvvet gazetesinde onunla geniş bir mülakat yapılmış ve parti içindeki muarızlarına cevap vermesi temin edilmiştir." Behçet Kemal Çağlar aleyhinde konuşmuş, Cemil Sait Barlas ile yaptığı tafsilatlı bir fikir tartışması da basına yansımıştır." Tanrıöver'in CHP kurultayındaki nutku basında sadece köşe yazılarına değil karikatürlere de konu olmuştur. Karikatür sanatçısı Ramiz, Mizah dergisinde onu mahalle mektebi hocası kıyafetiyle çizmiş ve lejantta "Bay Hamdullah Suphi Tanrıöver gençlerin din dersi almalarını ve Süleymaniye Medresesi'nde vaaz vermelerini temenni ediyor" ibaresi yazılmıştır. Tanrıöver'in Kurultay konuşması basında büyük yankı yapmıştır. Bu konuşmasında ileri sürdüğü fikirlerini basına verdiği bir beyanatla daha açık hale getirmiştir. Hükümet isteksiz de olsa dışarının baskısı sebebiyle bazı kanunlarda değişiklik yapmak mecburiyetinde kalmış, dernekler kanununu yenilemiştir. Bu çerçevede CHP'de kalmasının güçleştiğini, eski göz ağrısı Türk Ocaklarını yeniden canlandırmakla ilgili ortamın elverişli hale gelmekte olduğunu düşünmüş olmalıdır. Bu duygularla 1947 yılının son ayında CHP'den istifa etmiştir. İstifası üzerine Tasvir'de kendisiyle seri bir mülakat yapılmıştır." Bahadır Dülger'in yaptığı mülakatta geniş açıklamaları bulunmaktadır. Türk siyasi hayatında Amerikan etkisinin henüz görülmediği, politikacıların Amerika ile ilişkilerinin sınırlı olduğu sırada 1948 yılında bu ülkeye gitmiş ve dönüşünde intibalarını yazmıştır. Basında Türk Ocaklarının yeniden açılmasıyla ilgili haberlerin artması, gerçekten bir ihtiyaç olduğundan mı, yoksa CHP'yi köşeye sıkıştırmak için kullanılan bir malzeme mi olduğu hususunun araştırılması gerekmektedir. Ama eski Ocak mensuplarının yavaş yavaş yuvalarının yeniden açılması yolunda beyanat verdikleri görülmektedir. Bu tarihlerde Amerikan vatandaşı olan Ortodoks papaz Athenagoras'ın, mevzuatın müsait olmamasına rağmen İstanbul Ortodoks Patrikliğine seçilmesi gündemde idi. Tanrıöver, papaz ile kurduğu iyi ilişkilerinden dolayı eleştirilmiştir. Osman Yüksel Serdengeçti, bu sebeple bir yazısında onu eleştirdiğini belirtiyor. Gazetelere yazdığı makalelerde Milliyetçilik konusunda görüşlerini açıklamıştır. Tanrıöver, politik çıkışı sonucu basında meydana gelen ortamdan istifade etmiş ve sık sık makaleler neşrederek görüşlerini açıklamıştır. Onun politik çıkışları basında farklı biçimde değerlendirilmiştir. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü yaptığı görüşmede son durumun değerlendirmesi yapılmıştır. Bağımsız milletvekili olarak Meclis çalışmalarına devam etmiş gündemdeki konularla ilgili olarak görüşlerini açıklamıştır. CHP 1946'dan itibaren yeni muhalefet partilerinin kurulması ve bunların temsilcilerinin parlamentoda bulunmalarına bakmayarak, partinin yan organı olarak faaliyetlerini sürdürmekte olan Halkevleri'nin durumunu gözden geçirmek ihtiyacı hissetmemiştir. Bu kurumlar parti dolayısıyla devlet bütçesinden finanse edilmekte idiler. Bu da eşitlik ilkesiyle bağdaşmamakta idi. Meclis'te Halkevlerine yardım konusunun görüşmelerinde eleştirilerini açıklamıştır.
260 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.