Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI 3 Mayıs 1920'de o dönemdeki uygulanan mevzuata göre Meclis'te yeni kurulan hükümet üyeleri için ayrı ayrı oylama yapılmıştır. Maarif Vekilliği'ne aday gösterilen Hamdullah Suphi 60, Dr. Rıza Nur 43 rey almışlardır. Çoğunluğun sağlanamaması üzerine aynı gün ikinci oylama yapılmış adaylardan hiç birisi seçilmek için gerekli 67 oyu alamamıştır. 4 Mayıs 1920 tarihinde yapılacak oylamadan önce Hamdullah Suphi Meclis Başkanlığı'na verdiği dilekçe ile adaylıktan çekilmiş ve Dr. Rıza Nur Milli Eğitim Bakanı seçilmiştir. Rıza Nur'un uzun süreli bir görevle Moskova'ya gitmek üzere Ankara'dan ayrılmasıyla 16 Aralık 1920'de Meclis'te yapılan oylamada Milli Eğitim Bakanı seçilmiştir. Görev süresi milli mücadelenin kısıtlı imkânlarla yürütüldüğü döneme rastlamıştır. Buna rağmen başarılı çalışmalar yapmıştır. Mustafa Kemal bu seçim sonucu üzerine, dedesi, babası ve eniştesinin daha önce bu görevi yapmalarından dolayı, "Hamdullah, doğuştan Maarif Vekilidir" demiştir. 15.7.1921 tarihinde, İstiklal Savaşı'nın en hareketli döneminde Ankara'da Maarif Kongresi'ni düzenlemiştir. Kongrenin açılış ve kapanış konuşmalarını yapmıştır. Bu tarihte aynı zamanda Türkiye Muallime ve Muallimler Birliği başkanı sıfatını da taşımakta idi. Muallimler ve Muallimeler Cemiyeti Temmuz 1920'de kurulmuş, Mayıs 1921'de Türkiye Muallime ve Muallim Dernekleri Birliği haline getirilmiş, genel sekreteri Kazım Nami Duru, Onursal Başkanı ise Mustafa Kemal idi. Kongreye İstanbul'dan İsmail Hakkı Baltacıoğlu ile Mehmet Emin Erişirgil de iştirak etmişlerdir. Kongreye katılanların tam listesi elde bulunmamakla birlikte, değişik kademelerde görevli 250'den fazla kadın ve erkek eğitimcinin iştirak ettiği söylenmektedir. Mustafa Kemal de toplantının ilk günü bir konuşma yapmış ve metni gazetelerde yayınlanmıştır. Bakanlık merkez teşkilatında yeni bir düzenleme yaparak kütüphaneler, müzeler, güzel sanatlar olmak üzere üç şube halinde teşkilatlanan bir Hars Müdüriyeti kurmuştur. Ankara'da topluma açık Ali Dersler programı açılmış ve burada sanat tarihi dersi vermiştir. Derslerle birlikte topluma açık konferanslar düzenlenmiştir. Ali Dersleri Ziya Gökalp, Kazım Nami Duru, Nafi Atuf Kansu, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri, Ruşen Eşref, Mahmut Esat, Yusuf Akçuraoğlu vermişlerdir. Milli Eğitim teşkilatını İstanbul'dan Ankara'ya bağlama gayreti göstermiştir. Görev süresi içinde Meclis'te hakkında iki defa gensoru verilmiştir. Görüşmeler sonunda yeterli güvenoyunu almasına rağmen ikinci gensoruda lehinde çıkan oyların sayısını az bularak, 12.11.1921 tarihinde görevinden istifa etmiştir. Bu istifa, bakanlıkta Türkçülüğün geçici ve kısmi bir geri çekilişi olarak yorumlanmıştır. Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra 4.3.1925 tarihinde kurulan III. İsmet İnönü hükümetinde ikinci defa Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirilmiştir. Ancak uzun süren bir hastalık sebebiyle istifa etmesiyle yerine, 21.12.1925'de Mustafa Necati getirilmiştir. İkinci görev süresinde Fransız Bilimler Akademisi'ne benzer bir teşkilatın kurulmasına çalışmıştır. Ankara'da Etnoğrafya Müzesi'nin temeli onun döneminde atılmıştır. Başta Zeki Velidî Togan, Sadri Maksudi Arsal, Fuat Tuktar, Ayaz İshakî olmak üzere Rusya'dan kaçan siyaset ve bilim adamlarının Türkiye'ye gelmelerini sağlamış, bazılarını Telif ve Tercüme Heyeti azalığına tayin etmiştir. Mehmet Emin Resulzade ile ilişkileri daima iyi olmuştur. Resulzade'ye Türk Ocakları reisi olduğu dönemde maddi destekte bulunmuş, ondan gelen yakın çevresi ile alakalı iş bulma, vatandaşlığa kabul, tayin gibi konulardaki taleplere yardımcı olmuştur. II. Dünya Savaşı döneminde Bükreş'te ikametine ve savaş sonrası Türk vatandaşlığına geçmesinde hizmeti büyüktür. Türkiye'den uzakta olduğu yıllarda bile siyasi muhacirlerle ilişkilerini sürdürmüş, sıkıntılarına çözüm getirmiştir. Sadri Maksudi, milletvekilliği ile Ankara Hukuk Mektebi'ndeki hocalığını birlikte sürdürmekte iken Meclis'te Denizbank müzakereleri sırasında yaptığı konuşma üzerine 21.3.1938'de öğretim üyeliğinden affedilmiş, 2.4.1939'da milletvekilliği sona ermiştir. Tanrıöver, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Gedeleç'e yazdığı 3.3.1939 tarihli mektupta yeniden milletvekilliğine aday gösterilmesi hususundaki talebinin cumhurbaşkanına iletilmesini rica etmiştir. Arsal, yeniden aday gösterilmemekle birlikte Milli Eğitim Bakanlığı'nın 1.5.1939 tarihli kararnamesi ile İstanbul Hukuk Fakültesi Türk Hukuk Tarihi ve Edebiyat Fakültesi Türk Tarihi profesörlüğüne tayin edilmiştir. Onun esas hizmeti ise birinci görev döneminde Mehmet Akif’e İstiklal Marşı'nın yazdırılmasıdır. Israrıyla Akif'in yazdığı şiir, 12.3.1921 tarihinde Meclis'te kabul edilerek İstiklal Marşımız olmuştur. Hamdullah Suphi, Milli Mücadele döneminde hükümetin Sovyetlerle iyi ilişkiler yürütülmesi politikasının aksine bu rejime muhalefetini açık olarak göstermiştir. Bu sebeple dönemin İngiliz istihbarat raporlarında onun Bolşevizm'e düşmanlığını göstermesinden dolayı Mustafa Kemal'in gücünü aşındırmakta olduğu tespiti yapılmıştır. Soyadı kanunu kabul edildikten sonra Tanrıöver soyadı, Mustafa Kemal tarafından verilmiştir. Bu soyadı Hamdullah’ın öz Türkçe karşılığı idi. Muallimler Birliği şerefine verdiği çaya kadın öğretmenleri çağırması gürültülü bir hadise olduğunda istifasını Mustafa Kemal'e göndermekte tereddüt etmedi. Mustafa Kemal'in tekke, medrese ve türbelerin kapatılmasına karar verdiği sırada; “padişahların, büyük adamların türbeleri kapatılmamalıdır, bunları, Türklüğü yükseltmiş insanları unutturmak doğru değildir" diyecek medeni cesarete sahiptir. Meclis'ten Bakanlar Kurulu'na gelen kanun teklifinin görüşülmesine Mustafa Kemal de katılmıştır. Tanrıöver, Mustafa Kemal'e, "Ancak bazı türbelerimiz var, İmparatorluğumuzu kuran Sultan Fatih'in türbesi, İmparatorluğumuzu genişleten Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesi, tarihimizin mefahirini teşkil eden büyük adamlarımızın, vezirlerimizin, sanatkârlarımızın türbesi var, bunlar da kapanacak mıdır? sorusunu sormuştur. Cevabını almadan konuşmasına devam edip, "Müsaadenizle bir sualim daha var: İki erkek çocuk babasıyım. Beş mektepte hocalık ettim. Hocalık ile hayatımın sonunu bulacağımı sanıyorum. Memleketin gençlerine o memleketi bir devlet olarak, bir vatan olarak kendisine verenlerin kim olduğunu öğretmek için benim elimde ressamlığım yok. Şehirlerin Belediye bahçelerinde memleket büyüklerinin heykelleri yok. Müzeler, eserleri ile doludur, fakat evleri bir ziyaretgah haline getirilmemiştir. Büyükleri çocuklarımıza tanıtmak için onların yalnız kemikleri dağılmış birer türbeleri var. Onu da kaparsanız, yeni nesli nasıl yetiştireceğiz?" Bir iki dakikalık sessizlikten sonra Mustafa Kemal, ona yanında yer gösterip şöyle demiştir: "Bekle; on on beş sene bekle, bütün türbeleri sana vereceğiz”. Tanrıöver bu hadiseyi 1947 yılında yapılan CHP Kurultayı'nda yaptığı konuşmada anlatmıştır. TÜRK OCAĞI'NIN CUMHURİYET DÖNEMİ FAALİYETLERİ Milli Mücadele döneminde Türk Ocağı'nın önde gelen isimleri Ziya Gökalp, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçuraoğlu, Hasan Ferit Cansever iki yıla yakın Keçiören'de oturmuşlar, Meclis çalışmaları dışında birlikte olmuşlardır. Keçiören'de Recep Peker, Kazım Özalp, Topçu İhsan Bey de ikamet ediyordu. Tanrıöver'in bir meseleden dolayı yakın dostu Ağaoğlu ile arası açılmış, aile fertleri ile görüşmeye devam ettiği halde vefat ettiğinde cenazesine gelmemiştir. Milli Mücadelenin başarılı olmasından sonra Türk Ocağı işgal sebebiyle ara vermek zorunda kaldığı faaliyetlerine yeniden başlamıştır. Ekim 1922'de İzmir Türk Ocağı, İsmet İnönü, Hamdullah Suphi'nin ve bazı milletvekillerinin katıldıkları bir merasimle açılmıştır. İstanbul Türk Ocağı Kasım 1922'de Tanrıöver tarafından Cağaloğlu'ndaki eski binasında açılarak genel merkez görevini üstlenmiştir. Ankara Ocağı 29.12.1922'de fiilen, 23.4.1923'de Anafartalar Caddesi'nde bulunan eski bir okul binasında resmen açılmıştır. Onu ziyarete giden Halit Fahri Ozansoy, yukarıdaki sofanın meşhur Türkçü ve hatip tarafından kabul edilmelerini bekleyen sayısız ziyaretçilerle dolu olduğunu, aşağıya inen merdivenin başında durarak ayakta beklemeye başladığını, birden etrafında dalgalı bir hareket olduğunu, Hamdullah Suphi'nin çehresinin o zamana kadar hiç tanımadığı kahraman edalı sertliğini, başındaki kalpağının dikkatine çarptığını, elinde küçük bir kamçı tuttuğunu kaydetmiştir. Elini uzattığında derhal kaşlarını çatarak, “siz mütarekede Türkçülük ve Ziya Gökalp aleyhinde yazmışsınız" dediğini, hiç beklemediği bu haksız itham karşısında yüzünün ateş kesildiğini belirtmiştir." Ozansoy, Ziya Gökalp hakkında yazdığı yazının kesiğini bir zarfa koyup Tanrıöver'e ulaştırarak haksız ithamdan kurtulmuş, o zaman kendisinde, hatta en milliyetçi dostlarından bile şüphe ederek, herkesi sorguya çekmek hakkını kimden aldığını sorgulamıştır. Onun bir tarihte Türk-Fransız Dostluk Cemiyeti Türk Başkanlığını yaptığını ifade etmiştir. Ocağın açılmasından sonra Anadolu'da faaliyet gösteren şube sayısı 37'ye ulaşmıştır. 23.4.1924'te Ankara'da toplanan Türk Ocakları genel kongresine katılan şube sayısı 71'e yükselmiştir. Kısa sürede bu rakama ulaşılmasında Mustafa Kemal'in büyük desteği bulunmaktadır. O dönem geçerli tüzüğe göre genel kongre her yıl yapılmakta idi. 1925 yılından sonra doğu Anadolu’da açılan şube sayısında dikkati çeken bir artış olmuştur. Ankara'ya taşınan genel merkez bir süre tarihi Taşhan'daki elverişli odalarda barınmıştır. 1926 yılında Yusuf Akçuraoğlu "Türk Yılı" adıyla bir Türklük salnamesi hazırlamakla görevlendirilir. Yusuf Akçuraoğlu’nun planını hazırladığı yıllığın ilgili bölümlerini telif etmeleri için yazarlara gönderdiği matbu teklif yazısında adres olarak Taşhan görünmektedir. Yıllık, belirlenen süre içinde tamamlanamamış, 1928 yılında oldukça hacimli biçimde çıkarılmıştır. Eserin önceden hazırlanan planına göre bazı yazarların taahhüt ettikleri bölümleri yazmadıkları görülüyor. Yıllığın basılmasında yeni kurulan, Celal Bayar'ın genel müdürü olduğu İş Bankası'nın mali katkısı olmuştur. Şube ve üye sayısının hızla artması ve etkinlik alanının genişlemesi üzerine Merkez Heyeti için Ankara'da büyük bir hizmet binası yapılması kararlaştırılmıştır. Binanın arsası vakıflar idaresinden satın alınmıştır. Dönemin tanınmış mimarlarından yapılacak bina ile ilgili projeler hazırlamaları istenmiştir. Mimar Kemaleddin, Vedat Bey, Muzaffer Bey, Macar Konsolosu Tahi, Mimar Mongeri ve bazı yabancı mimarlar proje taslaklarını hazırlayarak idareye vermişlerdir. İsmet İnönü'nün de içinde bulunduğu bir jüri teklifleri incelemiş ve Arif Hikmet Koyunoğlu'nun taslağı uygun görülmüştür. Projesi kabul edilen Koyunoğlu'nun, ihalenin yapılması ile ilgili olarak hazırladığı inşaat şartnamesi gazetelerde ilan edilmiştir. Binanın yapımı o sırada büyük bir inşaat hamlesinin görüldüğü Ankara'ya gelen çok sayıda yabancı firma arasında en olumlu teklifi veren Avusturyalı Rellah şirketine ihale edilmiştir. Bu şirket günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bulunduğu Milli Eğitim Bakanlığı olarak yapılan binanın inşaatını da yapmıştı. 21.3.1927 tarihinde binanın temeli atılmıştır. Binada bol miktarda kullanılan mermerler Marmara Adası'ndan getirilmiştir. Koyunoğlu, inşaatın tamamlanmasına yakın giriş holünün iki yan duvarına birer som mermer kitabe yaptırmıştır. İnşaatı gezen Mehmet Emin Yurdakul'un buraya milli şiirler ve atasözleri gibi uyarıcı yazıların yazılabileceği uyarısı üzerine yanında bulunan Hamdullah Suphi, buranın milli bir mabet olduğunu ve Mustafa Kemal'in gençliğe hitabesinin yazılmasının uygun olacağını belirtmiştir. Henüz yeni alfabe kabul edilmediği için yazı biçiminin nasıl olacağı üzerinde tartışma çıkması üzerine Hamdullah Suphi söze girerek, “Ata'mızın öncülüğü ile Latin harfleri üzerinde çalışmalar yapıyoruz. Bu kitabenin Latin harfleriyle yazılması, bu işte öncü olmamız, en esaslı bir vazifemizdir" diyerek sonucu bağlamıştır.** Ocak binasının açılış merasimi tiyatro salonunun bütün noksanlarının tamamlanmasından sonra 28.2.1930 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın zengin bir program dâhilinde verdiği güzel bir konserle açılmıştır. Merasime İ. İnönü, B. M. Reisi Kazım Özalp, Bakanlar, milletvekilleri, elçiler, resmi görevliler, Ocaklılar, gazeteciler ve davetliler katılmışlardır. Binanın tamamının açılış töreni 23.4.1930 tarihinde yapıldı. Davetliler öğleden sonra Ocağın salonunu ve koridorlarını doldurmuşlardır. Merasime katılmak üzere Budapeşte'deki Turan Cemiyeti de bir temsilci göndermiştir. Tanrıöver'in yurt dışında da makaleleri basılmıştır. Promete teşkilatının yayın organi Promethee mecmuasının Ağustos 1929 tarihli 33. Sayısının 5-8 sayfalarında "Comment Sebrisent les İdoles" başlıklı bir yazısı çıkmıştır. Bu yazı dergi yönetiminde bulunan siyasi muhacir Türk önderlerin alakalarıyla basılmış olmalıdır. TÜRK OCAĞI MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI İLİŞKİLERİ Türk Ocağı gerek yönetim kadroları gerekse idealleri açısından devletle bütünleşmiş bir görüntü vermiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında önemli bir sivil toplum kurumu özelliği taşıması bakımından devlet tarafından Milli Eğitim Bakanlığı imkânlarıyla desteklenmiştir. Tanrıöver'in konuşmalarını topladığı ve ocak neşriyatı olarak basılan Günebakan isimli eser Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1200 adet satın alınarak eğitim kurumlarına dağıtılması Talim ve Terbiye Kurulu'nun 4.4.1930 tarih ve 65 sayılı kararı ile kabul edilmiştir. Yine ocağın resmi yayın organı Türk Yurdu dergisine 260 adet abone olunarak okul kitaplıklarına dağıtılması Talim ve Terbiye Kurulu'nun 15.7.1930 tarih ve 97 sayılı kararı ile kabul edilmiştir. Yararlı hizmetlerinden dolayı Türk Yurdu dergisine Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 250 lira yardımda bulunulması Talim ve Terbiye Kurulu'nun 15.7.1930 tarih ve 98 sayılı kararı ile kabul edilmiştir. Talim ve Terbiye Kurulu'nun 20.12.1930 tarih ve 215 sayılı kararı ile Türk Ocaklarının verecekleri temsillerin vergiden muaf tutulması benimsenmiştir. Ocağın çalışmalarına muhalefet eden ve sonraki yıllarda liberalizm adı altında örtülü Marksizm propagandası yapan Sabiha ve Zekeriya Sertel çiftinin Vakit gazetesinde zaman zaman eleştiri yazıları da çıkmıştır. Türk edebiyatının önde gelen isimleri aleyhindeki bu kampanyaya karşı üniversiteli gençler tepki göstermişlerdir. "Edebiyat mı, Bolşeviklik mi” temasının işlendiği protesto toplantısı İstanbul Türk Ocağı'nda düzenlenmiştir. Heyecanlı geçen toplantıda gençler, “Abdulhak Hamid, Mehmet Emin Yurdakul, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'na uzatılan her mütecaviz kalemi ve eli kırmak borcumuzdur” demişlerdir. Öğrencilerin protesto toplantıları devam etmiş, Türk Ocağı'nda yeni bir toplantı daha yapmışlardır. Vakit gazetesi ile Resimli Ay mecmuasında yapılan hücumlardan Tanrıöver de nasibini almış, eserlerini Milli Eğitim Bakanlığına sattığı ileri sürülmüştür. Sertellerin Resimli Ay dergisinde "Putları Yıkıyoruz” kampanyasına karşı İkdam gazetesinde "Putlar Nasıl Kırılır?” başlıklı yazı ile cevap vermiş, Abdülhak Hamid ve Mehmet Emin Yurdakul’u savunmuştur. Mete Tunçay, hadiseyi Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile genç kuşaklar arasında şiddetli bir edebiyat tartışması yaşandığını belirterek farklı biçimde yorumlamış ve Nazım Hikmet'in yaptıklarını savunmaya çalışmıştır. Türk Ocaklarının, sonuçları itibariyle günümüze kadar devam eden önemli çalışmalarından biri de bünyesinde Türk tarih araştırmalarıyla meşgul olacak bir çalışma grubunun teşkil edilmesidir. Mustafa Kemal, Türk Ocakları kurultayı devam ederken Çankaya'da küçük bir heyetle hazırlık yapmış, 1930 kurultayında Aksaray delegesi olarak söz alan Afet İnan'ın konuşmasından sonra arkadaşlarıyla birlikte verdikleri teklifle tüzük değişikliği yapılarak Türk Tarih Heyeti kurulmuştur. Hususi ve daimi bir heyetin kurulması ve üyelerinin seçilmesi görevi kurultay kararı ile Merkez Heyeti'ne verilmiştir. Türk Tarih Heyeti, ilk toplantısını 4.6.1930 tarihinde yapmış Tevfik Bıyıklıoğlu başkanlığa, Yusuf Akçuraoğlu ve Samih Rifat ikinci baş kanlığa, Dr. Reşit Galip genel sekreterliğe seçilmişlerdir. Bu heyetin ilk çalışması olarak Türk Tarihinin Anahatları isimli ve Türk Tarih Tezinin temel eksenini ortaya koyan bir eser yayınlanmıştır. TÜRK OCAĞI'NIN KENDİNİ FESHETMESİ 1930'da dünyada görülen ekonomik buhran ve Serbest Fırka denemesinin başarısızlığa uğraması, Menemen olayları gibi gelişmeler devlet yönetiminin yeni bir durum değerlendirmesi yapmasına vesile olmuştur. Devletin zirvesinde tek partili siyasi hayat uygulamasına devam edilmesi düşüncesi netleştikten sonra doğrudan partiye bağlı sivil bir kitle teşkilatının kurularak inkılapların tanıtılması, kültürel faaliyetlerin rejimin istediği doğrultuda yönlendirilmesi fikri benimsenmiştir. Bu sonuca ulaşmada dönemin ülkede en yaygın sivil teşkilatlanma olan Türk Ocaklarının etkinliğinin ortadan kaldırılarak yeni oluşumun önünün açılmasının uygun olacağı düşünülmüş olmalıdır. Bu karara varılmasında önceden beri Hamdullah Suphi ile birçok hususta farklı düşünen Dr. Reşit Galip'in ısrarının etkili olduğu muhakkaktır. Samet Ağaoğlu, Tanrıöver'in İstiklal Mahkemeleri'nin kurulmasına her zaman hararetle karşı olduğunu, Şeyh Said isyanı üzerine kurulan İstiklal Mahkemesi'ne üye olan Dr. Reşit Galip'e, "sen doktorsun, insanları yaşatmak için okudun. Nasıl olur da vazifesi öldürmek olan bir mahkemeye azalık kabul edersin!” dediğini kaydediyor. Reșit Galip'in Ocakların bünyesi üzerinde kendine mahsus fikirleri bulunuyordu. Ona göre Ocaklar halk topluluklarını içine alan halk kurumları olmalıydı. Samet Ağaoğlu, Babamın Arkadaşları isimli kitabının "Bizim Sent Jüst" başlıklı bölümünde onun, Ocaklara bağlı gençleri askeri prensiplere göre yetiştiren, onlara silahlı talimleri, saf halinde yürüyüşler yaptıran projeler teklifini Tanrıöver'in dikkatle dinlediğini, nezaketle reddettiğini belirtmiştir. Ocağın tasfiye edilmesi için Hamdullah Suphi'nin ikna edilmesi öncelik kazanmıştır. Aslında ocak yönetiminde aynı zamanda partide görevli olanların da bulunmasına rağmen tek muhalefetin ondan geleceği tahmin edilmiştir. Türk Ocakları yerine Halkevleri'nin kurulacağı haberleri basında 1931 yılının ilk aylarından itibaren çıkmaya başlamıştır. Tanrıöver, makalesinde bu haberleri, “Türk halkının mabutlarının tahtlarından indirilip yerlerine Komünist putları geçirilmesi”ni amaçlayan bilinçli ve metotlu bir komünist propaganda olarak değerlendirmiştir. Türk Ocaklarının kapatılmasında Türkiye'nin iyi ilişkiler içinde bulunmaya özen gösterdiği Sovyet yönetiminin telkini olduğu iddiaları bulunmaktadır. Ocak bünyesinde bulunan Rusya'dan gelen siyasi muhacir Türk önderlere, kendi teşkilatları çerçevesinde Sovyetler aleyhine siyasi ve yayın faaliyetinde bulunmalarına önceleri izin verilmiştir. Sovyet mahkûmu Türk uruklarının siyasi önderlerinin Polonya'nın örgütlediği Promete'nin şemsiyesi bünyesinde yer almaları ve bu kurumun sağladığı mali imkânlarla düzenli ve etkili yayıncılık yapmaları, siyasi önderlerin geçim sıkıntılarının giderilmesi Sovyetleri tedbir almaya yöneltmiş olmalıdır. Siyasi muhacir önderlere hâmilik yapan, yardımcı olan Türk Ocağı ve başındaki Hamdullah Suphi onların etkisiz hale getirilmeleri yolunda atılacak adımlarda bir engel olarak görülmüştür. Hamdullah Suphi’nin evinde Atatürk'ün de katıldığı bir akşam oturmasında Türk Ocaklarının 276 şubesi ve 32 bin üyesinin bulunduğu bilgisinin verilmesi üzerine, Mustafa Kemal, “o kadar çaba sarf etmemize rağmen bizim Halk Fırkası'nın 4 bin kadar üyesi var. Korkarım siz hükümete bir beyanname vererek siyasi bir kurum haline geçerseniz, bizim parti ortadan siliniverir" demiştir. Bu gibi bazı kayıtlar CHP'nin karşısında güçlü bir teşkilatın varlığının istenmediğini göstermektedir. Türk Ocakları'nın mali durumunun fevkalade bozulması, üyelerinden aidat tahsil edememesi gibi sebeplerle kapandığını ileri süren farklı bir görüş de bulunmaktadır. 1928'de "Her sene muavenet olarak muvazenei umumiye ve evkaf bütçelerine vazolunacak otuzar bin lira karşılık olmak üzere Türk Ocakları merkez heyetince iki yüz bin liraya kadar aktedilecek istikraza Maliye Vekili kefalet” etmiştir. Bu miktar yedi ay sonra 550 bin liraya çıkarılmıştır. Ankara'da yapılan genel merkez binası inşaatının yarım kalması ve borçların ödenmesi imkânsız hale gelince "Maliye Vekaletinin kefaletiyle aktine mezuniyet verilmiş olan istikrazlarla merkez binasının inşaat, tesisat ve tefrişatının ikmali için merkez heyetince aktedilen istikrazların baliği olan 1.020.000 liralık borcun hazinece deruhte edilmesine" mecburiyet hasıl olmuştur. Yedi ay sonra toplanan son kurultayda okunan raporda merkez heyetinin 263.523 lira borçlu olduğu ifade edilmiştir. Mali durumun kötülüğünün kapanmasında birinci derecede etkili olduğunu söylemek gerçekçi bir görüş olmaz. Hükümet erkanına yakın olan Cumhuriyet gazetesinde Türk Ocakları'nın geleceği ile ilgili haberlerde bazı ipuçları görülmektedir." Gazetenin sahibi ve başyazarı Yunus Nadi, Türk Ocakları mensuplarının gönüllerini okşayıcı bir makale neşretmiştir. Mustafa Kemal ve İsmet İnönü döneminde siyasi otoritenin yakınında durmayı daima görev kabul eden ve onların talimatı doğrultusunda yol gösterici yazılar kaleme alan Falih Rıfkı Atay, Türk Ocaklarının CHP'ye katılmasının zaruret olduğunu yazmıştır. 24.3.1931 tarihinde Çankaya'da Hamdullah Suphi'nin iştiraki ile yapılan görüşme onun ikna edilmesine yönelik olmuştur. Daha Ocağın geleceği ile ilgili resmi bir kararın ortada görünmesinden önce basında Tanrıöver'in tayin edileceği görevle alakalı haberler çıkmıştır. Bütün itirazlarına rağmen sonuç değişmemiş 10.4.1931'de Türk Ocağı kurultayının toplanması kararlaştırılmıştır. Belirlenen tarihte toplanan Kurultayın başkanlığına Manisa milletvekili Mustafa Fevzi efendi, başkan vekilliğine Ankara milletvekili İhsan ve katipliklere Maraş delegesi Rahmi, Ankara delegesi Naşit Hakkı" ve Havza delegesi Zübeyiroğlu Fuat seçilmişlerdir. Başkan Tanrıöver Türk Ocaklarının Halk Partisi'ne iltihakı meselesinin müzakere edileceğini bildirmiştir. Raporların okunup kabulünü müteakip Kurultay; Hakkı Tarık, Necip Ali, Dr. Reșit Galip, Dr. Fuat ve Isparta delegesi Mükerrem beylerden müteşekkil bir komisyon seçmiş ve iltihak konusunun tetkikini bu komisyona havale ederek ilk günkü toplantı sona ermiştir. Komisyon Kurultayın: 1- Türk Ocakları cemiyetinin feshine, 2- Bu cemiyetin haiz olduğu hakların bütün vecibeleriyle Cumhuriyet Halk Partisi'ne devrine karar vermesini, arz ve teklif etmiştir. Bu karar ittifakla kabul edilmiştir. Böylelikle Türk Ocaklarının binalarına, eşyalarına, kitaplıklarına, antika koleksiyonlarına bütün eşyalarına CHP el koymuştur. Türk Ocakları CHP'ye devredilmekle bütün meseleler birden halledilmemiştir. Ocağın değişik kişi ve kurumlara olan borçlarının tasfiyesi için sonraki yıllarda kanun çıkarılarak belli bir süreç içinde bu işlem gerçekleştirilmiştir. Basında zaman zaman görülen ilanlarda ocakla mali ilintisi bulunanların belirtilen tarihlerde başvuru yapmaları duyurulmuştur. Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Ahmet Ağaoğlu, bitmek üzere olan yeni Türk Ocakları genel merkez binasını dolaşırlarken Ağaoğlu'nun dostunun kolundan tutarak, "Hamdullah, bu binayı Türk ocaklarına bırakmayacaklar. Mutlaka bir iktidarın sahibi bu insanlar, kendileri İttihat ve Terakki Fırkası'nın eski, harap, gösterişsiz vilayet merkezinde otururlarken senin, benim, ocaklıların bu aydınlık, güzel, azametli yerde kalmamıza razı olmazlar. Göreceksin, yakında bunu elimizden alacaklar” dediğini oğlu nakletmektedir. Bu niyeti destekleyen daha başka hatıra parçaları da bulunmaktadır. Tanrıöver'in Ağaoğlu ile yakın dostluğu vardır. Ağaoğlu, Malta sürgününden döndükten sonra Tanrıöver'e telgraf çekerek Anadolu'ya geçmek istediğini bildirmişti. Cevabi telgrafta beklendiğinin belirtilmesi ve yol harcı için para gönderilmesi üzerine Ankara'ya gitmiştir. Ağaoğlu'nun Üç Medeniyet isimli eseri Türk Ocakları Hars Heyeti Neşriyatı olarak 1927 yılında Ankara'da basılmıştır. Ocağın ani kapanışı hakkında çok farklı yorumlar yapılmıştır. Çok güçlü görünmesine rağmen birden kapanışının farklı bir tahlilini Remzi Oğuz Arık yapmıştır: "Hemen tek resmî sıfatı yokken, hatta ilk doğuşunda, resmî makamların kötü gördüğü seçkin, aydın zümrenin sığınağı iken; memleketin yaşamasını kökünden değiştirici bir faktör, bir "efkâr-ı umumiye" gücünü kazanmıştı. Sonra resmîleşti, resmî kudretlerin düşüncelerini yerine getirme alanı oldu. O vakit, memleketin içindeki eşsiz etkisi artacağı yerde, eridi, sonunda kapandı gitti." Arık, bu yorumu Ocağın 1949'da yeniden açılacağını tahmin etmeden 1942'de yapmıştır.
·
1.247 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.