Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
“Uyanık hayatımla rüyalarımdaki hayatım birbirinden tamamen ayrıydı ve tek ortak noktaları bendim.” “Sanki İki yaşamı da tecrübe eden kişi olarak bir köprü görevi görüyordum.” Bir teoriyi kurguya dökmenin en etkileyici sözleri bunlar olsa gerek. Bağlar. Atalarımızla olan bağlarımızın biz yoluyla aktarılan ve biz yoluyla değişip aktarılacak olan duruş ve söyleyiş şekilleri. Kitap için Jack London’un diğer kitaplarından ayrılan yanına tanıtımlardan ya da okuyuculardan duyarız. Gerçekten de bu kitap diğer kitaplarıyla kıyaslandığında yazarı ve kalemini anlatacak güçte değildir. Diğer yandan asla hafife alınacak bir eser de değildir ki, evrim teorisini güçlü betimlemelerle gözlerimiz açık rüya görecek kadar bizi içine çekecek kadar güçlüdür. Uyurken mi yaşarız, uyanıkken mi? İnsanı insan yapan nedir? İlk alıntılar rüya motifi ile yaşamayı ve bizi biz yapan detayları anımsatıyor. Bir evrim var ama nasıl? Aktarılması ve değişimi nasıl gerçekleşti? Yaşamak üzerine bilinçlenen her insanın aklını kurcalayan bu düşünce her zaman olmuştur. Yazarın, uyku üzerinden bir genç adamın ilk çağlara gidip yaşaması ve insanlarla onlar gibi olarak insanlığın bedensel ve zihinsel gelişim maceralarını anlatması ilgi çekicidir. Rüya aleminin çok tuhaf olduğu aşikar. Bir de böyle bir şey hayal etmek ve kurgulamak müthiş bit şey. İki taraflı bir yaşam. Modern ve ilkel hayat. Ortak ve köprü vazifesinde bir insan. Yaşarken bedeniyle birlikte hareket eden uyurken bağımsız olan ruh. İnsanı insan yapan beden değil, ruhtur. Tecrübeler kazanan sadece beden değil aynı zamanda ruhtur. Aktarmalar ruhumuzdan daha derin yapılır. Fakat bizim bunu algılamamız tıpkı ilk insanların somut ve soyut ayrımını arayışı gibi hâlâ sürmektedir. J. London, bizi ruhumuzla izleyici olarak bir ilkel hayata çekiyor. Ağaçlara tırmanıyor, dar geçişli mağaralarda vahşi hayvanlardan korunma yolları arıyor, çok eşlilik ve tek eşlilik kavramlarını görüyor, beslemek için avlanıyor, aile kavramını düşünüyor, üremeyi ve aile bağlarını, kadına şiddeti ve bunun sadece homo sapienste olduğunu görüyoruz. İnsanın korkuyla tanışmasını, ölümün acınsının olmamasını, her koşulda eğlenme, seslerle sadece somut olanları ifade edebilme, tüyler ve ağaçlara tırmanma maymun nesline atıflar ile atalarımızın bedensel ve ruhsal eğitimine dönüyoruz. Şimdi kitabı bize evrim teorisini anlama konusunda tecrübe kazandıracak düzeye getiren ayrıntılar ve Charles Darwin’e bakalım. Darwin, türlerin ortak atalardan farklılaşarak evrimleştiğini ve tüm türlerin tarihin derinliklerinde mutlaka ortak atalarda buluşmak zorunda olduğunu ileri süren ilk kişi olarak geçer. Fakat kimi kaynaklar Darwin’den önce bu savın başka biri tarafından M.Ö. 7. yüzyılında ortaya konulduğudur. Günümüze yaklaştığımızda ise evrim teorisinin Darwin'den önce Katolik bilim insanı Jean-Baptiste Lamarck tarafından öne sürüldüğünü görürüz. Böyle bir yanlış bilginin nasıl olup da yayıldığını anlamak ise kolaydır: Evrim teorisinden söz eden ilk insan Darwin değilse de, tüm türlerin tek bir ortak atadan gelmiş olabileceğini ilk öne süren bilim insanı odur. J. London ise bize daha çarpıcı yaklaşır. Hayatın her daim ortasında olan ve anmaya, konuşmaya, düşünmeye, fikir üretmeye, üretilenleri anlamaya hazır olduğumuz “Adem” üzerinden dikkat çeker. Ondan önce kendini ifade etmeye çalışan bir tür var mıydı, varsa nasıl bir türdü? Dilin oluşumunu da bu minvalde araştırır yansıma, hareket, resim, ilk sesler... diye düşünce ifadesine kadar açıklamaya çalışır araştırmalar. Simgesel düşüncenin doğuşuna ilişkin bir alıntı ile: "Fiil çekimi diye bir şey yoktu. Geçmişten mi yoksa gelecekten mi söz ettiğimiz, ancak cümlenin genel anlamından çıkarılabilirdi. Konuşmalarımız hep somut şeyler üstüneydi, çünkü hep somut şeyler düşünürdük. Pantomim de geniş bir yer tutuyordu konuşmalarımızda. En basit bir soyutlama bile bizim düşünce yeteneğimizin ötesindeydi denilebilir; ayrıca, herhangi bir soyutlamaya erişebilen biri çıktığında, bunu türdeşlerine anlatmakta binbir güçlük çekerdi. Düşündüğünü söyleyecek söz dağarcığına sahip değildi çünkü." Dilin ve ifadenin ilk hallerini böyle anlatıyor yazar. Daha sonra insanların değişimini Tarih öncesi çağ olarak nitelediğimiz o çağda çocuğun rüya ve gerçek hayat arasından bize anlattıklarıyla üç ayrı tür insansı varlığa değiniyor. Ağaç İnsanları: En ilkel tür olup konuşamazlar, alet kullanamazlar, ağaçlarda yaşarlar, hayatlarına korku yön verir ve ilkel görüntüye sahiptirler. Halk insanları: Ağaçtan yere inmeyi başarmış; fakat mağaralarda yaşayan orta tür. Korku bu türün de yaşamını şekillendirir. Ağaç insanlar be ateş insanlar arasındaki köprü nesildir. Ateş İnsanları: En gelişmiş tür olup konuşma, alet yapma, alet kullanma, ateş yakma, soykırım yapma gibi özelliklere sahiptirler. Yani bize en yakın olanlardır. Avcı ve toplayıcılıktan sınırlar çizen bir homo sapiens dönüşümü. Çok merak edildi ve hep edilecek. Evrimi açıklayan, açıklamaya çalışan, evrime inanan ya da inanmayan hemen hemen herkes için okunması kolay ve zevkli olacak bir kitap. Çizgi film tadında betimlemelerle. Keyifle okunacak, zamanı kıymetlendirecek bir eser. Keyifli okumalar!
Adem'den Önce
Adem'den ÖnceJack London · İndigo Kitap · 201918,8bin okunma
·
118 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.