Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

320 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
2022 (Pars) yılında okuduğum 68.betik [Ekim ayının 2.betiği]
Ülkemizde spekülatif kurgu çatısı altında ilk öykü seçkileri yapılması bence edebiyatımıza kısmen olsa da etkileri olacaktır. Çeviri öykü seçkilerine hegomanya gösterdiği 1990'lı yılları ve 2000-2010 yılları arasındaki dönemde spekülatif kurgu, bilimkurgu, fantastik ve korku-gerilim öykü seçkilerinin hazırlanmadı gelecekte ibre yerli edebiyata yöneleceği görüyoruz. Bu öykü seçkileri sayesinde nitelikli kalemleri tanıyoruz ve bireysel olarak kimlerin külliyatlarını okuyacağımıza ışık tutuyor. 2022 gözüyle baktığımda bu öykü seçkisinde üç ad tanıdığımı söylüyorum; Gökçe Mehmet Ay, Seran Demiral ve Orkun Uçar. Seran Demiral'ı daha önce Kayıp Rıhtım Öykü Seçkisi'nde anlattım onun kalemiyle tanışmamı. Bu öykü seçkisinin en iyisi öyküsü olarak Gökçe Mehmet Ay'ın "Acı" öyküsü seçiyorum. Bilimkurgu Edebiyatı'mızda Tevfik Uyar ve Murat Kaya Beşiroğlu'nun esameleri okunmadığı dönemde Gökçe Mehmet Ay'ı ilk kez Ümit Milli formasını giydiğini görüyoruz. Bu öyküsü ile Anadolu Korku Öyküleri seri seçkisindeki Demokan Atasoy ve Galip Dursun'a güçlü bir rakip olacağını gösterdi bizlere. Gökçe Mehmet Ay gelecekte Ümit Milli'den Bilimkurgu Gönüllüler takımına geçeceğini görüyoruz diğer öykü seçkilerinde. Acı [Gökçe Mehmet AY (1979)]; Soluğum kesilmiş bir şekilde son söze kadar geldim. Sözlerle soyut unsurları somutlaştıran bir zekaya sahiptir. Öyküde geçen varlığı cin düşünürken o aslında nefretti. Öyküyü hangi açıdan bakarsan o açıyı görürsün. Tam saha kamerasıyla bakarsan da hem soyut hem de somut (insan katili) unsurları göreceksin. Buram buram korku-gerilim kokan öyküde merakla uyum içinde dans etmekten kendimi alıkoyamadım. Belki de fantastik değil korku-gerilim türü onun ikinci ruhudur. Kalem kendini nasıl his ederse o türde yazar. On dokuz yıl sonrasından yansıma onun karşısında saydam bir şekilde belirip onun tombiş yüzüne bakarak "Yüreklerimizde kılınan umut zerresine inan. O seni karanlıklardan aydınlıklara çıkaracak." dedikten sonra kayboldum. Hızlı İhtiyar [Celal Nazım BAĞLAN (1982)]; Gerçek anlamda tam bir Spekülatif Kurgu öyküsü diyebiliriz çünkü fantastik (sivrisinekleri konuşturma sanatı), bilimkurgu (seri katile dönüşen hızlı ihtiyar) ve polisiye (cinayetlerin perde arkası daha çözülmemiş) türlerini bu öyküde başarılı bir şekilde işlenmiştir. Bir yanda kahkahalarla gülerek okudum bir yanda olaylar karşısında soluğum kesildi. Yaşlı adam gibi hızlı olmak ister miydim? Bilemem ama eğer sivrisinek olsaydım kesinlikle şişmanların gıdılarından kan emerdim. Bu öyküde bilim adamın oğluna enjekte ettiği hızlandırma sıvısı sayesinde onu öldürecek mafyanın başına bela yaratması kasti mi yoksa farkında olmadan mı? Ayak Parmaklarım [Burak TURAN (1980)]; Bu öyküde bazen aslında bir hayal ürünü olduğumuzu farkına varıyoruz. Bir gün gözlerimi açtığımızda hepsi koca bir yalan olduğunun farkına varırız. Bu öyküde çıkardığım ikinci anlam ise Yeliz, iki yıl içinde vefat etmiş. Başkarakter onun öldüğünü kabul etmek yerine onun resim sergisi açtığını ve ona geri döndüğünü tahmin ederken onun ayak parmaklarında çıkan hastalıkla gerçeğe uyanıyor. Bu öyküde neden ayak parmakları ağrı sızı çektiğini anlamadım. Azna Ormanı [Burak TURAN (1980)]; Mitolojimizde ormanın koruyucu ruhlarının yanında cinler de vardır. Azna ağaçlarının adını bence Azmıç denilen kayıp cininden geliyor olabilir. Burada asıl görevi dışından el değmemiş kadından çocuk yapıp o çocuk büyünce onu öldürmesi görevi üstlemiştir. İnsanlar, hilkat garibelerine ve ucubelere yardım etmek yerine onlardan tiksinirler. Kadın ile onun arasında tecavüzden önce geçenleri uzun uzun anlatsaydı kalem. Bir de korku temasını daha da dolgun bir şekilde işleseydi öykü ürperti öyküsü değil tam bir korku-gerilim öyküsüne dönüşürdü. Yine de ülkemizde yeni nesillerde ilk korku gerilim denemelerden biri olduğunu diyebiliriz. Kara Okul [Ömür ÖZCAN (1979)]; Ağzım resmen açık bırakan bu öyküde; insanoğlu her ne kadar akıllı olsa da gölgesinden asla vazgeçmemelidir çünkü gölge, insanı somutlaştıran bir şeydir. Soyut varlıkların gölgesi olmaz. Eğer gölgen yoksa toplumun için yaşayan bir hayalete dönüşürsün. Birkir'i o gölge sandım ama aslında o kişinin ta kendisidir. Gölgesini Erlik'ten almak için bir kurban seçer. Kurbanların akıllı olup akıllarıyla kurbanlıktan çıkmalarını bilen öyküleri çok severim çünkü başkaların günah keçisi olmamalıdır kurbanlar. Medusafobia [Bedi Menderes SOLAK (1974)]; Kurgusu sayesinde nutkum tutuklu bir şekilde öykünün sonuna gelebildim. Aldatılan kadın, saplantılı olup eşini o kadınla paylaşmak yerine onu öldürüp alçıyla cesedinin üzerine dökerek heykelleştirdi. Oğluna o kadının Medusa olduğu efsanesine inandırdı. Beatrice, Durant'ı kazanmak için ona ayna hediye eder çünkü Medusa olmadığını kanıtlamak istedi. Saplantılık her çağda baş ağrısı olmuştur. Kadın, oğlunu öldürmek yerine onun gözlerini kör etmişti. O satırları okurken gözlerim oldu. Gurbetçimizin en güzel öyküsü budur ve ondan bu eseri seçerdiler. Fa Minör öyküsü yarışmaya gereksizce dahil edilmişti. Golem [Ömür ÖZCAN (1979)]; Normalde çeviri kokan öyküleri hiç sevmem ama bu öykü istisnalardan biridir çünkü kurgusu güzel olduğu kadar İbrani mistizmindeki Kabbala ve Golem hakkında açıklayıcı bir anlatımla çok güzel bir şekilde kurgulanmıştır. Kurguda Otto, kendine Golem yaratarak kendini yarı tanrı görmeye başlar. Yarattığı Golem, arsenikle yavaş yavaş onu zehirlediğini anlayınca kurnazca onu yener. Şeytan kibirli olur ama kibrinden dolayı aklını kullanmayı unutur. Kibirle değil akılla hayatımıza yön verelim. Ayrıca bizim iyiliğimiz için öğüt verenlerin kulak verip onları öğütleri mantık süzgecimizde geçirmeliyiz. Ölümün Yüzü [Umut ULUS (1985)]; Öncelikle depremlerde hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum. Tanrı'dan yakınlarına sabır ve acılarını hafifleten merhem diliyorum. Her canlı ölümü tadacak. Bazı yakınlarımızın ölüm haberleri gelince bu haberlerin yalan olduğu ve her an bir yerde çıkıp gelecek yakınlarımız diye düşünüyorum. Onlar artık geri dönemezler. Bu ölüm haberleri sayesinde bazı öyküler yarım kalıyor, bazı öyküler sebepsizce yargılamadan dolayı başlamadı ve o öyküler için beslediğimiz umutlar bir anda sönüyor. Hayat çok kısadır. Sevdiklerinizle dolu dolu geçiriniz. Tanımadan size değer verenlere az da olsa zaman ayırınız... Kristal Çubuk [Şevval ATEŞ (1985)]; 2000 yılların başlarında ülkemizde yerli fantastik eserler yok denecek kadar azdır. Özentilik ve özgünlük adı altında bir yerlerinden uydurma fantastik eserler yerine Türkçe'yi fantastik dili haline getiren kaleme sonsuz teşekkür ederim. Etkileyici bir öykü olmasa da karakter adları, nesneler ve mekan adları Türkçe olduğu için bu beni çok mutlu etti. Zamanında Kuzey'in oğlu kırk aynanın karşısına geçince sırrın arkasındaki ikiziyle yer değiştirmesinden dolayı oluşan kargaşayı anlatıyor. Melisa da aynadaki yansımasını öldürmeyi tercih etmesinin nedeni Büyücü Mercan'a aşık olmasıdır. Onun yerine büyüyle kırk aynayı onarabilirdi. Mavi Düğme [Yalçın PEMBECİOĞLU (1977)]; Bir mavi düğme manifaturacı dükkanının güzelliği uğruna canına kıyar mı? Bari o dükkancının yanında çalışsaydı olmaz mıydı? Bu sorularla anladığınız gibi insanlarda aşırı dereceye kaçan saplantıları vardır. Öykünün sonunda hayatından vazgeçen adam için çok üzüldüm. Ben de adını bilmediğim parfümün kokusunu his edince içimde o parfümü sıkanın peşinden gitmek yada ona sımsıkı sarılıp ateşli bir sevişmek istekleri geçiyor ama yaşadığım toplumun normları karşısında isteklerim absürt durduğu görüyorum. O kokuyu son kez içime çekip yoluma devam ediyorum... Kurt Kapanı [Gürkan GÜLEGEN (1986)]; Ülkemizde Tokalı Kaya romanında önce ilk kez doğa korkusu işlenmişti. Bu öyküde kurtlar değil kurt adamı korkumsu gerilimi görüyoruz. Bizde küçücük ve önemsiz bir durum olduğunda büyükler hatta çevremiz bizlere inanmazlar çünkü ekstrem durumlara alışık değiliz. Normalde kurtlar kolay kolay insanlara saldırmıyor. Kurt adam ise bilinci karışık olduğu için insanlara zarar verebilir. Romanlaştırmaya layık bir öyküdür. On dokuz yıl içinde romanı basıldı mı? Bu konuda bir bilgim yoktur. Fahri Dede, Ayşegül sevgisi konuşmaya başladı ve bu da bize gerçek sevginin halen devam ettiğini görüyoruz. İblis'in Mağarası [Efe NEPTUN (1986)]; Seçkide yer alan ve buram buram çeviri öykü kokan öykülerden biri olup merak duygusunun üst düzeyde olduğu için sonlara doğru soluğun kesilerek son sayfaya nasıl geldiğini anlamıyorsun. Son kısım bana Ay Savaşçısı: Kara Rüya Deliği adlı anime filmindeki tabutları anımsattı. Anime filminde tabutlarda uyuyan çocuklar varken bu öyküde vampir ve büyücünün öldürdüğü meraklılar vardır. Anime filmindeki tabutların amacı çocukların rüyalarından enerji sağlarken bu öyküde cam tabutlarda yatanlar niçin öldürüldüğü tahmin etmek zor iken Manson öyküler için yeni kurgular adına meraklıları öldürüyor. Göz [Evren İMRE (1977)]; Dengesiz insanları tanıdım da bu öyküde geçen entresan insanları tanımadım. Sadece Sihirli Annem dizisinde Avni, Betüş ve ailesinin peri olduğunu Suzan'la kanıtlamak için Sadık Bey'in evini dürbünle dikizlerdi. Benim de arkadaşlarımla buluşurken onlara uzun uzun bakıp izlerim çünkü cesaretli olmadığım konuyu hayalimde canlandırıyorum. Bu özelliğimi tetikleyen burun fetiştistliğimden gelir. Güzel burunlu insanlarla hayalimde canlandırıyorum cesaretli olmadığım konuyu. Bazen onlara uzun uzun bakarken onlarda yılların yorgunluğunu görüyorum. Düşüme İşeyen Cüce [Emrah AYDOĞDU (1969)]; Ay ne ergence bir öykü okudum. Okurken bazen güldüm bazen de sinir oldum. Oğlum kadına bu kadar değer verme yoksa başına kendini bir bok sanan biri olarak çıkar. O seni aldattıysa sen onu çatır çatır mislice aldatacaksın. Düşünde cüce çalılarken işerken neden kızıyorsun. Önce gidip o cücenin üzerine işeyeceksin sonra sudaki kadınla sevişmeyi bileceksin. Banu Alkan deyişiyle sevişmesen sevişir başkasıyla gülüm... Sonuçta düşü sen gördüğün için o düşü yönetebilirsin eğer aklını kullanabiliyorsan. Ben düşümde sevişirim çünkü ona da şükrediyorum. Düşlerim benimdir ve dilediğim gibi yönetirim... Esrarlı Dilek [Nazlı ALTINOK (1987)]; Sanki bir romanın bir bölümünü okuduğumu his ettim çünkü kızın neden hilkat garibesine dönüştüğünü, neden güneşe çıkamayacağına dair konulara değinmemiş. Anladığım kadarıyla annesi cin babası insan olan bir kız olduğudur. Kurgunun yaratıcısı bu konuda bir bilgi vermese bu konu bizde muamma kalacak. Bu yönüyle dikkat çekmediği gibi yarım öykü gibi görünecektir. Hapis [Özmen KAYA (1980)]; Sözlerle soyut duygular somutlaşarak bir kurgunun temel yapı taşlarından oluyorlar. Soyutu görmesek de ya okuyarak yada duygularla onların varlığını kavrıyoruz. Bu öyküde bahsedilen varlığın ne olduğunu ne biçimde göründüğü bilmiyorum çünkü bu varlık hakkında detaylı bir bilgi yoktur. Sanki bir romanın günlük tarzında yazılmış bölümü okuduğunu his ediyorsun. Anladığım kadarıyla bu varlık, taşlara karşı bir sempatisi vardır. İblis'in Güncesi [Seran DEMİRAL (1989)]; Kalemin ilk öyküsü, onun tarzına göre çok basit kalmış. Sadece bir gençlik öyküsü olarak diyaloglar ön planda olduğu için kurguyu az çok anladım. İblis galiba ya Murat'ın yada Betül'ün içine girmiştir. 2002 yılında on üç yaşında bir kızın hevesle yazdığı öyküyü takdir ediyorum çünkü ergenlik çağında duyguları denizler gibi çalkantılı olduğu için ayakları sağlam bir şekilde yere basmasını bekleyemeyiz. İstanbul 2.0.2.0 (Mert SÜĞLÜN); Öyküyü okurken kendimi kasvetli ve karamsar 2020 yılının İstanbul'un da yaşadım. Teknolojik olarak gelişmiş ülkeye dönüşmüş olsak da açığa alınanların barda çalışması ve orada toplanması dikkat çekiciydi. Bu öyküdeki 2020 yılını yaşamasak da açığa alınanların hala vardır. Ne garip ki ülke olarak kendimizi çok iyi tanıyoruz. Ruhum daraldı resmen bu öyküyü okuduğum sırada. Kayıp Dua Kitabı [Ahmet BÜKE (1970)]; Türünü tahmin etmekten zorlandığım bir öyküyü yirmi yıl önce nasıl birinci seçildiğine anlam veremiyorum. İstanbul'da döviz kurumu soyan iki kişiden biri, Görenez Bükü oteline geliyor. Otel sahibinin kızı ona yardımcı olmak yerine onu öldürmesi ve adamın da kızı sebepsiz yere öldürmesi gibi kurgularına aklıma uymuyor. Durağan bir kurgudan sıkım sıkım sıkıldım. Öykünün adı ilgi çekse de kurgudan dolayı sınıfta kalmış. Bu kadar bile yorum yazdıysam buna da şükür. Uykucu (Sibel ATASOY): Öykü seçkisinin kafa ütüleme öyküsüne hoş geldiniz. Öyküde kadın, spora mı başladı yoksa cinayet işleme işine mi girdi belli değildir. Galiba onun kocası ve onun sevgilisi, onu rahat rahat aldatmak için kadının sürekli yatmasından şikayetçi olup spora teşvik ediyor. Kadın özelliklerinden uzaklaşan sevgilim olsa vallahi onu aldatırım. Bu kadar uykuculuk olmaz be dünya güzellerim. Ben de uykuyu seviyorum. Günümü uykuya adamıyorum. Ayrıca dikkatimi çeken insanı takip edip onu öldüremem. Gidip işveli bir şekilde tanışırım. Gırgır şamata bir yana böyle sıkıcı bir kalem okunmaz okutulmaz. Öyküsü resmen edebiyatımızı katım katım katletiyor. Fa Minör [Bedi Menderes SOLAK (1974)]; Gurbetçimiz yabancı terminlerle kurulu öyküsünde bir akıl hastanesinde geçen olayı tekrar tekrar anlatıyor. Tekrar olay yerine olayın öncesini uzun uzun anlatarak bizi bu da aydınlatabilirdi. Belki de o dönemde gurbetçimizin imkanları bu kadarla sınırlıdır. O yılın yarışmasında birinci seçilen öyküye nazaran kısmen akıcı ve merak uyandırsa da yabancı terminlerden dolayı ben de bu öykü geçer not almadı. Gece Yarısı Muhafızları [Dilay ÖZGE (1985)]; Öyküyü okurken ilk başlarda yerli korku gerilim öyküsü sandım çünkü kahraman bakışlı anlatımla yazıldığı için anlatıcı adını dahi söylemiyor. Okudukça Fransa (Frankya)'da geçen bir öykü olduğunu anladım. Zoruma giden in cin Latince konuşarak mı top oynuyorlar (!) Yer-Sub denilen varlıklarımız yok mu? Hatta demonlarımız da vardır. Durağan yapısıyla da sıkıldığım öykü oldu. Kurtarıcımız Soluncan [Orkun UÇAR (1969)]; Buram buram çeviri kokan öyküde; Kıyamete yakın bir zamanda insanlar arasında dövme modası yaygınlaşacak ve dövmeleri aynı olan bir kast olarak anılacak. Hatta sapkın bir din icat edip solucanı kurtarıcı olarak kabul edecekler. Gerçekte kıyamet sahnesinde sapkınlar helak olacak. Hak din kesin olarak Dünya'ya hükmedecek ve İsrafil sura üfler üflemez kıyamet kopacak. Hiç bir yabancı asla bizden üstün değildir. Öykü seçkisinde bazı öyküleri yorumlamadığımı fark ettiniz. Yorumlamadığım öykülerden ikisi kurgusu olarak beni etkilemediği için yani bana basit bir öykü gibi geldi, diğeri öykü mü yoksa diyalog metni mi anlamadığım için ve öbürü de özgün fantastik adı altında özentilik ve uydurmayı birleştirip yani ısrarla Türkçe'nin fantastik dili olmadığını bizlere kabul ettirmeye çalışması gibi geldiği içindir. Öykü seçkisi öykü seçimini beğenmedim çünkü seçilen öykülerin bir çoğu çeviri öykü tadında olduğu için bize dair izler yoktur. Öykü seçimi konusunda gerekli titizliğin ısrarla yapılmadığını bir kaç kez tanık oldum. Güya kendilerine kalemleri serbest bırakalım ki kısıtlı edebi eserler ortaya konulmasın. Resmen yeni nesillerde Türk Edebiyatı adı altında bir gelişim göremiyorum çünkü öykü seçkilerindeki öykü seçimlerine gereken hassasiyeti göstermiyorlar. Kısmen beğendiğim ilk spekülatif kurgu öykü seçkisini okuyup okumamayı sizlere bırakıyorum çünkü diğer okurlar gibi kötüyü de pohpohlayan biri değilim. Tarzım budur ve kimse beni asla değiştiremez. #BetikEli #Ölümsüzler #Kolektif #XasiorkÖyküKulübü #Kitapyorumu #SpekülatifKurgu #ÖyküSeçkisi #OlayÖyküsü #DurumÖyküsü #Bilimkurgu #FantastikKurgu #KorkuGerilim #KitapTavsiyesi #KitapTutkusu #KitapOkumakÇokGüzelŞeydir #OkudumBitti #Bookstagram #Bookstagramer
Ölümsüzler
ÖlümsüzlerKolektif · Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü · 20031 okunma
·
897 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.