"Aysel, yine yalancıyım. Yine yalan söyledim kendime. Benim yeniden şahlanmış inancım o gün, o kadının karşısında yıkılmadı, hayır. Ondan bize ne? O gelip geçici bir süs. Bir aracı. Bizse buradayız. Yaşıyoruz ve hep bir arada yaşamayı sürdürmek zorundayız.
Sen de, biliyorum, sevgiyi tam zamanında istersin. Ne daha erken, ne daha geç. Sen benden daha hepçi ya da hiççisin. Ya da öyleydin. Nasıl oluyor da bunca sevgisizlik, güvensizlik, bunca hıyarlık ve en iyisinden çocuksu enayilikler ortasında hiçte değilsin? Çünkü benden iyi bilirsin ki "hep" diye bir şey zaten yok. O zaman nasıl oluyor da "hep"in peşindesin... Sürekli olarak o bütün sevginin, bütün insanın peşindesin ha?
Beni inançsızlığımdan kuşkuya düşüren sensin. Kendi kendime yalanlar söylemek zorunda bırakan, yeniden inançlara sıvanmak zorunda bırakan sensin. Senden kurtulmak, tümüyle her şeyden kurtulmak olurdu."