Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ah Kalbim
Canınla süpür Cânânın kapısını Merhaba Canan, rahatsız etmediğimi ümit ediyorum, yanına geldim çünkü söyleyeceklerim var sana, bugün senelerdir bir türlü bitiremediğim bir meseleyi burada nihayet başlatmaya geldim, lafı uzatmayacağım, biliyorum ki uzatırsam sadede hiç gelemeyeceğim, ben seni seviyorum. Canan, öyle böyle değil çok seviyorum, hani derler ya "gördüğüm ilk günden beri" diye işte öyle, seni gördükten sonra kalbimi bekletme imkânım zaten yoktu, o dakika, o an, o saniye başladım hemen seni sevmeye, bana öyle geliyor ki hâlâ da aynı yerdeyim, yani hâlâ mukaddimesinde dolanıyorum sana olan aşkımın Canan, bu öyle bir kompozisyon ki ben giriş kısmında çakıldım kaldım, muhtemel ki benim kendimi senden koparamadığım zaman içinde epeyce gelişti bu mevzu, ama öyle zannediyorum ki bir sonuç kısmı hiç olmayacak, her başlayan şey bir gün biter biliyorum, ama benim ömrüm henüz bitmemişken senin bende sona ermen mümkün olabilir mi hiç Canan, her şeyin bir tabiatı varsa bu da benim kalbimin tabiati, buna sayılsın geçilsin o zaman, sayılmasa ve geçilmese de yapabileceğim bir şey yok, ben seni gördüğüm o ilk günden beri hesabı kitabı bir yana bıraktım tamamen, denesem de hesap tutmuyor zaten, dört işlemin dördü de sadece sana çıkıyor çünkü topluyorum sayıları, çıkarıyorum, çarpıyorum, bölüyorum, bakıyorum 'eşittir'in ardında hep senin adın yazıyor, daha sayılar kâğıda düşmeden senin ismin orada yazılı oluyor hatta kurduğum cümleler için de durum farklı değil, yüklem ne olursa olsun özne daima sensin, sadece benim bir anlam verebildiğim cümleler oluyor konuştuklarım, çoktan bıraktı insanlar beni anlama denemeleri yapmayı, kendi halimdeyim ben uzun zamandır, kendi dediysem inanma, hiç kendimde değilim ben aslında Canan, sendeyim daima, bedenim başka yerlerde dolaşsa da kalbim, ruhum, aklım hep sende, seni ilk gördüğüm gün pılılarını pırtılarını toplayıp sana taşındılar, bedenimi orada burada biçare dolaşsın diye ortada bıraktılar, bu sebeple ki ben hiç göründüğüm yerlerde olamadım Canan, kimsenin hatırını soramadım, kimseyi uzun zaman dinleyemedim, sorduklarına cevap veremedim, laf aramızda kimsenin kim olduğunu da bilemedim, onlara ayıracak aklım mı vardı benim, kimseyi görecek gözüm mü vardı, ben sana kilitlenip kalmıştım o ilk gün, hep orada kalakaldım, hiç başka bir yerde olamadım, hiç başka bir şey düşünemedim, tuhaf şey Canan, bir zaman göremeyince sevdiğinin yüzünü unutayazıyor insan, kaşını gözünün üstüne koyamaz hale geliyor, yüzünün ifadesini bulamaz hale geliyor ama biliyor musun kalbinden hiçbir şey eksiltmiyor bu körleşme, aksine kalbinde tuttuğu yeri daha da derinleştiriyor, daha da genişletiyor, daha da büyütüyor Canan, aşkın kaşla gözle ne ilgisi var ki zaten, mesele bundan çok daha büyük, kalp kalbi görüyor, kalp kalbi seviyor, "seni ilk gördüğüm an" dediğim şey mesela, bir günün içinde miydi, her günün içinde miydi, kim bilebilir, belki "seni ilk bildiğim an" demeliyim ben ona, seni ilk bildiğim ân, böyle deyince bunun bir hayat anlamına geleceği sır değil elbet, benim bütün ânlarımı, dakikalarımı, saatlerimi, günlerimi, benim bütün yaşadıklarımı getirip o ânın içine sığdırmak mümkün Canan, zaman bir andan ibarettir diyenler haksız mı bu durumda, hayat bir ân, bir can, bir de Canan, hayır sadece Canan, yine de zamanın ötesine berisine uzanan bir hikayesi var elbet o ânın, biz bir zaman aynı mektepte okumuşuz mesela, yıllıkta ikimizin de resmi var, iki sayfa arayla, o iki sayfanın arası gün gelir bir nefeslik mesafe, olur bana, gün gelir kırk yıllık yol, koşar dururum iki arada, kendi resmimden senin resmine, senin resminden kendi resmime, benim resmimin ne ehemmiyeti var ki sana vardıktan sonra, geriye dönüyorum, bunu ben de merak ettim, ben de sordum kendime, cevap o ki ben köprü kuruyorum, senden bana uzanan, benden sana uzanan, bir nefeste kapansın aramızdaki mesafe diye, kırk yıl sürsün bitmesin ikimizin arasındaki yolculuk diye, o resim var ya Canan, yokluğunda varlığını doğrulayan tek delil benim için, o resim beni delilikten azade kılıyor, sana dair bir delilim olmasa ben halimin ne olduğunu nereden bileceğim, sen olmasan ve ben de kendimde olmasam, delilik olmaz mı bunun adı, hoş aklımın yerinde olmasının bana ne faydası var, o da ayrı konu, akıl başta durmasa da oluyor Canan, boş bir beden öyle ya da böyle bu dünyanın yükünü taşıyor, bu devirde kimse kimseye aklın başında mı, kalbin yerinde mi, senin insanlığını başkalarından ayıran bir ruhun var mı diye sormuyor, bir ömrü başkasının varlığında geçiriyorsun da "senin aslın nerede?" diye soran olmuyor, mevzu yaşamaksa bu devir kötü bir devir Canan ama işte her işte bir hayır var, bu insanlık eksikliği benim akılsız, kalpsiz, ruhsuz bir kabuk olarak dolaşan bedenimi kalabalıkların arasına gizliyor, her neyse işte, felsefe yaparak kafanı şişirecek değilim Canan, ne benim felsefe yapacak bir lisanım var, ne senden başkasına ayıracak vaktim, lafı uzatmaya değil, seni sevdiğimi söylemeye geldim ama işte görüyorsun, insan hissiyatının kapağını bir açınca laf kendiliğinden uzayıp gidiyor, tabii yılların tazyiki var dilimin ucunda, o kadar çok defa oracığa kadar gelip geri dönmüş ki bu itiraf, şimdi ilk defa cesaret bulup kanatlanınca, tut da küçült bakalım o koskoca gökyüzünü, kır bakalım elin yetiyorsa kalbinin kanatlarını, seni sevmekten bahsediyorum Canan, seni sevmekten ilk defa bahsediyorum, içimdeki bu koca heyulayı nasıl bir tek cümleye indirebilirim, çarpıntılara gark olmuş kalbimi nasıl yatıştırabilirim, bu kalp gevezeliğidir olsa olsa, mazur görürsün sen bunu, kolay değil bir ömür sürmüş bir kekemelikten kurtuluyorum şu an ve bil ki dil kekemeliği değildir bunun aslı, kalp kekemeliğidir de dile vurmuştur aksi, hepi topu bir ânın içinde sevdim ben seni, bir çırpıda sevdim, ama o kadar derin sevdim ki kalbim kalp olmaktan çıktı, öyle sevdim ki ben seni, bu aşkın yükü kalbime ağır geldi, bir kalbim daha olsa inan ona da ağır gelirdi, bugüne kadar kurtulamadı kalbim o kekemelikten, bugün birdenbire açılan dilim değil kalbimdir Canan, odur uyanan asırlık uykusundan, neden bu kadar gecikti bu itiraf dersen, sana söyleyebileceğim bir şey yok, kader bu, her şeyin yazılı olduğu bir kitap var, her şeyin bir vakti saati var, seni senin yanında yaşamak benim için de çok daha kolay olabilirdi, seni sensizlikte yaşamak yordu kalbimi ama helali hoş olsun, seni bilmese kanımın vücudumun her bir yanına devridaimini sağlamaktan başka ne işe yarayacaktı bu kalp, gördüğün gibi vücut kendi işini görüyor Allah'ın izniyle, kalbimi bütün bütün sana hasretsem de hayatın devridaimi kendi halinde sürüyor, şükürler olsun ki benim her halükârda sana ayıracak vaktim oluyor, yakınmalarıma bakma, ben aslında hiç sensiz kalmıyorum Canan, sen benim yanımda olmasan da ben bir şekilde senin yanında oluyorum, yorulduğumda seninle dinleniyorum, üşüdüğümde seninle ısınıyorum, mehtaba bakıp seni seyrediyorum, bir kitap açıp seni okuyorum, bütün notalarda senin şarkını dinliyorum, ben galiba senden başka pek bir şey bilmiyorum ama dersen ki senin yanında olsaydım her zaman, güzel olurdu bu tabii, bildiğim kelimelerle anlamını denkleştiremeyeceğim kadar güzel ama böyle olmadı diye de isyan etmedim hiçbir zaman, ben seni idareli kullanmayı öğrendim zamanla Canan, eskiden, daha genç ve toyken, daha delifişekken kalbim, seni görmek için deli olurdum elbet, seni görebilmek için az mı dolaştım evinizin önünde geceler boyu, az mı pusuya yattım kapınızın karşısındaki caminin bahçesinde, kapıdan bir an almadan gözümü, çıkarsın da bir ânını kaçırırım diye görünüşünün, kaç kalp krizi atlattım kim bilir genç yaşımda, kapıda ya da pencerede görünüverdiğin bütün o ânlarda, pek bir şey gördüğüm de yoktu aslında, senin içinde olduğun ânda bütün görüntüler kamaştırıyordu gözlerimi çünkü o kamaşmanın sona ermesinden anlıyordum gözlerden kaybolduğunu şimdi camları bu kadar kalın bir gözlük takıyorsam bunun sebebi biraz da sensin, tamam irsi bir tarafı var ama olmasa da yine de arızalanırdı sana bakmaktan gözlerim, kalbim içimin en içine kaçıp taşınmaz bir helecanla adeta yaralı bir kuş gibi çırpınırken, gözlerim nasıl tahammül etsin seninle bu yakınlığa, varlığmın her bir zerresinde ayrı ayrı zelzeleler koparan bir facia yaşıyordum ben seni gördüğümde, ne muhteşemdi bu yıkım bilemezsin, daha sık yaşayabilmek için minik numaralar çevirdiğim de oldu itiraf ederim, zilinize basar kaçardım mesela, odanın camına minik taşlar atardım, bütün mahalleyi sokağa döken bomba ihbarı vardı ya hani, o ihbarı da ben yaptım, herkesle birlikte çıkarsın evinden diye senin canının tedbiri benim canıma da bir tedbir olsun diye, ne sonuç aldın dersen pek bir şey değil, çoğunda ya sen ortada görünmedin ya ben gözlerimi açık tutmaya cesaret edemedim, yine de anlatmaya başladığımda içimi bir uçtan diğerine titreten hatıralar bunlar, senin haberin yok ama başka hatıraların da var bende, mesela evimin bahçesindeki erik ağacı, rahmetli babam bahçeye dikerken elinden alıp besmeleyle toprağa emanet etmiştim cılız gövdesini, "bu ağaç Canan için" diye mırıldanarak içimden, şimdi büyüdü, kocaman erik ağacı oldu biliyor musun, herkes can eriği diyor ona, ben Canan eriği diyorum, bir kutu yara bandı var sonra evde bir dolabın içinde, üstünde tarihleri yazılı seni düşünürken aldığım Canan yaralarından hatıra hepsi bana, seni düşünürken çarptığım ağaçların, elektrik direklerinin, kapıların, duvarların yüzümün her köşesinde bıraktığı sayısız yaraya yapıştırılmış yara bantları, insanlar yaraları mikrop kapmasın diye yapıştırır biliyorsun o bantları, ben hep yaralarım zarar görmesin diye yapıştırdım Canan, iyileşmeleri uzun sürsün diye hiç merhem sürmedim o yaralara, her yara aldığımda hemen bir fotoğrafçıya koşardım, her yaranın bir fotoğrafı var bende, bir albüm aldım, hepsini kronolojik bir sıra ile o albümün içine yapıştırdım, "Canan Tarihi" yazıyor italik harflerle albümün kapağında, keşke yanımda getirseydim de gösterseydim şimdi sana, ama önemli değil işte kalın camlı gözlüklerim yanımda, fazla kilolarım da benimle birlikte, bu fazla kilolar var ya bu fazla kilolar, hepsi senin eserin bunu da bilesin, benim hayatımın seninle paylaşmadığım tek bir ânı olmadı ki Canan, seni de yanımda götürmediğim tek bir yere gitmedim ki ben, bir yere otursam sen de benimle birlikte oturuyordun, kendime bir çay söylesem bir tane de sana söylüyordum, bir simit alsam bir tane de sana alıyordum, tavaya bir yumurta kırsam bir tane de sana kırıyordum, ekmekten bir parça koparsam bir parça da sana, kendime şöyle mükellef bir yemek ısmarlasam bir tane de sana, sonra kıyabilir miyim, yiyordum tabii hepsini, senindi o simit, o yumurta, o ekmek, o yemek Canan, orada bırakıp nasıl arkamı dönebilirdim, bizim yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu anlayacağın, ben yersem senin karnın doyar, senin yüzüne kan gelir, senin için ısınır diye düşünüyordum, benim içim kavrulunca bu çöl gelir seni de bulur diye bardak bardak su içiyordum, ben aramıza ayrılık gayrılık sokmadım hiç Canan, seni kendim bildim, kendimi sen bildim, hatta kendimi hiç bilmedim hep seni bildim, bu da bana yetti, hiç eksiklik hissetmedim, şimdi bu fazla kilolar senin eserin demem bundan, "biraz hareketlen, bu fazla kilolardan kurtul" diye sataşanlar oluyor etraftan, gülüp geçiyorum, "bana bu kilolar Canan hatırası, bir gramını vermem" diye geçiriyorum içimden, bunu onlara söylesem elbette anlamazlar, bu sadece benim anladığım bir hikâye Canan, işte şimdi sana da anlatıyorum, biliyorum ki sen de anlayacaksın bu hikâyenin ne anlattığını, gücüm yetseydi de keşke daha önce anlatabilseydim, bir yolunu bulabilseydim keşke, eminim o zaman da anlardın, ben seni hiç kendimden ayrı düşünmedim, senin kalbinden başka bir şey geçebileceğine de hiç ihtimal vermedim, denesem de başaramam bunu, çünkü bu ihtimal bensiz bir sen cümlesi kurmamı gerektiriyor ki, yok benim böyle bir yeteneğim Canan, yok böyle bir hürriyetim, sanki sen usulca salınan engin bir denizsin de ben de kıyısında çürümeye terk edilmiş bir sandalım, böyle bir hikâye bizim bendeki hikâyemiz, yazamam bundan başkasını, senin kendini içine sığdırabildiğin bir başka hikâyen varsa, lütfen hiç söyleme onu bana, ben seni gördüğüm ilk andan beri bu hikâyenin içinde yaşıyorum bir şekilde, yine yaşar giderim, hikâye dediysem hepsi üç kelime: seni seviyorum Canan, hepsini söyledim işte, artık bana müsaade... Elindeki kan kırmızı gülün kokusunu uzun uzun içine çekti Sonra toprağın üstüne bıraktı gitti ..
··
645 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.