Gönderi

Sonunda belki vakit geçirir, olanları unuturum, uyumama yardım eder diye sosyal medyada gezinmeye başladım. Parmağım rastgele, ne aradığını bilmeden öylece dolaşıp durdu ekranda. Ellerindeki telefonları yeni bir uzuvlarıymış gibi kullananların, bir kitabın sayfalarını çevirirken anında yorulan işaret parmaklarını bir videodan diğerine rahatlıkla geçirenlerin, her görüntüye, her acıya, her komikliğe ancak on saniye ayırabilenlerin; en mahremlerini paylaşmaktan çekinmeyenlerin, dikkat çekmek için anne babalarını mizah malzemesi yapanların, sanki bir asır boyunca gülememiş bir ulusun parçasıymış gibi durduk yere komiklik yapıp çektikleri videoları anında profillerine yükleyenlerin hesaplarına baktım bir süre. Yediklerini içtiklerini paylaşanlar, gezdiklerini paylaşanlar, gördüklerini paylaşanlar, giydiklerini paylaşanlar; doğum günlerini, düğünlerini, tatillerini, evlilik yıldönümlerini, yılbaşı partilerini paylaşanlar; her gün kavga ettikleri halde ne kadar mutlu olduklarını kanıtlamak istercesine "kocişkolarının" fotoğrafını paylaşanlar, daha çok ilgi çekeceklerini bildikleri için bebek ve çocuklarının ya da evcil hayvanlarının fotoğrafını paylaşanlar, paylaşacak bir şeyleri olmadığı için belki biri arar da konuşuruz diye şarkı paylaşanlar, yeni evlerini, yeni yazlıklarını, yeni arabalarını, yeni servis tabaklarını, sunumlarını ve arkadaşlarını paylaşanlar... Okudukları kitabın yanına koydukları kahveyi değil, aslında kahve fincanının hemen yanındaki yeni çantalarını paylaşanlar, kadehlerini paylaşanlar, hiçbir anı biriktirmeden döndükleri tatilin nasıl güzel geçtiğini kanıtlamak istercesine mayolu fotoğraflarını, bronzlaşmış tenlerini paylaşanlar... Kalçalarını, içeri çektikleri göbeklerini, kaslarını, pazıların, uçak, tiyatro, sinema biletlerini paylaşanlar; yazarlar, şarkıcılar ve politikacılarla fotoğraflarını paylaşanlar; ameliyatlı yerlerini, doktorlarını, hastalarını, öğrencilerini, yeni çıkan kitaplarını paylaşanlar; heves ettikleri meşgalelerini ya da yeni öğrendikleri yemek ve tatlı tariflerini paylaşanlar... Kötü evlerde oturup birkaç aksesuvarla zengin olduklarini göstermeye çalışanlar, gönderilerinin kaç beğeni aldığına bakmak için gece boyu uyuyamayanlar, yalnızlıktan kendi gönderilerini beğenenler, sayfalarını durmadan yenileyip ekrana düşen videolara teker teker ve amaçsızca bakanlar, kendilerini kahve arkadaşlarına bile dinletemedikleri halde sosyal medyada bilirkişi edasıyla ahkam kesenler, en temel imla kurallarından bile bihaber oldukları halde başkalarına akıl verenler, sevmedikleri herkesi terörist, düşman ve ibne ilan edenler; bilmem kim yalnız değildirciler, geçmiş olsuncular, şehitler ölmez vatan bölünmezciler, devrim şehitleri ölümsüzdürcüler, devleti göreve çağıranlar; linççiler, sosyal medya mahkemesinde konuşanın lafını anında ağzına tıkayanlar, her zaman bir cevabı olanlar, hep bir açık arayanlar, defolcular; blockçular, sessize alanlar, takipten çıkanlar, neden cevap yazmadıncılar, günün her anını kayıt altına alırken geçen günü fark etmeyenler... Fotoğraflarını nitelikli dolandırıcılığa girecek kadar filtreleyip aslında hiç yaşlanmadıklarını, hala güçlü, güzel, alımlı veya kuvvetli olduklarını göstermeye çalışanlar, özelden mesaj yazanlar, birinin profiline durmadan beğeni yağdıranlar, durum paylaşıp akşama kadar durumlarına kimin baktığını merak edenler, iki satır bir şey okumak, bir iki saat bir film izlemek, bir ormanda yalnız başına yürüyüp ruhunu dinlemek, içine biraz daha yakından bakmak yerine başkalarının ve kendi hayatının teşhircisi olanlar; ziyaret etmek yerine herkesin bayramını "enişten dileklerle" tebrik edenler; bayramlarda toplu SMS atanlar, iki gerdan oynatıp diz kırmak yerine düğünün her anını kayıt altına almaya çalışanlar; çeyrek asır önce gayet efendi birer esnafken şimdilerde gördükleri her ete şaplak atanlar, ekrana bakarak soğan doğrayanlar, müşterilerinin tabaklarına koydukları yemeklerle komiklik yapanlar; "ekim geldi hoş geldi," diyenler, "dostlarla bir aradayız," diyenler, "yolculuk vakti," diyenler... Ölenlerin arkasından "ölüm sana hiç yakışmadı,” yazıp bir cenaze törenine katılmaktan bile imtina edenler, "dedem ölüyor, canım dedem ölme!" videoları paylaşanlar, yakınlarını canlı yayında gömenler, cenaze törenlerinde bile fotoğraf çekenler... Bacaklarını çapraz yapıp oturanlar, parmaklarını çenelerine koyup gülümseyenler, gülümserken dişlerini gösterenler, hisli hisli uzaklara bakarken haberleri yokmuş gibi fotoğraflandıklarına yemin edenler; bir kez bile bir ağaca sarılmadığı, bir gün bile bir ağaca su vermediği halde sırf ağaç da kadraja girsin diye açılarını ona göre ayarlayanlar, doğayı ancak fotoğraf çektirdiklerinde akıllarına getirenler, tüm saatlerini ilginç bir fotoğraf karesi bulma umuduyla geçirip günlerin, ayların, yılların yanından yavaşça geçiverenler... Sırf ilgi çekmek, akşamına sosyal medya hesaplarına yüklemek için organizasyon planlayanlar, düşman çatlatmak için misafir davet edenler; cumanız mübarek olsuncular, kandilciler, bereketli kazanççılar, çabuk resmime bakın çabukçular, mangalcılar, plajcılar, kır düğüncüler, Eyfelciler, Bodrumcular, Mardinciler; yazcılar, kışçılar; işte en sevdiğim mevsimciler; "acıyı bile magazin kılmak için birbirleriyle yarışanlar; düpedüz yalnız oldukları için profillerindeki bütün fotoğrafları selfie olanlar... Kimsenin kendi hayatını doğru dürüst yaşamadığı, herkesin başkalarına görünmek için çabaladığı; herkesin ama herkesin bir sözünün olduğu, kimsenin "bilmiyorum," sözcüğünü kullanmadığı, kimsenin bir başkasına "hayır," diyemediği, kimsenin hafızasında anı diye bir parçanın olmadığı; kimsenin bir an bile olsun kendisiyle baş başa kalmadığı, herkesin yalnızlıktan ölesiye korktuğu; herkesin iyi, herkesin kalabalık, herkesin tok, herkesin komik, herkesin güzel, herkesin yakışıklı, herkesin düz karını, herkesin gezgin, herkesin okuryazar, herkesin dövmeli, herkesin filtreli, herkesin vefalı olduğu; adına dünya denen, aslında koca bir sirki andıran bu sahnede herkes bu kadar mı yalnız ve çaresiz, diye lavaboya koştum yine kusmak için.
Sayfa 123Kitabı okudu
·
295 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.