Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Gerek Osmanlı gerek Cumhuriyet döneminde olsun, toplumumuz Rönesans ninnileriyle büyüdü. Çok değer verdiğim hocam Hellmut Ritter ile 23 yaşlarımda tanıştım, o zamanlarda bir gün kendisinden şunu işittim: “İslâm medeniyeti matematikte, dünya çapında çok değerli bilginler yetiştirdi.” Bu sözü duyunca çok şaşırdım, o gece uyuyamadım. Çünkü ilkokulda ve daha sonraki öğrencilik yıllarımda; öğretmenlerimizden, İslâm tarihi boyunca hiçbir bilim adamının yetişmediğini duyduk ve bunu üniversite yıllarımıza kadar doğru sandık! Bu beni çok üzdü.” İşte Fuad Hoca; sinsî bir proje olarak memleketimize sokulmuş bu yanlış bilgi sebebiyle, dimağlarda oluşan tahribatı tamir etmek için, bir ömür gayret etti. Bochum Üniversitesinde İslâmî Araştırmalar alanında çalışan Prof. Dr. Gerhard Endress Hocanın da bir projesi olduğunu ifade ile şöyle der: “Bu açıkçası bir hayat projesidir. Bu projenin hayata geçmesi için başkalarının büyük bir kadro oluşturması gerekirdi. Fakat hoca buna tek başına başlamıştır.” Fuad Hocanın batı dünyasına haksız ithamlarda bulunduğu hiç görülmemiştir. İslâm medeniyetinin beslendiği kaynakları açıkça ortaya koyarken, batının haksızlıkları karşısında susmaz. Onun felsefesini, Avrupa Türk İslâm Birliğinin Kurucusu Musa Serdar ÇELEBİ şöyle anlatır: “Batılıların hak etmediği bir üstünlük duygusunu ve bizim hak etmediğimiz bir aşağılık duygusunu ortadan kaldırmak ve herkese hakkını teslim etmek! Ayrıca bilim tarihinde ve medeniyetlerin oluşmasında müslüman Türk âlimlerinin katkılarını ortaya koymak, benim boynumun borcudur.” Fuad Hocanın beslendiği engin kaynağı ifade sadedinde şu hâtıra çok câlib-i dikkattir. Kendisi şöyle anlatır: “Kuveyt Üniversitesinde bir konferans vermiştim. O sırada kitabımın 6. cildi çıkmıştı. Bir genç sordu: –Siz bu zor kitabı yazıyorsunuz, bize neler tavsiye ediyorsunuz? Ben de şu üç maddeyi saydım: 1. Gerçek bir zühd. Yani dünyanın nimetlerinden ferâgat edebilmek! Ben belki daha iyi şartlarda yaşayabilirdim, ama otuz yıldan beri evden çıkarken çantama sadece küçük bir ekmek parçası koyarak gidiyorum enstitüme. Enstitüye geldiğimde dolabımdan ufak bir peynir parçası veya bir reçel çıkarır, onunla öğle yemeğini hâllederim. Yani 10 dakikayı geçmiyor benim öğle yemeğim. 2. Sabr-ı cemîl, yani güzel bir sabır. 3. Allah korkusu… Allâh’ın bütün hareketlerimizi kontrol altında tuttuğunu bilme şuurunu tavsiye ederim.”
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.