Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ogün boyamasalardı, ne kadar yaşlı ve huzursuz olduğumu görürdünüz, anlardınız. Bana bir bank gözüyle bakan, aldanır. Ben bir zaman taşıyıcısıyım; hatıra biriktiricisi, mevsim gözleyicisi ve her şeyden öte bir adam bekleyicisiyimdir. Mevsimler değişir; insanlar gelip gider, oturur; deniz durulur, dalgalanır; zaman erir. Zamanın eriyişini daha çok, yanı başımdaki yaprakların yeşermesinde, sararmasında, dökülmesinde fark ederim. Çok şey gördüm yaşım dolayısıyla, çok şey işittim. Ama başımdan bir şey geçti ki, onu hiç unutamam. Bir sonbahar günüydü. Yazdan kalma bir gün yaşanıyordu. Yaşını başını almış bir adam geldi, oturdu. Denize baktı uzun uzun. Sessizdi. Sessizliği derindi. Yıllar öncesinden konuşmayı bırakmış gibiydi. Yüzlerce, belki de binlerce insan yanımdan gelip geçmiş, oturmuştu. Ama böylesiyle ilk defa karşılaşıyordum. O, sustukça ister istemez tedirginliğim artıyordu. Her an bir volkan gibi patlayacak, ağzından çıkacak ateşli sözler, yanıma yöreme düşüp beni paralayacak, içimi acıtacak hissine kapılmıştım. Bir an önce kalkıp gitmesini, bir daha da yolunun buralara düşmemesini arzuladım. Ben, böyle bir sessizliğe, böyle sessiz, düşünceli bir adama alışkın değildim. Çocuklar çıkmalıydı üstüme. Yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu bir türlü öğrenmemiş ya da öğretilmemiş gençler çekirdek çitleyip, çitledikleri çekirdek kabuklarını sağa sola atmalıydı. Orta yaşlı iki adam, dünyanın, memleketin halini konuşmalıydı. İki teyze, gelinlerinden, komşularından dem vurmalıydı. Her gün gelen, her gün gelip ayak dibime kedi maması koyan, sonra da birazcık oturan, dinlenen hanımefendi gelmeliydi. O gittikten sonra, onun gidişini dört gözle bekleyen martılar, kedilerden önce gelip bütün mamaları yemeliydi. Geçmişini arzulayanlar, geleceği tahayyül edenler olmalıydı, bu adamın yerinde. Bu benim yıllardır oluşturduğum kendime ait bir konfor alanımdı. Bu adam gelmiş, konfor alanımdan çıkmamı istiyordu. Zordu, yapamazdım. Bir an önce gitmeliydi. Gitmedi. Grup vaktine kadar oturdu. O zamana kadar bir heykel gibi sessiz, hiç ırganmadan oturdu. Sadece oturdu, konuşmadı. Artık konuşmayacağına kanaat getirmiştim ve varlığına alışmıştım. Sanki bunca zaman bu anı, kendine alışmamı beklemişti. Mırıldandı. Yanında biri varmış gibi usul usul mırıldandı. “Dönüşü olmayan bir gidişin, ölümden ne farkı vardır?” dedi. Sonra kalkıp gitti. Huzurumu da alıp gitti. Daha da gelmedi. Buralardan geçtiğini de görmedim. Kimdi? Zaman zaman mübarek bir zat olabileceğini düşündüm. Bu sefer de dört gözle gelmesini bekledim ve hâlâ beklemekteyim. Eğer bir gün gelirse, sadece bir şey soracağım. “Bunca yıldır nerelerdeydin? Neden huzurumu kaçırdın? Başka deniz, başka bank mı yoktu da buraya geldin, beni seçtin, sonra da sırra kadem bastın,” diyeceğim. O gün bugündür üzerimden sayısız yıl, sayısız mevsim; yanımdan yöremden sayısız insan geçti. O gün bugündür kalmadı huzurum. Her grup vakti aklıma düşüyor. Her grup vakti, usul usul bir ses mırıldanıyor: “Ey bir adam bekleyicisi, dönüşü olmayan bir gidişin, ölümden ne farkı vardır?”
·
206 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.